25 Kasım 2024 itibariyle Covid-19 ile mücadelede aşılanan sayısı kişiye ulaştı.

1xbetbetpasmariobet
a
en iyi rulet siteleri

Küresel Değer Zincirleri Değişiyor: Türkiye İçin Fırsatlar ve Yapılacaklar

Türkiye Avrupa ve Ortadoğu pazarının ortasında yer alıyor. Avrupa ile gümrük birliği var. Avrupa pazarı için tercih edilebilir. Ancak bu değişim ve dönüşümde dikkat edilmesi gereken noktalar da var.

Covid 19 pandemisi tüm Dünya’yı derinden etkiledi. Çin’in Wuhan kentinde başlayan ilk vakalardan sonra ülkeler Covid’le savaşmak için kapanmaya gittiler. Üretim, tedarik tamamen durdu.

Bu tüm Dünya üretimi için sarsıcıydı. Fortune dergisinin yayınladığı ilk 1000 şirketin 163’ünün Wuhan kentinde tedarikçisi vardı. Haliyle pandemi ile beraber Dünya tedarikinde sıkıntılar yaşanmaya başladı. Wuhan kentinden Çin’in diğer bölgelerine ve sonra Dünya’ya yayıldı. 2020 yılı kapanmalarla üretimde aksaklıklarla geçti. Küresel üretim %3.1 daraldı.

Aşıların bulunması ile pandemide en zor dönem aşıldı. Ancak 2020 yılı, Dünya’nın üretim modeli açısından arkasında önemli sorular bıraktı.

Küresel Değer Zincirlerinde Esneklik ve Sürdürülebilirlik

1980’lerden sonra küresel değer zincirleri hızla arttı. İletişim ve ulaşım teknolojilerinde yaşanan gelişmeler; üretim sürecinin bölümlenmesine yol açtı. Üretim sürecinin her bir aşamasının farklı ülkede yapılmasını mümkün kıldı. Çok Uluslu Şirketler önderliğinde yürüyen bu süreçte üretimin hangi aşaması hangi ülkede daha az maliyetle gerçekleştiriliyorsa o ülkeye kaydı. Yani üretim zinciri oluştu. Bir zincir ancak en zayıf halkası kadar güçlüydü. Pandemi bize bunu gösterdi.

Pandemiden sonra küresel değer zincirleri de değişme sürecine girdiler. Artık zincirin esnekliği (resilience) daha önemli görülüyor. Şirketler tedarik zincirini kısaltıyorlar. Lojistikte yaşanan sıkıntılar ise bu durumu hızlandırdı.

Üstelik uzak mesafeli ticaret daha fazla fosil yakıt, daha fazla karbon salınımı demek. Küresel değer zincirleri çevreye verdikleri zarar nedeniyle de çok eleştiriliyorlar. Glasgow’daki son iklim zirvesinde sürdürülebilirlik (sustainability) kavramlarına daha fazla vurgu yapıldı ve küresel değer zincirleri de bu açıdan eleştirildi.

Artık küresel değer zincirlerinde esneklik (resilience) ve sürdürülebilirlik (sustainability) kavramları daha fazla tartışılıyor. UNCTAD, Ticaret ve Kalkınma Raporunda daha sağlam ve yeşil tedarik zincirlerinin altını çiziyor. Sürdürülebilirlik için ise yeşil sanayi politikalarını öneriyor.

Oxford Ekonomik Anket verilerine göre Küresel Değer Zincirlerinin %88’i sürdürülebilirliği misyonlarına koymuş durumdalar. Dahası bu şirketlerin %52’si çevreye verdikleri zararları azaltabilmek için daha kısa mesafeden tedarik sağlamaya başlamışlar bile.

Bu, Türkiye için bir fırsat mı?

Evet. Türkiye Avrupa ve Ortadoğu pazarının ortasında yer alıyor. Avrupa ile gümrük birliği var. Avrupa pazarı için tercih edilebilir. Ancak bu değişim ve dönüşümde dikkat edilmesi gereken noktalar da var.

Öncelikle kapasite önemli bir problem. Küresel değer zincirleri içerisinde yer almak için yüksek ölçekteki siparişlere cevap verebilmek gerekiyor. Pandeminin ilk başlarında Çin’den tedarik sıkıntısı yaşayan bazı küresel şirketler Türkiye’ye döndüler ancak yeterli kapasite olmadığı için bu talepler yeterince karşılanamadı. Kapasite sorunu üreticilerin konsorsiyumu ile aşılabilir tabi ama bunu sağlamak kolay değil. Devletin öncü olması, teşvik etmesi gerekebilir.

İkinci önemli nokta ise sürdürülebilirlik kavramının Türk sanayiinde benimsenmesi. Yeşil dönüşüm için bazı büyük şirketler önlemler aldılar ama bunun tabana yayılması gerekli. Tedarikçilerin de bu dönüşümü sağlaması lazım. Yeşil Mutabakat yaklaşıyor, Türkiye’nin 2053’te net karbon salınımını sıfıra indirme hedefi var. Eğer küresel tedarik zincirleri içerisinde yer almak istiyorsak, yeşil bir sanayi dönüşümü kaçınılmaz.

Dahası artık insan haklarını önceleyen, çevreye olduğu kadar insan haklarına da duyarlı bir üretim modeli gündeme geliyor. Üstelik Çok Uluslu Şirketler bunu tedarikçilerinden de istiyorlar.

Türkiye’de pek gündem olmasa da Haziran 2021’de Almanya’da Tedarik Yasası olarak bilinen bir yasa kabul edildi. Bu yasa uluslararası çapta faaliyet gösteren Alman şirketlerine sorumluluk yüklüyor. Yasanın kökeni 2011 yılında Birleşmiş Milletler Ekonomi ve İnsan Hakları için Temel Prensipler Kararnamesine dayanıyor.

Yasanın amacı insan hakları ve çevre ihlallerinin önlenmesi. Yasada özellikle vurgulanan çocuk işçiliğini önlemek, adil ücret, çevreye duyarlı üretim, sendikalaşma, toplu pazarlık, ayrımcılık ihlallerinin azaltılması gibi konular. Yasa, Alman şirketlerini tedarikçilerinde yaşanan ihlallerden sorumlu tutuyor ve şirketlere bir ceza öngörüyor. 2023’ten sonra kademeli olarak devreye girecek.

Tedarikçi Yasasının Çin’i hedef aldığı tartışılsa da aslında Türkiye’de etkilenecek. Almanya en çok ihracat yaptığımız ülke. Türkiye de çevre sorunları, ayrımcılık gibi konularda Avrupa tarafından eleştiriliyor. Haliyle bizim de etkilenmemiz söz konusu. Almanya’da başlayan yaklaşımın diğer AB ülkelerine de yansıması bekleniyor.

Özetle; Dünya hızlı bir değişim içerisinde. Değişen küresel değer zincirleri içerisinde yer almak istiyorsak bu değişimi anlamak durumundayız. Üstelik bizim için en önemli pazar AB, bu değişimde öncü.  Günümüzde rekabeti fiyat üzerinden düşünmek çok sığ bir bakış açısı. Bu dönüşümün gerisinde kalmamak için sürdürülebilir, çevreye duyarlı, insan haklarını önceleyen üretim modeline geçmemiz gerekiyor.

 

 

YORUMLAR

s

En az 10 karakter gerekli

Sıradaki haber:

Doç. Dr. Filiz Eryılmaz yazdı;

HIZLI YORUM YAP