28 Eylül 2024 itibariyle Covid-19 ile mücadelede aşılanan sayısı kişiye ulaştı.

1xbetbetpasmariobet
a
en iyi rulet siteleri

Ahlaklı ve Adil Olmayı Ne Zaman Terk Ettik?

Ne günlere kaldık ey Gazi Hünkâr; katır mühürdar oldu, eşek defterdar!!!

Henüz yeni yürümeye başlayan çocuklara aile içerisinde, kreşte ve devamında okulda “toplumsal kurallar” ve “sosyal normları” öğretmeye çalışıyoruz;

Ancak onların daha doğru düzgün konuşamadan önce bile zaten adil ve ahlaklı olduklarını biliyor muydunuz?

Bu varsayımsal bir hipotez değil;

Bilim insanları yapmış oldukları sosyal deneylerde çocukların henüz iki yaşına bile basmadan adalet duygusuna halihazırda sahip olduklarını keşfettiler.

O halde, demek ki âdemoğlu, doğuştan gelen erdemli davranışları zaman içerisinde kaybediyor!!!

Çünkü, insanlar çoğunlukla çevrelerindeki kişilerin ve kültürel faktörlerin etkisi altındadırlar.

İşte bu nedenle, yozlaşmış bir ortamda ahlaklı kalabilmek gerçekten oldukça güçtür.

Sonuçta dejenerasyon toplum bazında sıradanlaşır ve olağan bir durum gibi kabul görür.

Tıpkı günümüzde olduğu gibi…

***

Ahlaklı ve Adil Olmaya Dair Bir Sosyal Deney

Illinois Üniversitesinden bir grup araştırmacı, psikoloji alanın saygın dergilerinden biri olan Psychological Science ’da yayımlanan çalışmalarında 19–21 ay aralığındaki çocukları iki ayrı sosyal deneyde gözlemlemişler.

Çalışma boyunca dağıtılan ödüller karşısında bebeklerinin tepkisini izleyerek, verecekleri reaksiyonu ölçmeyi hedefliyorlar.

İlk deneyde çocukların önünde duran el kuklası şeklindeki iki zürafaya, oyuncakları rastgele paylaştırıyorlar. Bu esnada kukla zürafaların görünüşleri “sanki heyecanla bekliyormuş” gibiymiş…

Deneylerin ilkinde her iki zürafaya da birer oyuncak veriliyor; diğerinde ise tüm oyuncaklar tek bir zürafanın önüne konup diğerine hiçbir şey verilmiyor.

Amaç gözetmen gittikten sonra çocukların bu olayla ne kadar süre ilgileneceğini ölçmek.

Sonuç mu???

***

Oyuncaklar gerektiği gibi, yani adil olarak dağıtıldığında dikkate değer bir tespit olmuyor.

Lakin adil bir paylaştırmanın olmadığı senaryoda çocuklar olayı çok daha uzun süre boyunca izliyorlar.

Bu çok önemli bir bulgu!!!

Çünkü o yaş dönemi bebekler normalde bir şeye uzun süre konsantre olamazlar; eğer ki bir şeye uzun uzadıya bakıyorlarsa bu bir tepki refleksi olarak kabul edilir.

Böylece ilk değerlendirmede henüz daha 2 yaşına bile gelmemiş bebeklerin haksızlık yapılan durumla daha fazla ilgilendikleri ve buna bir tepki gösterdikleri ortaya çıkıyor.

***

Bebekler aslında her zürafaya birer oyuncak verileceğini ön görüyorlardı. Fakat işler bekledikleri gibi gitmeyince de tepki verdiler.

Özetle, bebekler adil olan ve olmayan arasındaki ayrımı yapabildiler.

***

Acaba Bu Sonuçlar Şans Eseri Bulunmuş Olabilir Mi?

Deneyin ikinci aşamasında bu tespitin rastlantısal bir sonuç olup olmadığını değerlendirmek için bir nevi sağlama yapıyorlar.

Bu sefer de gözetmen iki genç kızdan ortalığa dağılmış olan oyuncakları toplamalarını istiyor ve işin bitiminde onlara ödül olarak vereceği çıkartmayı peşinen gösteriyor.

Yine aynı işlem tıpkı bir öncekinde olduğu gibi iki kere yapılıyor:

  • İlkinde iki kız beraber toplarken,
  • İkincisinde kızlardan biri oyuncakları topluyor, diğeri ise hiçbir şey yapmıyor.

İki kızın işi birlikte yaptığı ve sonuçta beraber ödüllendirildikleri aşamada bu sefer de dikkate değer bir bulgu saptanmıyor.

Ancak…

İşi sadece bir kişinin yaptığı ve bu adaletsizliğe rağmen gözetmen her iki kıza da birer çıkartma verdiği zaman tıpkı ilk seferde olduğu gibi bebekler adil davranılmayan bu olayı çok daha uzun süre izliyorlar.

Küçük Çocukların Ahlaki Değerleri Nereden Geliyor?

Bebeklerin ahlaki değerleri ve adalet duyguları belki doğuştandır,

Belki de günlük hayatta insanların birbirleriyle olan etkileşimlerini izleyerek hangi eylemlerin adil ve hangilerinin adaletsiz olduğuna dair bir fikir geliştiriyorlardır.

İster doğuştan olsun ister sonradan öğrenilsin, neyin adil olduğunu bildikleri kesin!!!

Öte yandan, ne yazık ki bilmeleri mutlaka ona göre hareket edecekleri anlamına gelmiyor…

İnsanın ahlaklı olması ve ahlaki davranışlar sergilemesi karmaşık bir süreçtir.

Birçok faktörle ve bir dizi nedenle ilişkilendirilebilir; ancak muhtemelen en önemlisi çevresel etkiler olsa gerek…

***

Ahlaki Değerler Üzerine Çevrenin Etkisi

İnsanlar çoğunlukla çevrelerindeki kişilerin ve kültürel faktörlerin etkisi altındadırlar.

Yozlaşmış bir ortamda ahlaklı kalabilmek gerçekten oldukça güçtür; sonuçta dejenerasyon sıradanlaşır ve olağan bir durum gibi kabul görür.

Tıpkı günümüzde olduğu gibi!!!

Örneğin rüşvet…

Bu ahlaksızlık tarih boyunca hep vardı; ancak çok değil 20–30 sene öncesine kadar ülkemizde rüşvet gerçekten yüz kızartıcı bir suç olarak görülüyordu.

Failleri cezalandırılır, alan da veren de toplum tarafından resmen damgalanır; hatta şüphesi veyahut zannı bile sosyal tecrit nedeni olurdu.

Günümüzde ise neredeyse rüşvet çarkına girmeden hiçbir iş yürümüyor gibi; o kadar sıradanlaştı ve o denli kanıksandı ki…

***

Bülbül Güle, Karga Çöplüğe Götürür

Böyle bir ortam neye hizmet eder biliyor musunuz?

Olsa olsa, ahlaki değerlerinden taviz veren ya da vermeye hazır olanları cesaretlendirmeye!!!

Ahlaklı ve adil olmayı böylesine örselediğimizde yüz kızartıcı suçlar sıradanlaşıyor, normalleşiyor ve devamında kanıksanıp kabul görüyor!!!

İtiraf edelim…

Hikayesinin ne olduğunu bilmediğimiz bir kişiye, bedenini satıyor diye çok rahatlıkla“fahişe” damgası vurabiliyoruz.

Çünkü o sahipsiz, onun arkasında kimsesi ya da elinde avucunda iştah kabartacak kadar çok parası yok.

Böylesi bir işleyiş birçok kişiye gayet cazip geldiği ve ne yazık ki günümüzde işler bu şekilde halledildiği için ahlaksızlık çığ etkisi ile büyüyüp gidiyor.

***

Bir Bebek Kadar Adil ve Ahlaklı Olabilsek…

Dünyanın dört bir köşesinde hangi coğrafya, hangi kültür, hangi inanç sistemi içerisinde olduğu fark etmeksizin insanoğlunun bu dünyaya “saf, arı, temiz, günahsız” geldiği kabul edilir.

Yukarıda paylaşmış olduğum çalışma da bu kadim inanışın esasen bir nev’i bilimsel kanıtı niteliğinde…

Madem hepimiz adil, ahlaklı, dürüst doğuyoruz da peki neden bazı ayıplar birtakım coğrafyalarda daha fazla görülüyor?

Çevresel etkenlerden azizim…

Etrafınızda olan biten şeyler, ister istemez toplumsal normları belirliyor.

En çarpıcı örnek…

Kahramanmaraş merkezli büyük deprem sonrası televizyonda bir Japon İnşaat Mühendisi ile yapılan röportaja rastlamıştım.

Spiker “Peki Japonya’da bu şekilde malzemeden çalsalar, yönetmeliğe aykırı bina yapsalar sonuç ne olur?” şeklinde bir soru sormuştu.

Cevap kısa ve netti: “Japonya’da böyle bir şey olmaz!!!”

Spiker ısrarla “Peki varsayın ki oldu, cezası nedir?” şeklinde ikinci soruyu yöneltti.

Cevap yine benzerdi: “Bilemiyorum ki, Japonya’da böyle bir şey olmaz, olamaz…”

“Olduğunu farz edin…” şeklinde aynı sorunun üçüncü versiyonu gelince, adamcağız “Hiç bilemiyorum, herhalde harakiri filan yapılır” şeklinde varsayımsal bir cevap ile geçiştirmişti.

Ben Japonlar deprem kuşağının göbeğinde, yaşadıklarından ders çıkartıp binaları falanca teknikle şöyle sağlam yapıyorlar gibi bir yorum yapamam; bu benim anladığım/bildiğim bir konu değil…

Ancak o diyalogdan benim çıkardığım mesaj çok farklıydı!!!

Adam sorulan şeye o kadar yabancı ki, bahsedilen senaryo o kadar olanaksız geliyor ki bir çıkarımda bile bulunamıyor.

Çünkü bulunduğu çevrede öyle bir şeye hiç şahit olmamış; görmemiş, hatta duymamış.

Böyle bir soru ile muhatap olana değin, muhtemelen olabilirliğini bile hiç düşünmemiştir belki de…

Bu misal Japon toplumunda aslında topyekûn olarak ahlak ve adalet gibi kavramların çok gelişmiş olmasından değil;

Daha ziyade zaten doğuştan gelen kadim yazılımımız ve erdemli davranışların çevresel etkenler aracılığıyla dejenere edilmemiş olmasından kaynaklanıyor.

Oysa bizde öyle mi yaa…

Ahh Ziya Paşa, ne de güzel özetlemişsin ahvalimizi:

Ne günlere kaldık ey Gazi Hünkâr,

Katır mühürdar oldu, eşek defterdar!!!

Dr. Cüneyt Yardımcı

YORUMLAR

s

En az 10 karakter gerekli

Sıradaki haber:

Putin, Kim Jong-Un’la görüştü

HIZLI YORUM YAP