05 Kasım 2024 itibariyle Covid-19 ile mücadelede aşılanan sayısı kişiye ulaştı.

1xbetbetpasmariobet
a
en iyi rulet siteleri

ANZAKLARIN GÖZÜNDEN MEHMETÇİK

Siperden ailesine ya da sözlüsüne mektup yazan on yedi yaşındaki Anzak askeri Johny ile köyüne yazdığı mektupta eşinden yüzünü bile göremediği çocuğunu soran Mehmetçik aynı kaderi, aynı acıları paylaşmaktadır

Değerli dostlar, bu yıl, 18 Mart Çanakkale Zaferi’nin 108. yıldönümünü kutluyoruz. Bize bu cennet vatanı hediye eden, bu topraklar, bu vatan, bu millet için, hülasa milli ve manevi değerleri, namus ve şerefleri için bir insanın hayattaki en değerli varlığı olan canını hiç düşünmeden, tereddüt etmeden seve seve feda eden tüm şehitlerimizi rahmet, minnet ve şükranla anıyorum. Mekânları cennet, ruhları şad olsun. Kahraman gazilerimizi de saygıyla selamlıyorum.

Çanakkale’de yaşananlar, Birinci Dünya Savaşı’nın bütünü içinde yer alan çarpışmaların sadece bir bölümüdür. Bu nedenledir ki, “Çanakkale Savaşı” değil, “Çanakkale Muharebeleri” olarak tanımlamak daha doğrudur. Çünkü Çanakkale’de birden fazla muharebe yaşanmıştır. Ayrıca Çanakkale Boğazı’nda gerçekleşen çarpışmaları da “Çanakkale Deniz Savaşı” değil, “Çanakkale Boğazı Muharebesi” olarak tanımlamak gerekir. Çanakkale Muharebeleri, “Boğaz Muharebesi” (19 Şubat-18 Mart 1915) ve “Kara Muharebeleri” (25 Nisan 1915-9 Ocak 1916) olmak üzere iki ayrı safhada gerçekleşmiştir.

Çanakkale bir Galiçya, Süveyş Kanalı ya da Yemen ülkesi değildir. Çanakkale, öz vatan Anadolu’nun giriş kapısıdır, hemen ardında ise başkent İstanbul vardır. Çanakkale geçilirse memleket tümüyle elden gidebilecektir. Bu nedenledir ki, bedeli ne olursa olsun savunulacak, işgalci düşmana geçit verilmeyecektir. Anzaklar ise Çanakkale’ye, ülkelerini doğrudan ilgilendirmeyen bir savaşa katılıp, bilmedikleri topraklarda ve hiç tanımadıkları bir millete karşı savaşmak ve vatanını işgal etmek için getirilmiş koloni askerleridir. Ne Anzakların Mehmetçiklere, ne de Mehmetçiklerin Anzaklara karşı belirli bir düşmanlığı ya da birbirinden alıp veremedikleri bir şey yoktur. Geçmişte aralarında savaş ya da başka bir sürtüşme de olmamıştır. Ama savaş koşulları her ikisini de Çanakkale’de karşı karşıya getirmiştir. Diğer bir deyişle, siperden ailesine ya da sözlüsüne mektup yazan on yedi yaşındaki Anzak askeri Johny ile köyüne yazdığı mektupta eşinden yüzünü bile göremediği çocuğunu soran Mehmetçik aynı kaderi, aynı acıları paylaşmaktadır. Aslında her ikisi de politikacıların kapalı kapılar ardında siyasi amaçlarla planlayıp, uygulamaya koydukları ve adına “Büyük Savaş, The Great War” dedikleri trajik bir oyunda kendilerine biçilen rolü oynamaktaydılar. Hem de kahramanca ve mertçe çarpışıp, kanları ve canları pahasına da olsa, başarmak için.

Çanakkale Muharebeleri’nin önemli bir yönü de, çok zor koşullar altında yürütülen kanlı çarpışmalara ve tarafların yüzbinlerce kayıp vermesine karşılık, özellikle Anzakların ve Türklerin o gün olduğu gibi bugün de, birbirlerine karşı nefret ya da düşmanlık duymayışlarıdır. Aksine yaşanan onca şiddet, kan ve acı dolu günler boyunca, taraflar arasında karşılıklı takdir ve saygıya dayanan olumlu izlenim ve duyguların, ilginç bir dostluk havasının geliştiğini görüyoruz. Kabul etmek gerekir ki, insanlık tarihinde böyle benzer durumlara pek ender rastlanmaktadır. Hangi nedenledir ki Anzak askerleri gün gelmiş Mehmetçik için “düşmanımız dost Türk”, “Kahraman ve mert düşman”, “Jonny Türk”, “Jacko Türk” diyebilmiştir? Hiç dinmeyen şarapnel ve mermi yağmuru altında, kimi zaman toz ve sinek, kimi zamansa diz boyu çamur ya da karlı siperlerde, açıkta çürüyen cesetlerden yayılan dayanılmaz kokular altında, nasıl olmuştur da normal koşullarda bile kolay yetişemeyen saygı, takdir ve dostluk çiçekleri yeşerip açabilmiştir?

Çanakkale Muharebeleri ile ilgili belirtilmesi gereken önemli bir diğer nokta da şudur. Tüm bu çarpışmalar ve karşılıklı saldırılar sırasında Türkler mertçe, dürüstçe ve kahramanca çarpışmış, insancıl meziyetlerini ve güçlü kişiliklerini sergilemişlerdir. Mesela Kızılhaç çadırları ve hastane gemileri, yaralı taşıyan botlar ya da sedyeleri hedef alan atışlar yapılmamıştır. Tepeler Türklerin elinde olmasına ve olumlu doğa koşullarına rağmen, düşmanın sürekli olarak çekindiği zehirli gaz kullanılmamış, su kaynakları zehirlenmemiş, bu yöntemler hiçbir zaman mert ve dürüstçe bir tutum sayılmamıştır. Savaş alanında ele geçen esirlere ve yaralı düşman askerlerine yapılan insancıl muameleler Anzakları ilkin gerçekten şaşırtmıştır. Çünkü daha önce kendilerine anlatılan ya da hakkında belirli ön yargılar geliştirdikleri Türk askeri “Abdul” Çanakkale’de çok farklı bir tutum sergilemektedir. Anzakların Türk askerlerine, Mehmetçiğe ilişkin ilk düşünce ve yargıları, Çanakkale Savaşları ilerledikçe değişecektir. Mehmetçik, Çanakkale’de, vatanı işgale kalkışan güçlü düşmana karşı direnip destanlar yaratarak, Türk Milletinin kara yazgısını değiştirebilmiştir. Eğer dönemin süper güçleri amaçlarına ulaşsa ve Çanakkale geçilebilseydi, kuşkusuz modern tarihimiz çok farklı yazılacaktı. Gelibolu Yarımadasını kan çiçekleri gelinciklerin örttüğü bir tarlaya çeviren bu şiddetli savaşlarda Mehmetçik, düşmanına karşı sergilediği mert, dürüst ve insancıl tutumuyla da, dünyaca bilinen seçkin özelliklerini bir kez daha kanıtlamıştır.

Mesela yaralanıp tedavi için yattığı Malta’daki hastaneden arkadaşına yazan Avustralyalı çavuş H. D. Collyer şunları yazıyor:

Türklerin aslında iyi kalpli insanlar olduğunu biliyorum. İşte bunu kanıtlayan hatırladığım üç olay: Bir keresinde 12 yaralı askerimiz cephede Türk Kızılay ekibi tarafından bulunur. Esir almazlar. Yaraları sarılır ve kendilerine sizinkiler gelip sizi alırlar, denilip bırakılırlar. Bir başka sefer bir Türk askeri, yaralı ve yürüyemeyen bir askerimizi bulur. Yaralarını temizleyip sarar. Onu kuytu bir yere yerleştirir. Arkadaşları tarafından bulunması gecikebilir endişesiyle de yanına, bisküvi ve su bırakır. Gene bir başka bir Türk, yaralı bir askerimizin yarasını sarar ve hemen gitmesini, aksi taktirde bir Alman subayı gelirse her ikisini de vuracağını söyler… Tüm bu şiddet ve felaketlerin sorumlusu Almanlar Türklerin gözünü de iyice korkuttukları içindir ki Türk, yapısının doğal yönlerini bizlere serbestçe gösteremiyor.

Daha bunun gibi Mehmetçiğin kahramanlığını, insanlığını anlatan onlarca yazı ve mektup bulunmaktadır.

1934 yılında Anzak annelerine hitap eden Atatürk, tüm dünyada zihinlere kazınan şu sözleri söyler:

“Bu memleketin topraklarında kanlarını döken kahramanlar! Burada, dost bir vatanın toprağındasınız. Huzur ve sükûn içinde uyuyunuz. Sizler, Mehmetçiklerle yanyana koyun koyunasınız. Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar! Gözyaşlarınızı dindiriniz. Evlatlarınız bizim bağrımızdadır. Huzur içindedirler ve rahat uyuyacaklardır. Onlar bu topraklarda canlarını verdikten sonra, artık bizim evlatlarımız olmuşlardır.”

Tarihte acaba, kaç komutan, ülkesini işgal için gelen düşmanını böylesine açıkça överek onurlandırmıştır.

Avustralyalı bir annenin bu güzel sözlere verdiği cevap da çok anlamlıdır:

“Gelibolu topraklarında yitirdiğimiz evlatlarımızın acısını, alicenap sözleriniz hafifletti. Gözyaşlarımız dindi. Bir ana olarak bana, bir güzelim teselli bahşetti. Yavrularımızın sonsuz uykularında, huzur içinde dinlendiklerinden hiç kuşkumuz kalmadı. Majesteleri kabul buyururlarsa bizler de kendilerine Ata demek istiyoruz. Çünkü yavrularımızın mezarları başında söylediğiniz sözler, ancak bir öz babanın sözleri gibi yüce, ilahi. Evlatlarımızı bir baba gibi kucaklayan büyük Ata’ya tüm analar adına şükran, sevgi, saygıyla…”

Evet, Çanakkale Savaşları neresinden bakılırsa bakılsın, gerçekten tam anlamıyla bir insanlık dramı ve trajedisidir. Sahne, Gelibolu Yarımadası’nın kıraç tepeleri ve güzel kıyıları; arka dekor ise ışıl ışıl sularıyla Çanakkale Boğazı ve Mavi Ege Denizidir. Ancak bu sergilenen öyle bir dramdır ki, oyuncuların her biri yücelip devleşmiş, adeta birer destan kahramanına dönüşmüştür… ve bu öylesine gerçek bir oyundur ki, oyuncular rollerini kanları ve canları pahasına ama sonuna kadar büyük bir başarıyla sergilemişlerdir.

Savaşa karşı olmak ve ne türden olursa olsun savaş çıkmaması, insanların birbirlerini öldürmemeleri için uğraş vermek başlıca insanlık görevi olmalıdır. Devlet adamlığı da öncelikle bunu amaç edinmeyi zorunlu kılar. O nedenle ulu önder Mustafa Kemal’in dediği gibi “Yurtta barış, dünyada barış” diyoruz.

Son olarak, bir Çanakkale şehidinin torunu olarak dedemi ve bütün şehitlerimizi rahmet, minnet ve şükranla anıyorum. Mekânları cennet, ruhları şad olsun.

Sevgi, saygı ve selamlarımla…

 

YORUMLAR

s

En az 10 karakter gerekli

Sıradaki haber:

Yönetim Kurullarında “Yapay Zeka” dönemi

HIZLI YORUM YAP