22 Kasım 2024 itibariyle Covid-19 ile mücadelede aşılanan sayısı kişiye ulaştı.

1xbetbetpasmariobet
a
en iyi rulet siteleri

İhracattan para kazanıyor muyuz?

2022’de önemli bir seviyede cari açıkla karşılaşacağız. Bu artık belli oldu. Ancak benim dikkat çekmek istediğim daha önemli bir konu var: ihracatımızın teknoloji yoğunluğu.

TÜİK Şubat ayı dış ticaret verilerini açıkladı. Daha önce Ticaret Bakanlığı tarafından açıklanan verilerde zaten dış ticaret açığının ne kadar yüksek olduğunu görmüştük. Biraz revize edilse de sonuç aynı. Dış ticaret açığımız yükseliyor.

İhracat 20 milyar, ithalat ise 28 milyar civarında. Enerji fiyatları Şubat ayında artmaya başlamıştı. Bunun etkisini mutlaka görüyoruz ancak enerji ve altın hariç tutulduğunda da geçen yılın aynı ayına göre %26.8’lik bir artış var.

Dış ticaret açığı Ocak-Şubat döneminde 18 milyar doları aştı. Geçen yıl aynı dönemde 6 milyar dolara dış ticaret açığı vermişiz. Yıllık bazda artış %183.8. Savaşın etkilerinin de devreye girdiği Mart ayı daha zor olabilir.

2022’de önemli bir seviyede cari açıkla karşılaşacağız. Bu artık belli oldu. Ancak benim dikkat çekmek istediğim daha önemli bir konu var: ihracatımızın teknoloji yoğunluğu. Yüksek teknoloji yoğun ihracatımızın payı ne yazık ki Şubat ayında yine%3 seviyesinin altına düşmüş, %2.8. Orta yüksek teknolojiyi de buna eklediğimizde de ancak %36 yapıyor.

Düşük teknolojili ürün satarak kalkınabilmiş ülke yok maalesef. Biz ihracat yapıyoruz, belki rekorlar kırıyoruz ancak bu ihracatımız basit teknolojisi düşük ürünler olduğu zaman yarattığımız katma değer de maalesef az oluyor. Geçen haftaki yazımda da anlattığım gibi satıyoruz ancak para kazanamıyoruz.

Yüksek Teknolojili Ürün Üretmek Dışsallık Yaratır

Yüksek teknolojili ürün üretmek önemli bir dışsallık da içeriyor. Yaratılan know-how diğer endüstrilere de aktarılıyor ve o endüstrideki verimlilik seviyesini de artırıyor. Bu nedenle yüksek teknoloji geliştirmek teşvik ediliyor.

Yüksek teknolojili ürün geliştirmek için sadece ARGE harcaması yapmak da yetmiyor. Türkiye yaklaşık olarak GSYH’sının %1.09’unu ARGE harcamalarına ayırıyor ve bunun önemli bir kısmı devlet tarafından karşılanıyor. Bu oran OECD ortalamasının altında. OECD ortalaması yaklaşık %2.4.  Vergi indirimleri ve sosyal güvenlik primi katkıları ARGE harcamalarının çok önemli bir bileşeni ancak maalesef bu harcamalar pek yeterli olmuyor. Keza Slovakya’nın ARGE harcaması GSYİH’sının %0.8’i ama ihracatının içerisinde yüksek teknolojili ürünlerin payı %10.

Demek ki burada bir hata yapıyoruz. Maalesef ARGE politikamız sorunlu. Vergi indirimi alabilmek adına ARGE faaliyeti yapılıyormuş gibi davranılıyor. Her ne kadar yetersiz olsa da yapılan ARGE harcamaları da yerini bulmuyor.

Yüksek Teknoloji Geliştirmek İçin Bakış Açımızı Değiştirmek Gerekiyor

Sadece ARGE politikası da yeterli değil. Bunu toptan bir süreç olarak düşünmeliyiz. Yüksek teknoloji geliştirmek için tüm bakış açımızı değiştirmemiz gerekiyor. Öncelikle inovasyon ortamını iyileştirmek zorundayız. Bu, eğitim sisteminin sorgulayıcı bir eğitim sistemi olarak tasarlanmasına kadar gidiyor.  Sorgulayan, araştıran bir eğitim sistemi inovasyon ortamının gelişmesi için oldukça önemli.

İkincisi ARGE politikasını yeniden şekillendirmek gerekiyor. Bu modelin süistimale açık olduğu anlaşılıyor. Haliyle politikanın yeniden gözden geçirilmesi sadece mühendislik faaliyeti gerçekleştiren firmalara destek sağlanmaması gerekiyor. Kaynaklarımız kıt ve bu kaynakları en verimi olacağı alanda kullanmak zorundayız.

Genelde yüksek teknoloji dediğimiz zaman bu noktada kalınıyor. Ama aslında bu işin çok daha önemli bir ayağı var: bu teknolojiyi ticarileştirmek. Ticarileşmeyen teknolojinin bize bir faydası olmuyor. Aslında Türkiye’de birçok yeni fikir ortaya atılıyor ya da teknoloji geliştiriliyor. Ancak bu projelerin birçoğu fon bulamıyor ve ticarileşemiyor. Haliyle projeler fon bulabilecekleri ülkelere kayıyor.

Yüksek teknolojiyi ülkemizde geliştirmek ve ihracattaki payını arttırabilmek için geliştirilen projelerin ticarileştirilebileceği ortamı oluşturmamız gerekiyor. Yani girişimcilik ekosistemini geliştirmemiz gerekiyor. Gelişmiş bir ekosistem olduğunda hem teknoloji ya da bilginin kolayca ticarileşmesi mümkün hale gelir hem de diğer endüstrilere daha kolay yayılabilir. Sağlanan verimlilik artışı ise Türkiye’yi daha yüksek bir büyüme patikasına taşıyabilir.

Özetle, Türkiye potansiyelinin çok altında teknoloji ürün üretiyor ve satıyor. Bunun geliştirilebilmesi için ise inovasyonun fikir aşamasından ticarileşme aşamasına kadar rahat gelişebileceği bir ortam sunmamız gerek. Yani bütüncül bir bakış açısı ile yaklaşmak ve hep dediğim gibi bir sanayileşme politikası geliştirmek zorundayız.

Aksi halde kalkınmışlık trenini hiç yakalayamayız…

YORUMLAR

s

En az 10 karakter gerekli

Sıradaki haber:

Yasemin Adar YiÄŸit 5. kez Avrupa ÅŸampiyonu

HIZLI YORUM YAP