23 Aralık 2024 itibariyle Covid-19 ile mücadelede aşılanan sayısı kişiye ulaştı.
Bilirsiniz, çok sık karşılaşılan bir serzeniş biçimi vardır: “Vefa denilen şey, İstanbul’daki bir semtin adından ibaretmiş!. Geçen gün bir vesileyle liyakat kavramı üzerine internette kısa bir araştırma yaparken İstanbul Pendik’te “Liyakat” adlı bir sokağın mevcut olduğunu gördüm. Sonradan araştırmaya devam ederken, Malatya ilimizde de aynı adlı bir cadde bulunduğunu fark ettim. O anda tıpkı “vefa” kavramında olduğu gibi, “liyakat”in de bir sokak ya da cadde ismi olmanın çok ötesine geçerek, toplumların üzerine bina edildiği temel değerlerden bir tanesi olması gerektiğini tekrar hatırladım.
Peki son zamanlarda televizyon kanallarında izlediğimiz tartışma programlarının en popüler kavramlarından biri olarak karşımıza çıkan bu “liyakat” ne manaya geliyor?. Türk Dil Kurumu liyakati 1) “Bir kimsenin, kendisine iş verilmeye uygunluk, yaraşırlık durumu, değim” ve 2) “Kifayet” olarak tanımlanmış. Ancak daha basit bir ifadeyle liyakati, bir kişinin bahsi geçen bir işi hakkıyla yerine getirebilmek için ihtiyaç duyulacak niteliklere, vasıflara haiz olması olarak tanımlamak mümkün. Kamu yönetimi yazınında sıkça rastladığımız “meritokrasi” ise liyakata, ehliyete sahip olanların; cinsiyetlerine, yaşlarına, dini inançlarına, siyasi görüşlerine, etnik kökenlerine vb. bakılmaksızın, donanımları gereği, layık oldukları, hak ettikleri pozisyonlara getirilmesi ilkesine dayalı yönetim anlayışı.
Yukarıda da ifade ettiğim gibi, pek çoğumuz liyakat kavramına televizyon kanallarındaki tartışmalar vesilesiyle aşina olduk. Oysa liyakatin ehemmiyetine dair tartışmaların tarihi çok eskilere dayanıyor. Hatta kıymetli makalesinde Platon’un siyaset felsefesinde “liyakat” kavramının yeri ve önemini tartışan Çifçi, kavramın pratikteki uygulamalarının izini bir arada yaşamaya başlayan ilk insanların döneminde dahi sürmenin mümkün olduğunu söylemekte. Çünkü, bir arada yaşayan insanların topluluğun devamlılığını sağlamak adına muhtelif görevleri ifa etmeleri ve daha istenir şartlar için de bu görevlerin mümkün mertebe onları en iyi şekilde icra edecek olanlara yönlendirilmesi icap etmektedir. Zaman zaman yazında kavramın ilk gerçek pratiğinin Prusya Kralı II. Friedrich döneminde devlet memurluğuna yönelik sınavın usül çalışmaları olduğu söylense de, Çifçi verdiği misallerle aslında liyakat mantığına II. Friedrich’ten çok daha önce, Platon’un ve Konfüçyüs’ün metinlerinde rastlandığına dikkat çekiyor.
Peki biz meritokratik yönetim bağlamında ne derece başarılıyız?. Ben kendi adıma, toplumun her kesiminden ve farklı siyasi ideolojilerden bireylerin her fırsatta liyakatin ehemmiyetinin altını çizmelerini bu noktada bazı eksikliklerimiz olabileceğinin bir alameti olarak okuyorum. İkincisi, yüzeysel bir araştırma yaptığımda, görebildiğim kadarıyla halihazırda ülkelerin ne derece meritokrasi temelli bir yönetim ve idare kültürüne sahip olduğunu ve ne denli meritokratik davrandıklarını doğrudan ölçümleyen bir indeks bulunmuyor sanki. Ancak meritokrasi ile ilintili olabilecek muhtelif indeksler mevcut. Örneğin Dünya Ekonomi Forumu’nun sonuncusunun raporunu 2020 yılında yayınladığı bir “Küresel Sosyal Hareketlilik İndeksi (Global Social Mobility Index)” var. Rapor, ülkeleri 10 boyutta, muhtelif kıstaslar üzerinden ekonomik ve sosyal eşitsizlikler bağlamında değerlendirip, ilgi ülkelerdeki hükümetlere ve iş dünyasına bu eşitsizlikleri giderme yönünde bazı tavsiyelerde bulunuyor. Örneğin raporda iş dünyasına getirilen öneriler arasında; çalışanlarının eğitim seviyelerini arttırmak, daha liyakata dayalı işgören seçim süreçleri işletmek gibi bazı amaçlar mevcut. Dolayısıyla, bu indeks belki bir ülkenin doğrudan meritoratik yönetim başarısını ölçümlemiyorsa da, onunla ilişkilendirilebilecek bazı hususlara temas ediyor gibi görünüyor. 82 ülkenin değerlendirildiği 2020 raporunda İskandinav ülkeleri zirvede. Ülkemiz ise maalesef bu sıralamada kendisine ancak 64. sırada yer bulabilmiş.
Biz aslında bakarsanız, meritokrasiyi bir rutin haline getirebilecek kültürel genlere sahibiz. Bunu zaman zaman tarihimizde, gerek Osmanlı İmparatorluğu döneminde, gerekse cumhuriyetimizin ilk yıllarında, bilhassa Atatürk dönemindeki uygulamalarda başarabildiğimizi çok net gördük. Bugünlerde ise, ekonomi tarihimizde hiç yapmadığımız bir şeyi deneyerek, özgeçmişinden son derece donanımlı olduğu hissiyatını veren bir kadın akademisyeni merkez bankamızın başına geçiriyoruz. Bu durum, liyakate dayalı bir toplum emel ve özleminde olanlar açısından çok müspet bir gelişme. Haydi öyleyse, liyakat sadece İstanbul’da bir sokak ismi olarak tabelada kalmasın ve bir seferberlik ruhuyla liyakate dayalı yönetim anlayışını tekrar toplumumuzun tüm hücrelerine el birliğiyle nakşedelim.
BioNTech’e “yan etki” davası
MTV’ye ne kadar zam yapılacak?
Helikopter kazası kurbanlarına veda
Yavru goril kaçakçıların elinden kurtarıldı
İşte 2024 yılının “Kelimesi”
Çarşı’ davasında tüm sanıklara beraat
Otomobil devleri birleşiyor
Eski tip kimlikle tapuda işlem yapılamayacak
İdari para cezaları yılbaşından itibaren artırılacak
Dikkat! Kartınız bloke olacak Bu şifreler artık yasak
Kabine toplanacak: Bakan Işıkhan asgari ücret sunumu yapacak
MTV’ye ne kadar zam yapılacak?
Helikopter kazası kurbanlarına veda
Yavru goril kaçakçıların elinden kurtarıldı
İşte 2024 yılının “Kelimesi”
Çarşı’ davasında tüm sanıklara beraat
Otomobil devleri birleşiyor
Eski tip kimlikle tapuda işlem yapılamayacak
İdari para cezaları yılbaşından itibaren artırılacak
Dikkat! Kartınız bloke olacak Bu şifreler artık yasak
Kabine toplanacak: Bakan Işıkhan asgari ücret sunumu yapacak