23 Aralık 2024 itibariyle Covid-19 ile mücadelede aşılanan sayısı kişiye ulaştı.
Sevgili dostlar, öncelikle 29 Ekim Cumhuriyet Bayramınızın 98. yıldönümünü gönülden kutluyorum. Cumhuriyet Bayramımız ülkemizin her yerinde, her ferdi tarafından sevinç ve coşkuyla kutlansın. Çünkü Türk milleti için Cumhuriyet Bayramı, milli birlik ve beraberliğin, toplumsal dayanışmanın bir simgesidir.
Sevgili dostlar, milli bayramlar, milletin hafızasını tazelediği, tarihine ve geleceğine sahip çıktığı günlerdir.
29 Ekim Cumhuriyet Bayramı, adı üstünde bayram ve tüm bayramlar gibi coşku, sevinç ve mutluluk içinde hep birlikte meydanlarda, caddelerde, sokaklarda halkın içinde ve halkla birlikte kutlanmalıdır.
Eskiden şöyle bir eleştiri, yakınma vardı: “efendim milli bayramlar stadyumlara, kapalı spor salonlarına hapsedildi, halktan koparıldı, biz bayramları meydanlarda halkın içinde ve halkla birlikte kutlayacağız” gibisinden ama bugün gelinen noktada bırakın stadyumları, kapalı spor salonlarını ya da meydanları milli bayramlar adeta tümden kutlanamaz hale geldi.
Eğer siz bir takım “sudan” sebeplerle milli bayramlarınızı layıkıyla, hakkıyla kutlamazsanız halkın, milletin yaşama sevincini yitirmesine, milli birlik ve beraberlik duygusunu kaybetmesine neden olursunuz. İşte! O zaman bayramlar senin bayramın benim bayramın olur ki bu da toplumları felakete sürükler.
Toplum, millet aynen bir insan gibidir, bir bütündür. Bir yanı acı ve keder diğer yanı yaşama arzusuyla doludur. Dolayısıyla hayat bir bütündür. Biri diğerinin yaşanmasına veya yaşanmamasına neden veya gerekçe oluşturmamalıdır. Acı ve kederin panzehri bayramlardır. Bayramlar insanları, toplumları ve milletleri hayata, yaşama ve geleceğe bağlar ve ayakta tutar.
Sevgili dostlar, insanları, halkları millet yapan, coğrafyaları, ülkeleri vatan yapan sembollerdir. Yani adıdır, bayrağıdır, rengidir, milli marşıdır ve milli günlerdir. Eğer siz bu değerleri sorgular ve sorgulatır iseniz artık siz siz olmazsınız, bir başkası veya bir hiç olursunuz ve bu durumda sizi dikkate alan da, değer veren de olmaz. Maziye, tarihe şöyle bir baktığınızda Anadolu’nun benliğini, kimliğini yitirmiş nice milletlerle dolu olduğunu görürsünüz. Eğer bu coğrafyada mazi olmak istemiyorsak bizi biz yapan değerlere sahip çıkacağız, değer vereceğiz ve zaferlerimizi de hakkıyla kutlayacağız.
Neden Cumhuriyet?
Çünkü Cumhuriyet, devleti idare edenlerin seçimle iş başına geldiği yönetim şeklidir. Bugün dünyada birçok devlet cumhuriyet rejimiyle yönetmektedir. Cumhuriyetle yönetilen ülkelerde egemenlik milletindir ve millet, devleti yönetecek kişileri kendisi seçerek kendi kendini yönetmiş olur. Cumhuriyet rejimi demek, demokrasi sistemi ile devlet şekli demektir. Zira Demokrasi ilkesinin en çağdaş ve mantıkî uygulamasını sağlayan hükümet şekli, cumhuriyettir.
Neden Cumhuriyet?
Çünkü cumhuriyet halk demektir, millet demektir, halkın/milletin kendi kendisini yönetmesi demektir. Başında bir sultanın, padişahın, despotun, diktatörün olmadığı rejimdir.
Çünkü “cumhuriyet (özellikle) kimsesizlerin kimsesidir”. Fakat bugün, Cumhuriyetin 98. Yılında, maalesef ne “kimsesizler” yani halk ne de “kimsesizlerin kimsesi” cumhuriyet bazılarımızın gündeminde değil.
“Kimsesizlerin kimsesi olarak cumhuriyet” fikri aslında adı konmamış bir sosyal devlet yönelimidir. Ancak sosyal olmayan bir cumhuriyetin “kimsesizlerin kimsesi” olması da bir temenniden öteye gidemez.
“Eşitlik – özgürlük – kardeşlik” ideallerinden doğan cumhuriyet bugün sermayenin saltanatına dönüşmüş halde. Dolayısıyla bugün “kimsesizler” himmete, sadakaya muhtaç halde. Oysa cumhuriyet fikrinin temelinde insanın kaderini başka insanların insafına terk etmemek yatar.
Neden Cumhuriyet?
Çünkü cumhuriyet eşitlik rejimidir. Cumhuriyet yönetimlerinin temel direklerinden biri eşitliktir. İkinci temel direği ise özgürlüktür. Monarşi / Krallık / Sultanlık / Padişahlık ise ayrıcalıklar rejimidir. Bu rejimlerde eşitlik ve özgürlük yoktur.
Devleti bir kişi, bir azınlık ya da çoğunluk yönetebilir
Monarşi / Krallık / Sultanlık / Padişahlık / Tiranlık / Diktatörlük gibi rejimler tek kişinin kendi çıkarları için devleti yönetmesidir.
Aristokrasi / Oligarşi varlıklı, zengin bir azınlığın, sınıfın kendi çıkarları için toplumu yönetmesidir.
Cumhuriyet / Demokrasi ise halkın çıkarı için toplumun/devletin yine halk tarafından yönetilmesidir. Yani cumhuriyet ve demokrasi çoğunluğun, halkın yönetimidir. Halk, devleti seçtiği temsilciler vasıtasıyla yönetir.
Cumhuriyet yönetimi, halkın bütününün egemen güce yani devlete sahip olmasıdır. Yani devlet monarşilerde / krallıklarda / sultanlıklarda / padişahlıklarda olduğu gibi kişiye ait özel mülk değildir, milletin tamamına aittir.
Demokrasi, halkın hem yöneten hem de yönetilen durumda olduğu bir yönetim biçimidir. Yani oyu ile iradesini açıklayan halk yönetendir.
Her yönetim, varlığını sağlayan bir ilkeye dayanır
Cumhuriyetin / Demokrasinin ilkesi de siyasal erdemdir. Yani yurt sevgisidir, ülke çıkarlarını kişisel çıkarların üstünde tutmadır, bencillikten, açgözlülükten, kişisel tutkulardan, hırs ve isteklerden fedakârlıktır. Velhasıl siyasal erdem, yasalara saygıdır.
Kısaca cumhuriyet rejimlerinde / demokrasilerde hiç kimse yasaların / hukukun üstünde değildir. Yasalara saygının bittiği yerde demokrasi bozulur. Devlet tükenir. Cumhuriyeti / Demokrasiyi ayakta tutan tek güç siyasal erdemdir, siyasal ahlaktır.
Demokrasilerde emir veren de emir alan da eşittir. Demokrasilerde yasaları yapan da uygulayan da egemen gücün yani toplumun kendisidir. Hükümet ise egemen gücün sadece bir aracıdır.
Yönetimlerin bozulması ilkelerin bozulması ile başlar
Cumhuriyet / demokrasi eşitlik ilkesinin kaybolması ile bozulur. Cumhuriyet / demokrasi yönetiminin bozulmasının bir nedeni de yönetim kadrosunun daralmasıdır.
Yönetici kadrosunun daralması ise demokrasiden aristokrasiye, aristokrasiden monarşiye ve nihayet monarşiden diktatörlüğe geçiş demektir.
Cumhuriyetin / demokrasinin temel ilkesi olan eşitlikten kolaylıkla bireyciliğe yani kişi egemenliğine kayılabilmektedir.
İşte, cumhuriyetin / demokrasinin karşılaştığı sorunlardan biri buradan kaynaklanır. Diğer tehlikeler ise anarşi ve despotizmdir. Yasa tanımaz aşırı özgürlük anarşiyi, özgürlüklerin aşırı kısıtlanması da despotizmi doğurur.
Cumhuriyet ve Demokrasi toplumların kaçınılmaz geleceğidir. Demokraside insanlar gerçekten mutlu olmasalar bile mutsuz da olmayacaklardır.
Ancak basın özgürlüğü olmadan da demokrasi olmaz. Basın özgürlüğü demokrasi için son derece önemlidir. Yani haber alma özgürlüğü ama doğru haber alma.
Devletin hayat damarı egemen otoritedir, yani yasama organıdır, yani meclistir. Yasama devletin kalbidir. Yürütme de devletin tüm diğer organlarını hareket ettiren beynidir.
Beyin felç olduğu zaman insan yine de yaşayabilir ama kalp durduğu zaman hiçbir canlı yaşayamaz. Bu nedenle devlet yasama gücüyle yaşar.
Atatürk’ün ilk iş olarak 23 Nisan 1920’de niye meclisi açmış olduğunu şimdi daha iyi anlayabiliyoruz. Yine 15 Temmuz 2016’da niye TBMM’ye saldırıldığını şimdi daha iyi anlayabiliyoruz. Zira birincisinde milleti var etme, ikincisinde ise milleti yok etme düşüncesi vardır.
Asolan Demokratik Cumhuriyettir
Cumhuriyeti betonarme karkas (demirli betonla yapılmış yapı) bir bina olarak düşünün. Onun değeri, sizin onun dışını ve içini nasıl döşediğinize bağlı olacaktır. Yani o binanın içini/odalarını demokrasi ve insan hakları ile mi, hukukun üstünlüğü ile mi, adalet ile mi, eşitlik ve özgürlükle mi, dışını “yurtta barış dünyada barış” felsefesiyle yani iyi bir dış politika ile mi, velhasıl ne ile ve nasıl döşediğiniz o binanın o cumhuriyetin niteliğini ortaya koyacaktır. Yani demem şu ki, eğer ortada bir eksiklik, yanlışlık varsa, o yanlışlık cumhuriyet rejiminde değil sizdedir, sizin tutum ve davranışlarınızdadır.
Ünlü sosyolog İbn-i Haldun der ki,
Devletler için tarihin bir döngüsü vardır. Hemen hemen her devlet her 100-150 yıl arasında ya kendini yeniler zamana ayak uydurur yaşamaya devam eder ya da tarihin tozlu raflarında yerini alır. Bu bağlamda Osmanlı Devleti kuruluşundan itibaren kendisini dört defa yenilemiştir, zamanın ruhuna ayak uydurmuş ve yaşamaya devam etmiştir. Ancak yirminci yüzyıl başlarında bunu başaramadığı için tarihe mal olmuştur. Fakat millet ve yöneticileri yani Mustafa Kemal Atatürk zamanın ruhunu kavramış, yeni bir devlet kurmuş ve bu devleti de cumhuriyet ile taçlandırmıştır. Mesele bundan ibarettir.
Kısaca Cumhuriyet;
Atatürk ve Cumhuriyet
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Atatürk, iyi bir asker, iyi bir devlet adamı olduğu kadar aynı zamanda iyi bir fikir adamıdır.
Atatürk bir eylem adamıdır, bir devrimcidir. Devrimlerinin hedefi de Türk toplumunu çağdaş, uygar bir toplum ve devlet yapısına kavuşturmaktır.
Peki, bu çağdaş modern devletin siyasi, sosyal ve ekonomik yapısı nasıl olacaktır?
Atatürk’ün devlet anlayışı bireyci, özgürlükçü, eşitlikçi, demokratik ve laik bir devlet anlayışıdır.
Bu devlet anlayışının sosyal yapısı bireye dayanacaktır. Birey devletin, toplumun kaynağı ve aynı zamanda da amacı olacaktır. Yani her türlü hakkın kaynağı birey olacaktır. Çünkü özgür olan ve sorumluluk duygusuna sahip olan tek varlık yalnızca insandır. Dolayısıyla devletin temeli ve amacı da bireydir ve haklarının korunmasıdır.
Atatürk özgürlüklerin demokrasi ilkesine dayalı cumhuriyet yönetiminde gerçekleşebileceğini söyler. Çünkü demokrasi yönetimi özgürlükleri tanır, onlara saygı gösterir ve onları korur.
Atatürk’ün öngördüğü devlet sistemi her yönü ile laik bir devlettir.
Bu devlette bireyleri birbirine bağlayan bağ, aynı millete mensup olma bağıdır. Bir topluluğu ulus yapan ise birlikte yaşama istek ve iradesidir.
Atatürk’ün öngördüğü devlet sistemi ulusal devlettir.
Bu devlette siyasal güç ulusta olacaktır. Yani siyasal gücün kaynağı ve sahibi ne Tanrı ne de tek bir kişidir. İktidarın kaynağı da, sahibi de millettir. Egemenlik kayıtsız ve şartsız millete ait olacaktır. İktidarı kullanan kişiler yetkilerini doğrudan doğruya milletten alacaktır. Hiçbir şahıs, sınıf ya da zümre iktidarda hak iddia edemez ve hiç kimse milletten kaynaklanmayan bir gücü kullanamaz.
Milli egemenlik ilkesi cumhuriyet yönetimini, halk yönetimini getirir. Milli egemenlik ilkesi demokrasi düşüncesinin uygulanış ve gerçekleşme biçimidir.
Cumhuriyet yönetiminin üstünlüğü diğer yönetimlerle karşılaştırıldığında ortaya çıkar.
Gücünü ve yetkisini Tanrı’dan aldığını ve yalnız Tanrı’ya karşı öbür dünyada hesap vereceğini varsayan, düşünen; devleti ve ülkeyi özel mülkü kabul eden bir hükümdar/padişah/sultan/kral adı her neyse hiçbir kayıt kabul etmez.
Böyle bir yönetimde milletin özgürlüğü, varlığı söz konusu dahi olamaz. Böyle olunca monarşi yönetimi demokrasi ve milli egemenlik ilkesi ile bağdaşmaz.
Yönetimin belli kişilerin ve sınıfların elinde bulunması da kabul edilemez. Bu yönetim tarzı millete ait egemenliği kendi çıkarları için zorla ele geçirmesinden başka bir şey değildir.
O zaman Cumhuriyet ile sultanlık / padişahlık arasındaki fark nedir?
Milli egemenlik ilkesinin uygulaması olan cumhuriyet ile sultanlık / padişahlık arasındaki fark ise cumhuriyetin erdeme dayanan bir yönetim olmasına karşılık, sultanlık / padişahlık korku ve tehdide dayanan bir yönetimdir.
Cumhuriyet, ahlaki erdeme dayanan bir yönetimdir. Sultanlık, korku ve tehdide dayanan bir yönetimdir. Cumhuriyet yönetimi, erdemli ve namuslu insanlar yetiştirir. Sultanlık korkuya, tehdide dayandığı için korkak, alçak, sefil, rezil insanlar yetiştirir.
Bir yönetimin iyi ya da kötü olduğunu anlamak için bu yönetimin amaçlarını gerçekleştirip gerçekleştirmediğine bakmak gerekir.
Ve yönetimlerin başlıca iki amacı vardır, biri milletin korunmasıdır, diğeri ise milletin refahının sağlanmasıdır. Bu iki amacı gerçekleştiren yönetimler iyi, gerçekleştirmeyenler ise kötüdür.
98 yıllık cumhuriyet yönetimine baktığımızda da bu iki hususun layıkıyla yerine getirilmiş olduğunu görüyoruz.
Cumhuriyet, çelişkiler yerine dengeyi, uzlaşmazlıklar yerine barışı, ayrılık ve farklılıklar yerine birliği, parçalanmak yerine bütünleşmeyi hedef almış ve Türk toplumunun tarihsel niteliklerini kaynak kabul ederek bu topluma her şeyden önce iç ve dış barışı getirmiştir.
Türkiye Cumhuriyetini mucize olarak da tarif edemeyiz. Özünde Atatürk’ün ve Türk milletinin mücadelesi, alın teri, emeği, çalışması, fikir ve düşünceleri vardır. Cumhuriyetin özünde akıl ve bilim vardır, millet vardır. Cumhuriyet Atatürk ve millet gerçeğidir.
Atatürk ve Cumhuriyet
Bildiğim kadarıyla Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi Türkiye’de tek vakıf destekli devlet üniversitesi. Üniversiteyi kuran ve destekleyen İzzet Baysal Vakfı’dır. Üniversite açıldığında büyük hayırsever rahmetli İzzet Baysal’a soruyorlar, “en büyük eseriniz yani üniversiteniz bugün açıldı, ne hissediyorsunuz.” Rahmetli şöyle cevap veriyor: “birincisi üniversite benim değil, devletimin ve milletimindir; ikincisi, benim en büyük eserim üniversite değil İzzet Baysal Vakfı’dır. Eğer ben bu vakfı kurmamış ve tüm mal varlığımı da bağışlamamış olsaydım başta üniversite olmak üzere tüm bu eserler olmazdı.”
Şimdi bunu Atatürk, Cumhuriyet ve kazanımları yani Atatürk’ün “benim en büyük eserim Cumhuriyettir” sözü bağlamında düşünürsek durumu daha iyi anlamış oluruz. Dolayısıyla Türkiye Cumhuriyeti’nin temel yapı taşı, temel ilkesi “Cumhuriyet’tir”. Çünkü Cumhuriyet olmadan kazanımları da ve eserleri de olmaz.
Demokratik bir Cumhuriyet rejiminin ne kadar büyük bir nimet olduğunu anlamak için Ortadoğu ülkelerine bakmanız yeterli olacaktır.
Son söz
Sevgili dostlar,
Ancak şunu bilmeliyiz ki, milletimiz / devletimiz / cumhuriyetimiz dün olduğu gibi bugün de bazı iç ve dış mihrakların/düşmanlarının hedefi olmaktan kurtulamamıştır. Bugün içte ve dışta yaşadığımız, milletimize / cumhuriyetimize yönelik düşmanca oyunlar Türk milletinin birlik ve beraberliğini, toprak bütünlüğünü bozmaya yöneliktir.
Bu geçmişte olduğu gibi bugün ve gelecekte de olacaktır. Ancak Türk milleti geçmişte olduğu gibi gelecekte de bu tür oyunları birlik ve beraberlik içinde bozacaktır. Dolayısıyla sürekli dış güçler demekten vazgeçelim. Asolan iç güçlerdir. Eğer biz içerde güçlüysek ki tarih bize bunu gösteriyor, dış güçler vız gelir tırıs gider. Bugün gelirler, yarın giderler, yarın gelirler öbür gün giderler kısaca geldikleri gibi giderler. Yeter ki biz birlik beraberlik içinde olalım, Atatürk’ün gösterdiği yolda olalım.
Sevgili dostlar,
Bugün yaşanan bütün olumsuzluklara rağmen biz inanıyoruz ki; başta Atatürk ilke ve devrimleri olmak üzere milli ve çağdaş değerlere bağlı, insanını çağın gerektirdiği bilimsel ve teknolojik gelişmelere uygun bir şekilde eğitmiş, güçlü bir Türkiye, üzerinde oynanan çirkin oyunlara son vereceği gibi jeostratejik ve jeopolitik yeri itibariyle dünya barışının ve bugünkü mevcut uluslararası dengenin mihenk taşını teşkil edecektir.
Bunlar, yani tüm olumsuzluklar, bir gün elbet bitecektir, mazi olacaktır, fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet yaşayacaktır ve Türk milleti emniyet ve saadetinin kefili olan Atatürk ilke ve devrimlerinin ışığında medeniyet yolunda, tereddütsüz yürümeye devam edecektir.
Sözlerimi büyük önder Mustafa Kemal Atatürk’ün şu güzel sözüyle bitirmek istiyorum;
“Benim naçiz vücudum, bir gün elbet toprak olacaktır, fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet yaşayacaktır. Ve Türk milleti emniyet ve saadetinin kefili olan ilkelerle medeniyet yolunda, tereddütsüz yürümeye devam edecektir.”
Ya da daha güncel bir ifadeyle;
Cumhuriyet’le kalın, Atatürk’le kalın, Atatürk ilke ve devrimlerinin aydınlattığı yolda kalın, sevgiyle kalın. 29 Ekim Cumhuriyet Bayramınız Kutlu Olsun. 29 Ekim 2021. BKY.
Erdem: Ahlakın övdüğü, ahlaklı olmanın gerektirdiği doğruluk, yardımseverlik, yiğitlik, bilgelik, alçakgönüllülük, iyi yüreklilik, ölçülülük gibi niteliklerin ortak adıdır.
öbür gün giderler kısaca geldikleri gibi giderler. Yeter ki biz birlik beraberlik içinde olalım, Atatürk’ün gösterdiği yolda olalım.
Sevgili dostlar,
Bugün yaşanan bütün olumsuzluklara rağmen biz inanıyoruz ki; başta Atatürk ilke ve devrimleri olmak üzere milli ve çağdaş değerlere bağlı, insanını çağın gerektirdiği bilimsel ve teknolojik gelişmelere uygun bir şekilde eğitmiş, güçlü bir Türkiye, üzerinde oynanan çirkin oyunlara son vereceği gibi jeostratejik ve jeopolitik yeri itibariyle dünya barışının ve bugünkü mevcut uluslararası dengenin mihenk taşını teşkil edecektir.
Bunlar, yani tüm olumsuzluklar, bir gün elbet bitecektir, mazi olacaktır, fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet yaşayacaktır ve Türk milleti emniyet ve saadetinin kefili olan Atatürk ilke ve devrimlerinin ışığında medeniyet yolunda, tereddütsüz yürümeye devam edecektir.
Sözlerimi büyük önder Mustafa Kemal Atatürk’ün şu güzel sözüyle bitirmek istiyorum;
“Benim naçiz vücudum, bir gün elbet toprak olacaktır, fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet yaşayacaktır. Ve Türk milleti emniyet ve saadetinin kefili olan ilkelerle medeniyet yolunda, tereddütsüz yürümeye devam edecektir.”
Ya da daha güncel bir ifadeyle;
Cumhuriyet’le kalın, Atatürk’le kalın, Atatürk ilke ve devrimlerinin aydınlattığı yolda kalın, sevgiyle kalın.
29 Ekim Cumhuriyet Bayramınız Kutlu Olsun.
“İhracatçılara Finansmanda Kefalet Desteği”
E-ticaret’te stopaj oranı yüzde 1 olarak belirlendi
Suriyelilerin ülkelerine dönüşü için yeni adım
Asgari ücrette sona doğru
Gümrük Muhafaza ekipleri kaçakçılık operasyonlarını sürdürüyor
Muğla’da hastaneye çarpan helikopter düştü, 4 kişi yaşamını yitirdi
Özlem Gürses hakkında ev hapsi kararı
Kentsel dönüşümde kira desteği artırıldı
Erzurum’daki çığ ikizleri ayırdı
Piyasaların gözü TCMB’nin faiz kararında
“Yeni anayasa Türkiye için çok geç kalmış bir ihtiyaçtır”
E-ticaret’te stopaj oranı yüzde 1 olarak belirlendi
Suriyelilerin ülkelerine dönüşü için yeni adım
Asgari ücrette sona doğru
Gümrük Muhafaza ekipleri kaçakçılık operasyonlarını sürdürüyor
Muğla’da hastaneye çarpan helikopter düştü, 4 kişi yaşamını yitirdi
Özlem Gürses hakkında ev hapsi kararı
Kentsel dönüşümde kira desteği artırıldı
Erzurum’daki çığ ikizleri ayırdı
Piyasaların gözü TCMB’nin faiz kararında
“Yeni anayasa Türkiye için çok geç kalmış bir ihtiyaçtır”