22 Aralık 2024 itibariyle Covid-19 ile mücadelede aşılanan sayısı kişiye ulaştı.

1xbetbetpasmariobet
escort konya
a
en iyi rulet siteleri

Stresle başa çıkmak için beynimizi nasıl besleyeceğiz?

Bir kişinin stresle başa çıkma kapasitesi, tek bir bakteri türü tarafından değiştirilebilir mi? İnsanların nasıl düşündüğünü ve hissettiğini etkileyebilir mi?

Bilim insanları, akıl sağlığı bozukluklarının artmasına bağlı olarak besin, beslenme ve zihinsel durum etkileşimini araştırıyorlar.

 Zihin (bilinç); düşünce, algılama, duygu, istek ve düşlemenin zeka ile kolektif oluşumunu içerir.

Vücut organları arasında en karmaşık en çok enerji gerektiren organ beyindir. Kesinlikle özel beslenmeye ihtiyacı var olduğu görüşü de giderek yaygınlık kazanıyor. The Economist dergisinin 2022 yılında yayınladığı bir makalesi bununla ilgili. Şimdi beslenme alanında yeni bir perde açılıyor: Beslenme Psikiyatrisi

İyi bir yemek yemenin kişinin ruh halini olumlu yönde etkilediğini biliyoruz. Bu zevkin bir kısmı anlıktır. Aşırı yemek sonrası kan şekerinde yükselme ile kişinin mutluluğu artar.  Çünkü beyinden endorfin (mutluluk hormonları gibi davranan kimyasallar) salınması artar.

Ama yemekten mutlu olmak dışında başka değişmeleri de bilmek gerekir.  Tavuk, hindi, et, balık, yumurta, süt, yoğurt gibi hayvansal protein kaynakları, vücudun ihtiyaç duyduğu tüm amino asitleri içerir. Vücut birçok amino asidi kendi başına üretemez. Besinleri tüketerek onların vücuda alınması gerekir.

Mutluluk, zevk ve ödül duygularını kontrol eden bir nörotransmitter olan dopamin, ruh halini düzenlemeye yardımcı olan serotonin salgısının üretimi için tirozin ve triptofan gereklidir. Bunlar birer amino asittir.

Dopaminin başka bir nörotransmiter olan noradrenaline dönüştürülmesinde rol oynayan ve eksikliği depresyonla ilişkili görünen C vitaminine ihtiyaç duyar.  Bu vitaminin kaynakları ise narenciye, domates ve yeşil yapraklı sebzelerdir.

Vücut kütlesinin yaklaşık %2’sini oluşturan yetişkin bir insan beyni, metabolik enerjinin %20’sini kullanır. Bu çalışmanın devamı için bir dizi vitamin ve mineral gereklidir. Beynin metabolik yollarının küçük bir bölümünde bile birçok temel besine ihtiyaç vardır. Triptofanın serotonine dönüşümü, B6 vitamini, demir, fosfor ve kalsiyum gerektirir.

Bazı diyetlerin beyin için iyi olduğu artık bilinmektedir. Araştırmalar, sebze, meyve, baklagiller ve kepekli tahıllar bakımından zengin, kırmızı ve işlenmiş etler ve doymuş yağlar açısından fakir olan “Akdeniz Diyetinin’’ önemine vurgu yapmaktadır. Akdeniz diyetine uygun beslenmenin felç, bilişsel bozukluk ve depresyon olasılığını azalttığı sonucu biliniyor. Polifenoller (antioksidanlar) açısından yüksek “çok renkli” bir Akdeniz diyetini inceleyen diğer yeni çalışmalar, yaşa bağlı beyin atrofisini azalttığını buldular. Bu Alzheimer için de bir açıklama demektir.

Bilim adamları, bu tür diyetlerin beyindeki inflamasyonu (iltihaplanmayı) azaltarak işe yarayabileceğini düşünüyorlar. Bu durum, öğrenme, hafıza ve ruh hali düzenlemesi ile ilişkilendirilerek yetişkinlerde yeni nöronların büyüdüğü hipokampus gibi alanların oluşumunu etkileyebileceği görüşündeler.

Hayvanlar üzerinde yapılan araştırmalarda, omega-3 yağ asitleri (balık, ceviz, keten tohumu vb), antioksidantlar yani flavonoidler (çeşitli renklerdeki sebze ve meyvelerde bulunur), resveratrol (kırmızı üzümde bulunur) açısından zengin bir diyetle beslendikleri hayvanlarda olumlu sonuçlar alındığını gösteriyorlar. Nöron büyümesinin uyarılması ile inflamatuvar süreçlerin azaldığını söylüyorlar. Beyindeki iltihaplanmayı artıran aşırı işlenmiş, kızartılmış ve şekerli yiyecekleri düzenli olarak yiyenlerin depresyon gelişme riskini artırdığını öne süren araştırmalarla uyum bir görüş olduğunu görüyoruz.

Bugün pek çok bilim insanı, insanların yedikleri ile ruh sağlıkları arasında güçlü bir bağlantı olduğu fikrini savunmaktadırlar. Çalışmalar, B12 vitamini eksikliklerinin depresyona ve zayıf hafızaya neden olduğunu ve mani ve psikoz ile ilişkili olduğunu göstermiştir.

Düşük D vitamini seviyeleri, artan demans ve inme riskleri ile ilişkilidir ve nöro-gelişimsel bozukluklarla ilişkilendirilir. Yakın tarihli bir araştırma, B6 vitamininin şimdiye kadar önerilen  1.3 mg/gün dozu yerine 100 mg/gün yüksek dozda alınmasının kaygıyı azalttığını gösterdi. Geriatrik (yaşlı) hastalar üzerinde yapılan bir çalışmada, bu kişilerin %40’ı alınması mutlak gerekli olan beş vitaminden yeterli almadığını, %20’sinde ise iki vitaminin eksik alındığını saptadılar.

Bir kişinin stresle başa çıkma kapasitesi, tek bir bakteri türü tarafından değiştirilebilir mi? İnsanların nasıl düşündüğünü ve hissettiğini etkileyebilir mi?

Yeni bir çalışma alanı da bu konuya odaklanıyor:

Bağırsaklardaki mikroorganizmaların önemini anlatan yeni yaklaşımlar değerli veriler olarak sunuluyor. Mikrobiyomun bir parçası olan psikobiyom ile bağırsak ve beyin arasında bir bağlantı olduğuna dair kanıtlar artıyor. Çeşitli bakteri, virüs ve mantarların ürettiği maddeler doğrudan kan dolaşımına karışabilir ve kan damarlarına sızabilir veya bağırsak ile beyni birbirine bağlayan vagus sinirini uyarabilir. Bağırsaktaki bakteriler, pek çok faydalı ürünün yanı sıra, tamamen diyetten geldiği düşünülen amino asit olan triptofanı da üretir.

Özellikle, yoğurtta ve fermente gıdalarda bulunan mikroorganizma türlerinin de kaygıyı azalttığı denemelerle gösterilmiş.

Çalışmalar, iki Bifidobacterium türünün ve bir Lactobacillus türünün stresi azalttığını gösteriyor. Mikropsuz fareler üzerinde yapılan bir denemede, oral dozlarda Bifidobacterium infantis verildiğinde anormal bir stres tepkisinin tersine çevrildiği görülmüş. Bu bulgular, yutulduğunda antidepresanlara veya anti-anksiyete ilaçlarına benzer etkilere sahip olabilen bakteriler olan “psikobiyotikler” kavramının ortaya çıkmasına neden olmuştur.

Buradan anlıyoruz ki beden sağlığı gibi bilişsel sağlık içinde yeterli ve dengeli beslenmeye ihtiyacımız var. Bunu çeşitli besinleri kullanarak başarabiliriz. Bunun için tarım, hayvancılık ve deniz ürünlerinin daha fazla üretilebileceği reformlar yapılmalı ve herkes tarafından desteklenmelidir. Doğal besinlerin değerini anlamak için daha fazla geç kalmamak gerektiğini söylemek istiyorum. İyi bir diyet yerini hiç bir şey alamaz.

Hükümetler, üniversiteler ve sağlık sistemleri bu tür çalışmaların yürütülmesi için daha çok emek sarf etmeli, eğitimler yapılmalı ve ekonomik güç konulmalıdır.

YORUMLAR

s

En az 10 karakter gerekli

Sıradaki haber:

İşyerinde çalışanların maaş haczi ve nafaka alacağı

HIZLI YORUM YAP