26 Temmuz 2025 itibariyle Covid-19 ile mücadelede aşılanan sayısı kişiye ulaştı.

jojobet
Marsbahis
deneme bonusu veren siteler
1xbetbetpasmariobet
escort konya
a
en iyi rulet siteleri
Yrd. Doç. Dr. Dyt. Esin Şeker

Yrd. Doç. Dr. Dyt. Esin Şeker

26 Mayıs 2025 Pazartesi

Proses Besin Nedir?

Proses Besin Nedir?
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Son günlerin çok tartışılan konusu işlenmiş besinler. Dünyanın bir ucu açlık ve yoksullukla sınanırken diğer bir ucu besinlerden gördüğü zararı tartışıyor. Bizim ülkemizde her ikisi de var ne yazık ki. Hafızalarımızı yenileyelim diye yazıyorum. Nedir Proses besin veya işlenmiş besin?

Ultraproses besin -aşırı işlenmiş gıda-  endüstriyel işlemlerden geçmiş, doğada bulunmayan maddeler içeren ve genellikle besin değerinden çok lezzet, raf ömrü ve kullanım kolaylığı ön planda tutulan gıdalardır. Bu tür gıdalar genellikle çok sayıda katkı maddesi, şeker, tuz, yağ, renklendirici, tatlandırıcı ve koruyucu madde içerir. Hedefleri genellikle tat cazibesi yaratmak, dayanıklılığı artırmak ve hızlı tüketimi kolaylaştırmak üzerinedir.

Ultraproses Gıdaların Özellikleri:

  • Endüstriyel olarak üretilmiş ve ambalajlıdır.
  • İçeriğinde genellikle evde bulunmayan bileşenler vardır. Maltodekstrin, glikoz şurubu, früktoz şurubu emülgatörler gibi.
  • Tat, doku, renk gibi duyusal özellikler yapay yollarla geliştirilmiştir.
  • Besin değeri düşüktür. Lif, vitamin, mineral ve antioksidan bakımından fakirdir.
  • Genellikle yüksek kalorilidir.
  • Fiyatları ucuz gibi görünse de aslında pahalı bir beslenmedir.
  • Obezite, diyabet, kalp hastalıkları gibi sağlık sorunlarıyla ilişkilidir.

 Ultraproses Gıdalara Örnekler:

  • Hazır atıştırmalıklar: Cips, kraker, paketli kurabiyeler
  • Gazlı ve şekerli içecekler: Kola, enerji içecekleri, hazır meyve suları
  • Hazır tatlılar: Paketli kekler, gofretler, pudingler
  • Hazır yemekler: Dondurulmuş pizzalar, mikrodalga yemekleri
  • Sosis, salam, nugget gibi işlenmiş et ürünleri
  • Şekerli kahvaltılık gevrekler
  • Toz içecek karışımları ve hazır çorbalar
  • Margarin

 Ultraproses Olmayan (Doğal veya Az İşlenmiş) Besinler:

  • Taze meyve ve sebzeler
  • Kuruyemişler (tuzsuz ve kavrulmamış)
  • Sade yoğurt ve süt
  • Yumurta
  • Baklagiller
  • Tam tahıllar
  • Evde hazırlanmış yemekler

Sağlıklı beslenmek için bilgi sahibi olmak ve var olan koşullarda en iyiyi yapabilmek kişisel emeğinize bağlı. Unutmayın bizim kültürümüzde evde yemek pişirilir, birlikte tüketilir ve hatta paylaşılır. Ne zaman bunlardan koptuk bilmiyorum.

Devamını Oku

Hangi besinler gıda zehirlenmesine yol açar?

Hangi besinler gıda zehirlenmesine yol açar?
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Son günlerde gıda zehirlenmeleri yine gündemin önemli bir konusu haline geldi. Türk halkının başına gelmeyen kalmadı dediğimiz sırada, gıda zehirlenmesi de geldi.

Genellikle gıdalara bulaşan ve hastalık yapıcı etkisi olan mikroorganizmalar; iklim, hijyen koşullarındaki yetersizlik ve eksiklikler ve uygun olmayan saklama/işleme yöntemlerinden kaynaklanır.  Gıda kirlenmesinde, mikroorganizmaların besinlere bulaşması bozulmaya neden olur. Bu besinlerin tüketilmesiyle insanlar hastalanır  yani gıda zehirlenmesi olur.

En Sık Gıda Zehirlenmesine Neden Olan Besinler:

  1. Tavuk ve diğer beyaz etler
    • Salmonella ve Campylobacter en yaygın bakteri türleri.
    • Yetersiz pişirme, çiğ veya az pişmiş besin tüketimi riski artırır.
  2. Kırmızı et (özellikle kıyma)
    • Doğru saklanmazsa E. coli gibi bakteriler gelişebilir.
  3. Süt ve süt ürünleri (özellikle çiğ süt, çiğ sütle yapılan peynirler)
    • Listeria ve Salmonella riski vardır.
    • Pastörize olmayan ürünler tehlike oluşturur.
  4. Yumurta (özellikle çiğ veya az pişmiş)
    • Salmonella riski taşıyabilir.
  5. Deniz ürünleri (özellikle midye, balık)
    • Uygun soğuk zincir sağlanmazsa gıda zehirlenmesine yol açabilir.
  6. Hazır salatalar, mayonezli mezeler
    • Oda sıcaklığında uzun süre bekletildiğinde bakteri üreyebilir.
  7. Sokak yiyecekleri
    • Uygun olmayan hijyen koşulları nedeniyle her tür sokak yiyeceği risk taşıyabilir.
  8. Konserve ürünler (özellikle ev yapımı)
    • Botulizm riski barındırır (nadir ama çok tehlikelidir).

Korunmak için neler yapılmalıdır?

Alışveriş Aşamasında:

  • Et, süt, balık gibi ürünleri son aşamada sepete koy.
  • Son kullanma tarihini mutlaka kontrol et.
  • Çiğ ve pişmiş ürünleri ayrı torbalarda taşı.

Hazırlık ve Pişirme Aşamasında:

  • Çiğ et ve sebzeleri aynı kesme tahtasında doğrama.
  • Et, tavuk, yumurta gibi ürünleri iyice pişir.
  • Elleri ve mutfak gereçlerini sık sık yıka.
  • Yumurta kabuğunu yıkamak yerine dışını silerek kullan.

Saklama Aşamasında:

  • Buzdolabını 4°C’nin altında tut.
  • Pişmiş yemekleri 2 saat içinde buzdolabına kaldır.
  • Buz çözdürme işlemini oda sıcaklığında değil, buzdolabında veya mikrodalgada yap.

Dışarıda Yemek Yerken:

  • Güvenilir ve temiz görünen yerleri tercih et.
  • Açıkta satılan ve çok beklemiş yiyeceklerden kaçın.
  • Su içeceksen kapalı şişede içmeye dikkat et.

Yaz aylarında gıda zehirlenmesi olguları daha da artar, hijyen kurallarına uymak kaçınılmaz bir gerekliliktir. Satın alma, hazırlama, pişirme ve saklama kurallarına riayet etmek ise şart olarak tanımlanabilir.

Devamını Oku

Kahve tüketimi neden bu kadar arttı?

Kahve tüketimi neden bu kadar arttı?
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Kahve, dünyanın çeşitli kültürlerinde yüzyıllardır tüketilen popüler bir içecektir. Bu içecek, özellikle içeriğindeki kafein nedeniyle uyarıcı etkisiyle bilinir. Kafein, merkezi sinir sistemini etkileyerek enerjiyi arttırır ve zihinsel odaklanmayı destekler. Ancak, kahve ve kafein alımının insan sağlığı üzerindeki etkileri konusunda farklı görüşler vardır. Bu yazımda, kahve ve kafeinin potansiyel faydaları ve risklerini irdelemeye çalışacağım.

Kahvenin Faydaları

Ankara yeni escort
Gop escort
Çankaya sahibi escort
  1. Enerji Seviyesini ve Konsantrasyonu Arttırır

Kafein, adenozin adı verilen bir nörotransmitterin etkisini engelleyerek beyin aktivitesini arttırır. Bu sayede bireyler daha uyanık hisseder ve konsantrasyon yetenekleri gelişir. Bu durum, özellikle sabah saatlerinde veya uzun çalışma seanslarında belirgin hale gelir.

  1. Antioksidan Kaynağı Olması

Kahve, polifenoller gibi antioksidanlar içerir. Bu bileşikler, vücuttaki serbest radikallerle savaşarak hücre hasarını önler ve yaşlanma ile ilgili hastalıklara karşı koruma sağlar.

  1. Bazı Kronik Hastalıklara Karşı Koruyucu Etki

Yapılan çalışmalar, düzenli kahve tüketiminin Tip 2 diyabet, Parkinson hastalığı ve Alzheimer gibi hastalıklara yakalanma riskini azaltabileceğini göstermiştir. Bu etkiler, kahvenin anti-enflamatuvar ve sinir sistemini koruyucu özelliklerine bağlanır.

  1. Fiziksel Performansı Arttırır

Kafein, adrenalin seviyelerini arttırarak fiziksel performansı destekler. Bu nedenle sporcular arasında da popüler bir takviye olarak kullanılır.

Kahvenin ve Kafeinin Potansiyel Riskleri

  1. Uyku Bozuklukları

Kafein, uyku düzenini olumsuz etkileyebilir. Geç saatlerde tüketildiğinde uykuya dalmayı zorlaştırabilir ve uykunun kalitesini düşürebilir. Bu durum, bireylerde kronik yorgunluğa yol açabilir.

  1. Anksiyete ve Sinirlilik

Kafein, sinir sistemi üzerindeki uyarıcı etkisi nedeniyle bazı bireylerde anksiyete, huzursuzluk ve sinirlilik gibi durumlara neden olabilir. Çok yüksek dozlarda tüketildiğinde bu etkiler daha belirgin hale gelir.

  1. Bağımlılık ve Yoksunluk Belirtileri

Düzenli kafein kullanımı bağımlılığa yol açabilir. Kafein bağımlıları, kafein alımını aniden kestiklerinde baş ağrısı, halsizlik ve huzursuzluk gibi yoksunluk belirtileri yaşayabilir.

  1. Sindirim Sistemi Sorunları

Kahve, midedeki asit üretimini arttırabilir ve bazı bireylerde mide yanması veya reflüye yol açabilir. Hassas mideye sahip bireyler için kahve tüketimi sınırlandırılmalıdır.

Kahve ve Kafein Alımında Denge

Kahve ve kafein hem fayda hem de risk taşıyan bileşenlerdir. Bu nedenle, bireylerin kafein alımını kötü etkilerinden kaçınmak için düzenlemeleri önemlidir. Çoğu uzman, günlük 200-400 mg kafein tüketiminin (şekersiz kahve ile 2-4 fincan) genellikle güvenli olduğunu belirtmektedir. Ancak bu miktar, bireyin yaşı, kilosu, metabolizması ve kafeine duyarlılığı gibi faktörlere bağlı olarak değişebilir.

Türkiye’de Kahve Tüketim Sıklığı

  • Türk Kahvesi Kültürü: Türkiye’de kahve tüketimi, köklü bir geçmişe sahiptir. Özellikle Türk kahvesi, günlük yaşamın önemli bir parçası olmuştur. Ancak son yıllarda filtre kahve, espresso ve diğer kahve türleri de yaygınlaşmıştır.
  • Tüketim Artışı: Türkiye’de kişi başı kahve tüketimi son yıllarda artış göstermektedir. Geleneksel Türk kahvesinin yanı sıra, zincir kahve mağazalarının (Starbucks, Gloria Jean’s gibi) etkisiyle genç nüfus arasında kahve tüketimi yaygınlaşmıştır.
  • Ortalama Tüketim: Türkiye’de kişi başına yıllık kahve tüketimi yaklaşık 1 kg civarındadır. Bu, Avrupa ve Kuzey Amerika ülkelerine göre düşüktür.

Dünya Genelinde Kahve Tüketim Sıklığı

  • En Yüksek Tüketim: Kuzey Avrupa ülkeleri, kişi başına kahve tüketiminde liderdir. Örneğin:
    • Finlandiya: Kişi başına yılda yaklaşık 12 kg kahve tüketimiyle dünya lideridir.
    • Norveç, İsveç, Danimarka gibi ülkelerde de yıllık kişi başı tüketim 8-10 kg arasındadır.
  • Diğer Ülkeler:
    • ABD: Kişi başına yıllık yaklaşık 4-5 kg tüketimle öne çıkar.
    • İtalya ve Fransa: Yıllık kişi başı tüketim yaklaşık 5-6 kg civarındadır.
    • Asya: Çay kültürünün baskın olduğu Asya ülkelerinde kahve tüketimi daha düşüktür, ancak hızlı bir artış gözlemlenmektedir. Özellikle Güney Kore ve Japonya gibi ülkelerde kahve zincirlerinin etkisiyle tüketim artmıştır.
  • Kahve tüketimi dünya genelinde her yıl artmaktadır. Özellikle genç nüfusun kahveye olan ilgisi ve kahve türlerindeki çeşitlilik bu artışı desteklemektedir.
  • Gelişmekte olan ülkelerde, kahve tüketimi hızlı bir şekilde yaygınlaşmaktadır. Türkiye gibi ülkelerde, kahve kültürü gelenekselden modern kahve alışkanlıklarına doğru genişlemektedir.

 

Sonuç

Kahve ve kafein, doğru şekilde tüketildiğinde birçok fayda sağlayabilir. Ancak, aşırı tüketimi durumunda sağlık sorunlarına yol açabileceği unutulmamalıdır. Bireyler, kahve tüketimlerini kâr ve zarar dengesi göz önünde bulundurularak düzenlemelidir. Daha dengeli bir yaşam için kahve keyfinizin dozunu dikkatlice ayarlamaya özen gösterebilirsiniz.

Devamını Oku

Gıda atıklarından gübre nasıl üretiliyor?

Gıda atıklarından gübre nasıl üretiliyor?
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Kaliforniya’nın Başkenti Sakramento’ya yakın bir üniversite şehrinde yaşıyorum. Çöplerin, ev atıklarının nasıl toplandığını, değerlendirildiğini sizinle paylaşmak için bu yazıyı hazırladım.

Burada her evde, dört büyük çöp kutusu var.  Bu çöp kutuları yerel yönetim tarafından evlere veriliyor ve standart ebatlarda yapılmış. Çöp arabaları da bu kutuları otomatik olarak kaldırıp toplayacak teknik donanıma sahip. Çöpü boşalttığı haznesi, aldığı çöpü sıkıştırma ve sızıntıya meydan vermeyecek şekilde yapılmış. Çöp kutularının ebat standardı bu nedenle önemli. Kutuların üzerinde evinizin kapı numarası yazılı ve kutuların temizliğinden ev sahipleri sorumlu.  Dört değişik çöp kamyonu toplama işlemini yapıyor. Haftada bir gün, sıra ile bu çöp kamyonları geliyor ve ayrıştırdığımız çöpleri alıp götürüyor.

  1. Çöp kutusu: Evdeki sebze, meyve, yemek atıklarını kompost adını verdiğimiz bir çöp kutusunda topluyoruz. Toplanan atıklar şehir dışındaki çöp alanlarında işlenerek organik gübre üretiminde kullanılır. Üretilen gübreden isterseniz ücretsiz olarak alabilirsiniz. Evinizin bahçesinde kullanabilirsiniz.
  2. Çöp kutusu: Şişeler, teneke kutular, kavanozlar, pizza kutuları, hazır yemek tabakları ayrı ve kutuları burada toplanır ve ayrı bir çöp arabasıyla alınır ve geri dönüşümü yapılır.
  3. Çöp kutusu: Kağıt, gazete, küçük karton kutular, broşür gibi malzemelerin toplandığı yerdir. Bunları da ayrı bir çöp arabası alır, geri dönüşümü yapılır. Bu geri dönüşüm malzemelerinden yeni kağıt, gazete kağıt torba gibi ürünler yapıldığı gibi kumaş üretimi de yapılıyor.
  4. Çöp Kutusu: Yukarıdaki tanımlamaya uymayan genel ev artıkları bebek bezleri, hijyenik petler, tuvalet kağıtları, naylon torbalar gibi atıklar ise bu kutuda toplanır. Yüne buna özel kamyon tarafından alınır ve metan gazı üretiminde kullanılır.
  5. Çöp arabası: Bu bahçe artıkları, budanmış ağaç dalları veya kesilmiş ağaçları alıyor. Bu kamyon 2-3 ayda bir ilan edilen gün ve saate gelir ve yol kenarına yığılmış bahçe atıklarını alır. Toplanan yapraklar gübre yapımında değerlendirilir. Ağaç dalları özel bir makine ile evinizin önünde kıyılır bark cips denilen organik malzemeye dönüştürülür. İstenilirse, Yerel yönetimlerden çok küçük bir ücret karşılığı satın alınır. Bahçelerde zemin malzemesi olarak kullanılır. Çim ekmek yerine hem dekoratif hem de toprağın nemini koruyan bir malzemeye ulaşılır.

Görüldüğü gibi bir kıymık ev artığı ziyan edilmeden değerlendirilmektedir.

Yaz aylarında Türkiye’ye geldiğimde bu çöp ayrıştırmasının yapılmadığını görürüm ve içim acır, biz ne kadar zengin bir ülkeyiz ki bu atıkları tekrar kullanmaya tenezzül etmiyoruz ironisini yaparım.

Oysa yaptığım araştırmalarda çok çarpıcı rakamlara rastladım. Bunları paylaşmak istiyorum. Ev atıklarında sonuçlar çok ilginç. Her gün 1 öğünde, 1 milyardan fazla gıda atık olarak kayba uğruyor. Dünyada 735 milyon insanın açlıkla savaştığını düşünürsek olayın büyüklüğü ortada. Pek çok insanın temiz suya- içme suyuna erişemiyor olmasını düşünebiliyor musunuz? Dünyanın kaynakları sınırlı ve Dünya nüfusu durmadan artıyor. Çevre yok ediliyor ve Dünya tüketiliyor.

BM Çevre Programı’nın (UNEP) son verisinde hane başına yaklaşık 74 kg olmak üzere, yılda 931 milyon ton gıdanın çöpe gittiği tahmin ediliyor. Bu küresel kayıpta evlerde 569 milyon, gıda hizmet sektöründe 244 milyon, gıda perakendecileri 118 milyon tondan sorumlu görülüyor.

Bu yıl 16-24 Kasım 2024 tarihleri arası 16. Avrupa Atık Azaltma Haftası olarak ilan edildi. Amacı, atık önleme farkındalığını artırma hedefli ve yüksek paydaş katılımı sağlamak olduğu belirtiliyor.

Gıda atıkları ile açlık, bütçe ve iklim değişikliği etkileşimine dikkat çekilerek, “Atmayalım, soframızın bütçesini ve karbon ayak izini düşürelim.” söylemi ön plana çıkarılıyor.

Soframıza ulaşana kadar tarımda, hasat sonrasında, gıda işlenirken ve tüketiciye ulaşırken gıda kaybı olduğunu biliyoruz. Öte yandan sofralarımızda yani son tüketimde atık gıda çıkışı önemli bir gıda ziyanı olduğunu görüyoruz

 Atık gıdanın bütçesi ve karbon ayak izine etkisi

Gıdalar tarladan, çiftlikten soframıza gelene kadar maliyeti artar. Bu süreçte doğrudan ve dolaylı çevresel etkilerle Dünya’ya verdiği zarar da büyüktür. Bu etkilerin en önemlisi, sera gazı emisyonlarıyla, iklim değişikliğine etkinin göstergesi olan karbon ayak izidir. Tarım ve iklim değişikliği birbirini etkileyerek bir kısır döngü yaratır. Bu karşılıklı etkileşim gıda arzını, gıdaya erişimi, sözün özü gıda güvenliğini zora sokup gıda fiyatları artışına neden olur. Bu etki soframızın bütçesi ve karbon ayak izi artar.

Üretilen fakat tüketilmeyen, çöpe atılan gıdanın, küresel sera gazlarının %8-10’u ile ilişkili olduğu tahmin edilmektedir. Evimizdeki gıda atımını azaltmak sadece bütçemize etkilemiyor, Dünya’nın varoluşunu da etkiliyor. Toprağın, suyun, havanın, enerjinin kullanımı üretimi etkileyecektir. Bu tedbirler doğa bütçesine iyi geleceği gibi karbon ayak izi olmak üzere tüm çevresel etkileri de azalır.

Sürdürülebilir gıda zincirini sağlayarak iklim dirençli tarıma destek vermek önemlidir.

 

 

Devamını Oku

Protein ne zaman zararlı olur?

Protein ne zaman zararlı olur?
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Dünya Sağlık Örgütü (WHO) ve Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) tarafından yayınlanan yeni yönergeye göre, Sağlıklı Beslenme: Yeterli, Dengeli, Çeşitli, Akıl ve Mantığa uygun olmalıdır deniliyor.

Sağlıklı beslenmeyi değerlendirirken çevreyi korumayı da göz ardı etmemek gerektiği görüşü ağırlık kazanıyor.

Bu bakış açısı ile, sağlıklı beslenme  nasıl tanımlanmalı?

WHO ve FAO, gıda üreticilerinin ve tüketicilerin sağlıklı beslenmenin ne anlama geldiğini anlamalarına yardımcı olmaya yönelik ayrıntılı bir yönerge yayınladı.

Yönergeye göre, diyetlerin sağlıklı olarak nitelendirilebilmesi için aşağıdaki özelliklere sahip olması gerekiyor:

  • Yeterli: Temel besinlerin yeterli miktarda kullanılması.
  • Dengeli: Enerji alımı ve temel besin kaynakları açısından denge olmalı. Protein, karbonhidrat, yağ, vitamin ve mineraller bireyin gereksinmesi kadar alınmalı.
  • Akıl ve mantığa uygun: Sodyum, şeker, kırmızı et ve aşırı işlenmiş gıdaların tüketiminin makul ölçülerde olması.
  • Çeşitlilik: Her besin grubundan, kişinin gereksinmelerine göre tüketimin sağlanması

Bir diyetin “yeterli” olabilmesi için kişinin yaşına, cinsiyetine, vücut büyüklüğüne ve bileşimine, aktivite düzeylerine ve genel sağlığına göre yeterli besinlerin sağlanması anlamını taşır. Bu özellikle 0-23 ay arası bebekler için çok önemlidir. WHO (Dünya Sağlık Örgütü) emzirmenin yanı sıra, yumurta, balık veya işlem görmemiş kırmızı et gibi hayvansal kaynaklı gıdaların bebek beslenmesine eklenmesini öneriyor.

Sağlıklı bir diyet, enerji kaynağı olarak yağ, karbonhidrat ve proteinler arasında da bir denge olması gerektiğini vurguluyor.

Yetişkinlerin günlük enerjisinin %10-15’nin proteinlerden, %15-30’nun yağlardan ve %45-75’nin basit şekerler de dahil olmak üzere karbonhidratlardan alınmasını öneriliyor.

Beslenmede fazla protein bulunması önerilmiyor. Fazla protein alımı, böbrek fonksiyonlarını etkileyebilir. Ayrıca proteinlerin vücutta yapım onarım işlevi için kullanılması daha önemlidir.

Vitamin ve mineral eksikliği ise metabolik işlevlerde olumsuzluklara neden oluyor.

Yayınlanan yönergeye göre, sağlıklı diyetler, basit şekerler (glikoz, früktoz vb), sodyum, aşırı işlenmiş-paketlenmiş gıdalar (UPF) ve işlenmiş kırmızı et ürünlerinin sınırlandırmasını önermektedir.

Aşırı işlenmiş gıdaların etkilerine ilişkin tartışmalar sürerken, WHO’e göre bilimsel kanıtlar bu gıda grubunun sağlık üzerindeki olumsuz etkilerinin yağ, sodyum ve şeker içeriklerinin ötesinde olduğuna işaret ediyor ve şu bilgiyi de ekliyor: “Kabul edilebilir bir UPF tüketim düzeyi henüz tanımlanmış değil. UPF alımları ile hastalıkla arasındaki ilişkiyi anlamak için daha fazla araştırmaya ihtiyaç var.”

WHO ve FAO, bilimsel araştırmalara atıfta bulunarak bazı bağlamlarda hayvansal bazlı gıda kaynaklarının bitkisel bazlı gıda kaynaklarıyla değiştirilebileceğini söylüyor. Örneğin, işlenmiş kırmızı et yerine fındık, badem, ceviz, fıstık gibi besinler ile kuru baklagillerin kullanılmasının faydalı olabileceğini belirtiyor.

Proteinin ne kadarı fazla?

Yüksek proteinli diyetler günümüzde moda haline geldi.  Amerika Birleşik Devletlerindeki süper marketlerde satılan protein tozları, proteinli içecekler, atıştırmalıklar anlatılır gibi değil. Bu çılgınlık Türkiye’ye de sirayet etmiş ne yazık ki. Peki ne kadar protein alınması gereklidir ve ne kadarı “çok fazla” anlamına geliyor?

WHO, vücut ağırlığına bağlı olarak önerilen günlük protein alım seviyesini yetişkinler için vücut ağırlığının kg’ı başına günlük 0,83 gram olarak kabul ediliyor. Örneğin, 60 kilogram ağırlığındaki bir kişi, günde 50 gram proteini, 80 kg ağırlığındaki bir kişi 66 gram proteini aşmamalı.

Ergenler, küçük çocuklar ve bebekler için güvenli protein tüketim seviyelerini tanımlayan farklı oranlar söz konusu.

15-18 yaş arası erkekler için bu oran günde 0,87 g/kg. Aynı yaştaki kızlar için ise bu oran günlük 0,84 g/kg.

Örnek olarak:

Bu, 66-67 kg ağırlığındaki genç erkeklerin günde 58 g protein tüketmesi, 56-58 kg ağırlığındaki kızların ise günde yaklaşık 47-48 g protein tüketmesi gerektiği anlamına geliyor.

Aşırı protein tüketiminin ne zaman bir sorun haline gelir?

Önerilen günlük alım miktarının 2 katını tüketmenin herhangi bir sağlık riskiyle oluşturmayacağı, ancak 3-4 kat daha fazla tüketmenin risk yaratacağı belirtiliyor.

Süt ürünlerinin yeri ne?

22 sayfalık yönergede WHO ve FAO süt ürünlerine çeşitli atıflarda bulunuyor. Örneğin, endüstriyel olarak üretilen trans yağlar sağlıklı olarak kabul edilmediğinden, trans yağların yalnızca geviş getiren hayvanların et ve süt ürünlerinden elde edilmesi gerektiği belirtiliyor. İnsan organizması için çok değerli olan alfa- linoleik asit bu besinlerden sağlanabiliyor.

Yönergedeki diğer önemli madde diyet çeşitliliğine örnek olarak Kadınlar için Minimum Diyet Çeşitliliğini oluşturan 10 besin grubuna atıfta bulunuyor. Süt ürünleri de bu besin gruplarından biri. Yani yıllardır önemini anlatmaya çalıştığımız süt ve süt ürünleri bir bakıma gerektiği yere getirilmiş oluyor. Besin çeşitliliğinde fındık, badem, fıstık, yeşil yapraklı sebzeler, bakliyat ve tahıllarında bulunması da çok değerli.

Öte yandan, yoğurt gibi tam yağlı süt ürünleri, tokluk hissi ile ilişkilendiriliyor, bu kilo kontrolünü desteklediği gibi, uygun yağ asitlerinin (alfa linoleik asit gibi) alınması da ayrı bir önem taşıyor. Kefir veya zenginleştirilmiş yoğurt içecekleri gibi fonksiyonel süt ürünleri, temel vitamin ve mineralleri sağlarken bağırsak sağlığını da destekleyebiliyor.

WHO, “yüksek kaliteli protein ve biyolojik olarak kullanılabilir temel vitamin ve minerallerin iyi bir kaynağı” olması nedeniyle hayvansal kaynaklı gıdaların çok küçük çocukların diyetlerine dahil edilmesini tavsiye etmeye devam ediyor.

Sağlıklı beslenme ve çevre ilişkisi

WHO/FAO’ya göre sağlıklı beslenme, sağlık ve refahı desteklemenin yanı sıra tarımsal gıda sisteminin sürdürülebilir dönüşümünde de önemli bir rol oynuyor.

Yönergede:

“Beslenme alışkanlıkları, doğal kaynakların aşırı kullanımı nedeniyle herkese yeterli besleyici gıda sağlama konusunda kısıtlamalar getirebiliyor.  Bu nedenle sağlıklı beslenme anlayışı, tarımsal gıda sistemlerinin dönüşümünün önemli bir ayağı olmalı. Aynı zamanda sağlıklı beslenmeye erişimdeki mevcut eşitsizliklerin aşılmasına katkıda bulunabilmelidir.

Tüm ülkeleri, herkes için sürdürülebilir tarımsal gıda sistemlerinden sağlıklı beslenme modellerini teşvik eden ve mümkün kılan politikaları ve programları bilgilendirmek için tarımsal gıda sistemleri merceğiyle geliştirilen beslenme kılavuzlarını geliştirmeye, güncellemeye ve kullanmaya çağırıyoruz.”

 

 

Devamını Oku