23 Mart 2025 itibariyle Covid-19 ile mücadelede aşılanan sayısı kişiye ulaştı.
Tabiatın hayatımızda oynadığı rol, farkında olduğumuzun çok çok ötesinde… Beslenme, barınma, sağlık gibi temel ihtiyaçlarımızın karşılanmasından, “biyolojik çeşitlilik” olarak andığımız bitkiler, hayvanlar, kısacası tüm canlılar için üreme ve yaşama ortamı sağlamasına kadar gezegenimizin iklimsel ve çevresel dengesinin devamında çok çok önemli… Yeryüzünde yaşayan 8 milyar insanın varlığı, geleceği, mutluluk ve refahı, büyük ölçüde doğanın varlığı, sağlığı ve devamına bağlı… Doğayı, doğanın insanoğluna sunduğu zenginlikleri korumak demek, hayat demek, sağlıklı insanlar demektir. Bunu hiçbir zaman unutmayalım, doğayı sevelim, doğayı koruyalım.
Doğa sevgisinin yüce bir sevgi, doğayı korumanın bir insanlık görevi, vatan sevgisinin doğa sevgisiyle, toprak sevgisiyle ayrılmaz bir bütün olduğu duygusuna hasredilmiştir. Doğa candır… Onda yaşam buluruz, onda soluklanır, onu koklar, ondan tat alırız, ona açarız ellerimizi, ondan esinlenir, ona sesleniriz, mavinin, yeşilin, tüm renklerin en güzel hallerini onda görürüz, onda buluruz huzuru, onu sevdikçe seviliriz, mutlu oluruz…
Doğa der ki bu canlı benimdir, yalnız güneş veya yaz değil, her bir mevsimim, armağan olan tatlarımı ona sunacak, tüm kederlerine rağmen benimle olduğunda mutlu olacaktır. Yeter ki O, görsün, sevsin, korusun beni, toprağımı, suyumu, ormanımı, ağacımı, her şeyimi, benden beslenen, bende yeşeren, bende saklanan her ne varsa… İşte o zaman canlılık bahşederim ona, tüm ihtişamımla, o ben de can bulur, ben de, şiir olur, destan olur, türkü olur, vatan olurum O’nunla…
Doğanın Sevgi Burçları: Dağlar…
Hiçbir zirvenin yer almadığı dümdüz bir dünya hayal edelim. Böyle bir dünyada ne bugünkü biyolojik ve kültürel çeşitliliğimiz, ne coşkun akan akarsularımız, ne göllerimiz ne de iklimlerimiz olabilirdi. Dünyayı bir kuşak gibi sarmaları bundandır dağların, onlar, yaşam kaynağıdır. Türkiye’nin en yüksek zirvesi, 5137 metrelik Atatürk Zirvesi ile Ağrı Dağı’dır. Destanlara konu olan, adına filmler yapılan, romanlar yazılan, görkemli görünümü, dört mevsim boyunca zirvesinde erimeyen buzulu ile hâlâ bir efsanedir Ağrı Dağı… Evet, efsanelere, savaşlara, aşklara, şiirlere, romanlara, masallara konu olan dağlar, bilgesidir doğanın, göğün direği dağ, yeri bastıran dağ ve Tanrıya giden en yakın yol yine dağ… Varlığın kendisiyle baş başa kaldığı, evrenle buluştuğu yerlerdir dağlar. Ufkunuz genişler yamaçlarında yükseldikçe, deli, uğultulu esen rüzgârlarıyla, ruhunuzda teneffüs edersiniz özgürlüğü, hissettirdiği yalnızlıkla içinizdeki gücü keşfedersiniz zirvelerinde. Çaresiz yakarışların, ayrılıkların simgesidir dağlar, dostluğun, güvenin, cesaretin ve kahramanlığın da…
Kara Toprak: Toprağın Kucağında Yaşam, Yaşam Öykülerinde Türküler Vardır
İnsan ile toprak ayrılmaz bir bütün. Tüm mitolojilerde evrenin doğumu öyküleri hep toprakla özdeşleşmiş, bir tanrısal simge, dinginliğe ilk hareketi veren kuvvet olarak, düşleri süslemiştir. Herkül’ün topraktan güç alan Antaeus’u ancak havaya kaldırdığında, öldürebilmeyi başarması, bir düş, bir mit olsa da, toprağın kuvveti ve değerine dair, binlerce yıl öncesinden günümüze uzanan değişmez gerçeğidir. İyilik, doğurganlık, cömertlik, bereket, saflık, temizlik, söylenenlerin hepsi toprağın, toprak Ana’nın kutsallığına atfedilen değerdir. Geç olmadan gücümüzün gerçek kaynağına, toprağımıza sahip çıkalım. Toprak, hava, su ve ateş… Yaşamı var eden dört ana element, yanında bir de beşinci element, aşk, aşk ve toprak… Yaşamın kaynağı, sonsuzluğun evi… 25 Ekim’de bir ekin zamanı doğan ve yine bir ekin zamanı 21 Mart’ta hayata veda eden büyük halk ozanımız Âşık Veysel’in dediği gibi… Benim Sadık Yârim, Kara Topraktır.
Ekin-Harman: Tohumlar Ekin Olsun, Bahar Olsun, Harman Olsun, Bereket Olsun
Mevsimlerin dönüşümünü ekinlerle anlatır, yaşarız. Ekim’den Mart’a uzanan, bir vedanın ayak sesidir bağ bozumu, sararan yapraklar, kızaran gökyüzü, serin rüzgârlarla, hüzünlü bir tablodur o, Sonbahardır adı… Kış gelir, yağmur, kar altında korunan ekinler, sessizce baharı beklerler, aşağıdan inceden beyazdan, dumanı tüten sıcak tohumlar, ulaşırlar yeryüzüne, filizlenir, boy atmaya başlarlar ilkbaharda, doğa tüm renkleriyle canlanır, adeta bayram yeri coşkusunda. “Vadim O kadar Yeşildi ki” der şair tüm umutlarıyla, yaz gelince olgunlaşır başaklar, ayçiçekleri sevinçle yüzlerini güneşe dönerler, tüm bereketin paylaşımıdır hasat, harmanın yorgunluğunda…
Bizim oralarda harman zamanıdır şimdi, bir telaş, bir koşuşturma sarmıştır hemen herkesi, düşünce gölgelere güneşin gölgesi, bir garip kokar bizim oralarda, harman zamanı ırgatların nefesi ve bir başka olur, yorgun atların kişnemesi, önce otları biçerler, sonra ekini, bir görseniz, ah bir görebilseniz, oralardaki heyecanı, oralardaki sevinci. (Kadir Karaman’ın Harman Zamanı şiirinden).
Ormanlar: Orman yurdun hem süsü hem gücüdür
Ormanda barış, kutsal havalar hüküm sürer, hiç bir ağaç yalnız değildir, şair “bir orman gibi kardeşcesine” demiş onun için, bin yıl geçse de hiç biri birbirinden vazgeçmez asla… Bizler ormanda yılları üzerimizden atar, çocuklaşırız, ormanda görürüz tükenmeyen ebedi gençliğimizi… Rüzgârla gelen kokusunda hissederiz sevgiliyi, bizim bakışımız, sevgimiz belirler çehresini, ruhumuzun renklerine bürünür, yeşil, mavi ya da kara… Masal kahramanlarımızın gizemli evi olmuştur orman, sanatçının ilham perisi, aldığımız nefesin, içtiğimiz suyun, ısındığımız odunun, başucumuzdaki kitabın değişmeyen sahibi, vazgeçilmez yuvasıdır ceylanın, baykuşun, kurdun, yabanın, zümrüt mücevheridir doğanın, orman demek, hayat demek, yaşamı paylaşmak demek… O zaman, bir orman yaratalım hep birlikte…
Çiçekler: Çiçek Tanrının Sanatıdır
Doğanın insana armağanıdır çiçekler, süsüdür tabiatın, sevgilinin kokusudur, neşesidir, tebessümüdür hayatın… Sevdamız, minnetimiz, sevincimiz, mutluluğumuz, hep onlarla sunulur, bazen de boynu bükük eşlik ederler hüzünlerimize. Resimlerini yaptık her birinin, tablolarıyla büyülendik, dantellerimize işledik onları, desen, desen, rengârenk… Kelimeler kifayetsizdir, tarife güzelliğinin kır çiçeklerinin, misafiri olurlar düşlerimizin, hayallerimizin… Mevsimlerden papatyayı severim, sonra seni, sonra yine seni ve hep seni… Sana da kırgınım papatya, bir seviyorum sığdıramadın onca yaprağına. Evet, şairin mısralarında duyulduğu gibi, duygularımız şiirlerde çiçeklerle ses olur, tuvalde renk, renk gül olur, lale olur, sümbül olur, bahçemizde mor menekşe, kırlarda, çayırlarda kırmızı gelincik olur…
Her sabah suya giderken, yar yolunda toprak olsam, toz olsam, lale sümbül mor menekşe gül yârim, sen bir çiçek olsan, ben bir yaz olsam… (Aşık Veysel’den).
Bağ-Bahçe: Salındı Bahçaya Girdi, Çiçekler Selama Durdu, Mor Menekşe Boynun Eğdi, Gül Kızardı Hicabından
Henüz olmamışken ham, buruk, yeşil yeşil, meyveleri kopartılmış ağaçlar vardır. Bir de kuş uçmaz, kervan geçmez bahçelerde, petek petek ballanır meyveler beyhude yere, yarılırlar dudak dudak güneşten baldan, sonra bükülür boyunları bir yanları çürür, olgun bir meyve dalında ne kadar durur, kuş uçmaz kervan geçmez bahçelerde, dağılıp giderler bir bir, bütün bir baharın özü küf kesilir şarabı zehir, ne güç, bir ağaç misali meyve verebilmek, vaktinde açabilmek çiçeğini…
Meyveler: Kara Dut
Ne güç bir ağaç misali meyve verebilmek, koruyabilmek tomurcuklarını kurttan kuştan, yapraklarını kurudan yaştan, ne güç mevsimlere dert anlatabilmek. Sonra kendi ellerimizle devşirebilmek kendi meyvemizi, uzatabilmek insanlara, alın taze taze diyebilmek, sormadan çektiğimiz çilenin hesabını, meyvelerimizin cana değdiğini duymak, “Havva Âdem’i elma ile kandırınca, insanoğlu cennetten kovuldu” derler, acaba onun için mi aşkın, arkadaşlığın, dostluğun paylaşımı oldu elma, bir elmanın yarısı sen, yarısı ben dedik, gökten üç elma düştü, biri senin, biri benim, üçüncüsü kimin bilemedik. Güzeli, güzellikleri onlara atfettik, kimi ozan elma yanaklım, kiraz dudaklım dedi, kimi fidan boylum diye seslendi, bir diğeri de fındıkkıran… Üzüm buğusuna benzettik sevgilinin gözlerini, kimimiz yudumladı, kimimiz tane tane tadımladı, ya da badem gözlü, zeytin gözlü dedik, ya da sevdiğimize, çocuğumuza seslendik. Oyunlar oynadık, saplarından kulağımıza taktık kiraz dallarını, şeker portakalı romanında saflığın acıyla yüzleşmesini öğrendik, çekirdek çitledik keyifli söyleşilerimizde, harman yerinde karpuz kesip serinledik, zeytini ağacını kutsal güzellikte addettik, barış için zeytin dalı uzattık. Serinledik ağaçlarının gölgelerinde, çiçekli hallerini doyumsuz bir güzellik olarak seyrettik, renk, renk, cezbedici halleriyle, kimi ekşi, kimi tatlı, kimi baldan tatlı, yetiştikleri toprağın kokusunu sakladılar içlerinde, mest olduk, çileğin, şeftalinin kokusuyla, reçel yaptık, pekmez yaptık, şurup yaptık, bize çiçekler gibi, doğanın en güzel süsü olarak geldiler, masamıza kondular en güzel halleriyle, onlarla büyüdük, beslendik, hem de onlarla süslendik, püslendik, renklendik.
Karadutum, çatal karam, çingenem/Nar tanem, nur tanem, bir tanem…/Ağaç isem dalımsın salkım saçak/Petek isem balımsın/Gülen ayvam, ağlayan narımsın/Karadutum, çatalkaram, çingenem/Daha nem olacaktın bir tanem. (Bedri Rahmi’nin Kara dut adlı şiirinden).
Toprağa Teşekkür: Vatan Toprağı Kaderine Terk Edilemez
Doğayı sevelim, koruyalım hep birlikte, çünkü o, bizi her zaman kucaklamaya hazır. Vatan sevgisi; o vatanın toprağını, suyunu, ırmağını, ormanını, ağacını, ekinini, meyvesini, buğdayını, harmanını, havasını sevmektir. “Vatan toprağı kaderine terk edilemez” demişti ulu önderimiz… Topraktadır köklerimiz, bağlanmışızdır ona derinden, anayurt deriz, severiz yürekten.
O yurdun, çayırları çocukluğumuz, ormanları gençliğimiz, sonsuz maviliğe yükselen dağları geleceğimiz, havası ortak nefesimizdir. Coşkumuzdur denizleri, yağmurları, çiçekli bahçeleri sevincimiz, bereketidir harman yerimiz. Üstüne basınca hissettiğimiz ne varsa hepsi bizimdir, bizdendir… Topraksız vatan olmaz, doğa sevgisi olmadan da insan… Doğa candır, cana can katar, Türkülere de Canan…
Toprak dedemiz Hayrettin Karaca’yı unutmadık. Ne çok şey söylemişti bizlere, örnek olup ne çok şey anlatmıştı, toprağı sevmemizi istemişti bizden, erozyonla mücadeleye ömrünü adamıştı. “Vatan, yurt sevgisi, toprak sevgisidir”, “Her çocuk bir fidan, her fidan bir çocuk” demişti.
Bahçası var, Bağı var, Ayvası var, Narı var, Atamızdan Yadigâr Bizde ATA BARI Var…
Not: Üstteki güzel metin doğa aşığı Sevgili Arkadaşım F. Rezzan Ünalp tarafından kaleme alındı. Kendisine gönülden teşekkür ediyorum.
Nevruz/Yenigün
Nev (yeni) ve ruz (gün) kelimelerinin birleşmesinden meydana gelen ve Yenigün anlamını taşıyan Nevruz, kuzey yarımkürede başta Türkler olmak üzere birçok halk ve topluluk tarafından yılbaşı olarak kutlanır. Nevruz, bahar, gençlik, emek, güzellik, sevinç ve mutluluk bayramıdır.
Bugün, aynı zamanda, kış mevsiminin bitişi kabul edilen ve gündönümü (gece ile gündüz sürelerinin eşitliği-ekinoks) olarak bilinen 21 Mart tarihine tekabül etmekte, bugünden sonra gündüz süreleri de 21 Haziran’a kadar uzamaktadır. 21 Mart ile birlikte havalar ısınmaya, karlar erimeye, ağaçlar çiçeklenmeye, toprak yeşermeye, göçmen kuşlar yuvalarına dönmeye başlar. Bu nedenle 21 Mart bütün varlıklar için bir uyanış, diriliş ve yaradılış günü olarak kabul edilir. Türklerin bugünü “Bahar Bayramı” olarak kutlamaları bu açıdan önem taşımaktadır.
Bu küçük yazı, Nevruz’un Türk kültür bütünlüğünü gösteren bir sembol, bir Türk bayramı, bir Ergenekon Bayramı olduğunu ortaya koyması yanında, Nevruz üzerinde yapılan siyasi istismarlara, Nevruz etrafında koparılmak istenen fırtınalara bir cevap niteliği de taşımaktadır. Yani bu güzel bahar bayramını siyasete alet etmeyelim. Balkanlardan Orta Asya’ya kadar yayılan bu büyük coğrafyada bırakalım insanlar bu güzel bahar bayramını coşkuyla kutlasın. Bu bahar bayramı bir nevi insanlığın ortak mirasıdır. Doğa ile iç içe yaşayan insanoğlu geçmişten günümüze zamana ve mekâna bağlı kalmaksızın doğa ile ilgili bu tür değişimleri anmış ve kutlamıştır.
Milletleri meydana getiren temel unsurlardan birisi de kültür dediğimiz maddi ve manevi değerlerdir. Bu değerler toplumların sosyal dokusunu oluşturur. Kültür unsurları içerisinde bayramların da önemli bir yeri bulunmaktadır. Bayramlar her millette görülen ve toplumun bütün fertleri tarafından benimsenen, bütün halkın katıldığı ortak değerlerdir. Bütün bayramların dini ve milli bir inanıştan, o toplumu ilgilendiren ortak bir hatıradan, geleneklerden, duygulardan ve doğadan doğduğu bilinmektedir.
Bunlar içerisinde, Nevruz/Yenigün bayramının Türk kültür tarihinde özel bir önemi ve yeri vardır. Nevruz Türk dünyasında “Bağımsızlığın kazanıldığı” kurtuluş günü olarak da düşünülmüş ve bu özelliği ile “Ergenekon Bayramı ya da Bozkurt Bayramı” olarak da kutlanmıştır.
Orta Asya’dan Balkanlara kadar çok geniş bir coğrafyada yerel renk ve inançlarla kutlanan Nevruz, her ulusun kendi kültür değerleriyle özdeşleştirip sembolleştirdiği, özü itibariyle baharın gelişinin kutlandığı coşkuyla karşılandığı bir gündür. Yaşandığı geniş coğrafyada doğa ve çevrenin uyanışının kutlandığı Nevruz Bayramı’nın Anadolu’da ve Türk kültürünün yayıldığı bölgelerde de son derece köklü ve zengin bir geçmişi vardır.
Osmanlı Devleti’nde saray geleneği olarak büyük öneme sahip olan Nevruz Bayramı geniş halk kitleleri tarafından da benimsenmiş ve kutlanmıştır. Bu kutlamalar Cumhuriyet döneminde de devam etmiştir. Nevruz’un mahiyetinin coğrafi bir gün ve yılbaşı olmasının yanı sıra, musikiden edebiyata kadar pek çok alanda Türk kültür hayatının içerisine girmiştir.
Türk dünyası Nevruz geleneğini canlı olarak günümüze kadar yaşatmıştır. Bugün, Nevruz Bayramı, Orta Asya’daki Türk toplulukları başta olmak üzere Rusya ve Balkanlardaki Türk toplulukları tarafından da coşkulu bir şekilde kutlanmaktadır. Türkiye’de Valiliklerin resmi düzeyde yaptıkları kutlamalar yanında, üniversitelerde ve yerel idarelerde de Nevruz kutlamalarının geleneksel hale geldiğini söylemek mümkündür.
Nevruz diriliş, uyanış demektir. Türk milleti de bu nevruzla birlikte 23 yıldır uyuduğu ölüm uykusundan uyanacaktır. Nasıl ki Çanakkale’de uyandı, Sakarya’da dirildi ve 30 Ağustos’ta şahlandı ise bugün de üzerine serpilen ölü toprağından silkinip kalkacak, ölüm uykusundan uyanacak ve üzerindeki ataleti atacaktır.
Nevruz bayramınız kutlu olsun. Doğa candır. Saygılarımla…
Göy-Çemen: Mavi giyer bulut olurum, yeşil giyer bahar olurum. Ne zaman bir köy türküsü duysam şairliğimden utanırım
Bahar Gelende Mende
Bitirem Göy Çemende
Men Baharın Gızıyam
Kömleği Gırmızıyam
Uçmaya Yok Kanadım
Menim Laledir Adım
Çölünüzü Bezerem
Elden Ele Gezerem
Başımda Al Şamım Var
Yanağımda Hal’ım Var
Yeyilmerem Acıyam
Çiçeklerin Tacıyam
Uçmaya Yok Kanadım
Menim Laledir Adım
Çölünüzü Bezerem
Elden Ele Gezerem
Şevket Ali Ekberova, Azerbaycan
Toprağa Güzelleme
Dilek
Yurdumda bir evlik toprak isterim,
Yayla olsun, yamaç olsun, düz olsun…
Orada bir ömür kalmak isterim,
Yaz, kış olsun, bahar olsun, güz olsun.
Bir dam altı, gece barındıracak,
Daldan, sazdan yapma bir çardak olsun,
İçinde kütükler yanan bir ocak,
Yünden veya ottan bir yatak olsun.
Çardağı sarmalı bir çiçek dalı,
Salkım olsun, gül olsun, leylâk olsun.
Yakınlarda bir de su bulunmalı,
Deniz olsun, göl olsun, ırmak olsun.
Ekmeğim topraktan, suyum ırmaktan,
Katığım kâh zeytin, kâh peynir olsun.
Mutluluk duyayım nefes almaktan,
Dost güvenilir, düşman bilinir olsun.
Tanrım! Başka bir şey ister değilim,
İçimde ne bir hırs, ne bir kin olsun.
Yolumu beklesin, akşam, sevgilim
Bence güzel, ellerce çirkin olsun.
Munis Faik OZANSOY
İngiltere İçin Yazgısı Baştan Belli Olan Cephe: Çanakkale Cephesi
Bursaspor’dan 4 gollü galibiyet
Reklam Kurulu yanıltıcı reklamlara yaklaşık 32,5 milyon lira ceza
Esnaf bayram alışverişinden umutlu
Filiz Akın hayatını kaybetti
İstanbul Barosu Başkanı ve yönetiminin görevine son verildi
O tarih resmi bayram mı oluyor?
CHP olağanüstü kurultaya gidiyor
Saraçhane çevresindeki bazı yollar kapatıldı
Ankara ve İzmir’de gösteri ve yürüyüşlere 5 günlük yasak geldi
Gazeteci İsmail Saymaz’a ev hapsi verildi
Bursaspor’dan 4 gollü galibiyet
Reklam Kurulu yanıltıcı reklamlara yaklaşık 32,5 milyon lira ceza
Esnaf bayram alışverişinden umutlu
Filiz Akın hayatını kaybetti
İstanbul Barosu Başkanı ve yönetiminin görevine son verildi
O tarih resmi bayram mı oluyor?
CHP olağanüstü kurultaya gidiyor
Saraçhane çevresindeki bazı yollar kapatıldı
Ankara ve İzmir’de gösteri ve yürüyüşlere 5 günlük yasak geldi
Gazeteci İsmail Saymaz’a ev hapsi verildi