27 Temmuz 2024 itibariyle Covid-19 ile mücadelede aşılanan sayısı kişiye ulaştı.

1xbetbetpasmariobet
a
en iyi rulet siteleri

Okan Bayülgen’den çaÄŸrı: “Filistin konusunda birleÅŸelim”

Okan Bayülgen, Filistin konusunda son dönemde artan yaratıcı protesto eylemlerini, soykırıma karşı neler yapılması gerektiğini ve politik doğruculuk hakkındaki düşüncelerini AA Stratejik Analiz'e anlattı.

Soru: Filistin konusunda sanatçıların yaratıcı protesto eylemlerinde bulunmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Okan Bayülgen: Sanatçıların Filistin konusunda yaptıkları protestolar özellikle bunun yasaklandığı kırmızı halıda ya da filan törenlerde, filan toplantılarda, bu konuda, bu konuya dikkat etmek için yaptıkları hareketler tabii ki çok güzel tabii ki çok yaratıcı. Ama bu protestolar genelde sanatçıyı takdir etmemize yarıyor. Özne teÅŸkil etmiyor Filistin burada. Sanatçı özne oluyor. Aslında Türkiye’de ve dünyada bu konuda yapılanları tabii ki kutluyorum ve çok ilginç buluyorum. Ama bir araya gelinmesi lazım. Asıl yapılması gerekenin peÅŸine düşelim. Tek tek sanatçılara “Aferin, ne kadar duyarlıymış, zaten ben de onu çok beÄŸenirim” diyeceÄŸimiz yerde, özne hep Filistin olsun.

“YaÅŸasın Filistin, kahrolsun soykırım diye bağırmalıyız”

Soru: Peki bunu nasıl yapacağız? Filistin konusunda bir duyarlılık ve bilinç inşa etmenin yolu nedir?

Okan Bayülgen: Ä°nsanları “Evet çocuklar ölüyor” diye bir anda ajite edip, bir anda hüzne boÄŸup bir anda öfkelendirerek aldığımız ÅŸey Twitter ya da Instagram üzerinden yeniden gönderimler. Bunun Filistin’e de bir yararı yok, kimseye bir yararı yok. Milyonlarca kez tekrar aynı fotoÄŸrafı yollasak kimseye bir yararı olmayacak.

Mesele orada tabii çocukların ölmesi, ama asıl mesele çocukların ölmesine neden olan, yıllardır bitmeyen ve bir kangren halinde bugün yaşamakta olduğumuz ve böyle giderse de yarın ölmeyen çocuklar, büyüdükten sonra yaşayan İsrailli çocuklarla yaşayan Filistinli çocuklar arasında sadece o coğrafyada değil, başka coğrafyalarda da bitmeyen bir zulme dönüşecek olması.

Zaten geçmişte de öyle oldu. Bu çocukların ebeveynleri de çocuktular. O çocuklar da Filistin meselesiyle büyüdüler. Onların anne babaları da bu meseleyle büyüdüler. İşte sorun bu.

Dolayısıyla, evet. Hayatını kaybetmiÅŸ bir çocuÄŸun fotoÄŸrafı çok etkileyici, çok öfkelendirici, çok üzücü ama asıl mesele Filistin meselesi. EÄŸer bu konuda kendi insanımızı, birbirimizi bilinçlendireceksek “Filistin sorunu” üzerinden bilinçlendirelim.

“Çocuklar yaÅŸasın!” diye bağırmak tabii ki çok güzel tabii ki gerekli, tabii ki bir iÅŸe yarayacaktır. Ama biz “YaÅŸasın Filistin!” diye bağırmalıyız. “YaÅŸasın Filistin!” ve “Kahrolsun soykırım!” diye bağırmalıyız. O zaman iÅŸte bir iÅŸe yarıyor yaptığımız ÅŸey, sadece bir soykırımı kastetmiyoruz o zaman. “Kahrolsun soykırım, bu bir daha olmasın” dediÄŸimiz zaman ÅŸu anda bu soykırımı gerçekleÅŸtirenlerin uÄŸradığı soykırıma da karşı çıkıyoruz.

Ama bunun adresi sokaklar. Bunun adresi evler, rahat ortamlarımızda tekrar tekrar bir yeniden gönderim değil. Bunun yolu sosyal medyadan bilinçlenmek değil. Bunun yolu en azından gazete okumak en azından. Bunu dijitalde de yapabilirsiniz, gazete okuyabilirsiniz. Bunun yolu zaten şu anda bu konuyla ilgili yapılan belgeleri izlemek, belgeselleri, haberleri izlemek. Bu konuda duyarlılık böyle bir şey.

Biraz önce koyduÄŸu bir “bu tatilde ne kadar çok eÄŸleniyoruz” fotoÄŸrafının ardından “kahrolsun soykırım” fotoÄŸrafı ne kadar tutarlıdır ki aslında? Hiç deÄŸil. Sosyal medya doÄŸru adres deÄŸil. Kimsenin bir anda öfkesini dindirecek ve biraz önce bahsederken ÅŸimdi tamamen o konuyu unutacak bir hareket içerisinde olmasını istemiyoruz. Gerçekten bir hareket içerisinde olmasını istiyoruz.

“Protestonun yeri sokaklar, toplantılar, gösteriler”

Soru: Peki soykırımı protesto etmenin en doğru yolu nedir sizce?

Okan Bayülgen: Bence sosyal medya doğru mecra, doğru alan, doğru toplanma yeri değil. Orada insanları rahat ettiriyoruz. Onların vicdanlarını rahatlatmasını sağlıyoruz. Nasıl sağlıyoruz? Zaten çok dolaşımda olan bir fotoğrafı tekrar göndererek, telefonu açıp çocuk ölümlerine ya da bir slogana saniyeler içerisinde öfkelenerek ve saniyeler içerisinde acı hissederek. Ama yine saniyeler içerisinde bunu tekrar göndererek telefonu kapatan bir insan için Filistin meselesi bitmiş oluyor. Onu yaşamıyor, sürdürmüyor.

Peki nasıl sürdürülebilir bu? Bir toplum bir konunun peşine nasıl düşer? Ortak bir anlayış, ortak bir ses nasıl yaratılır? Bunun yaratılacağı yer sosyal medya değil. Bunun yaratılacağı yer sokaklar. Bunun yaratılacağı yer toplantılar. Bunun yaratılacağı yer gösteriler.

Bugün ben de bir sanatçı olarak buradan bir çağrıda bulunabilirim. Hiçbir siyasi görüş ayırt etmeksizin bütün sivil toplum kuruluşları ve bütün partiler, hepsi aslında ortak ve açık bir çağrı yapmalı. Sokaklara çıkılması lazım. Belli noktalarda açık ya da kapalı salonlarda buluşulması lazım. Ben zaten davet edildiğim yerlere gidiyorum bu konuda. Gitmeye de devam edeceğim. Çünkü sosyal medyada herhangi bir fotoğrafı yeniden göndermek yerine, asıl orda bulunmamın bir değeri olacağını anlıyorum.

Sonra, Filistin’in Türkiye’de partiler üstü bir durum olması lazım. Tek bir görüşün bu konuyu sahipleniyor gibi olmaması lazım. Bu konuda filanca partinin filanca adreste yaptığı yürüyüşe katılmak, toplantıya katılmak, konferansa katılmak deÄŸil, herkesi bir araya getirecek bir organizasyon olması lazım.

O yüzden de farklı partiler bu konuda görüş birliğinde olmalı. Bir kereliğine bir açıklama yapmak değil, en önemlisi zaten bu konuyu hep gündemde tutmak. Herkes bu konuda çok duyarlı ama duyarlılıklarını gösterecekleri bir adres önermek lazım. Dolayısıyla sosyal medyada şu adreste buluşuyoruz, şu adreste isyanımızı haykırıyoruz, şu adreste bu konuyla ilgili konuşuyoruz şeklinde duyurulmalı.

Bu hem biz büyükler için önemli hem de çocuklarımıza dünyada olanlara seyirci kalmamanın ne demek olduÄŸunu göstereceksek ilk önce bunun bir acı fotoÄŸrafını tekrar göndermekle sınırlı kalmayacağını göstermemiz lazım. Sadece Instagram’da ya da Twitter’da herhangi bir ÅŸeyi “re-post” ederek bitmiyor bu iÅŸ.

Çocuklarımıza da ebeveynlerinin ya da ebeveynlerinin ebeveynlerinin daha önce sokaklarda Filistin konusunda nasıl bağırıp çağırdıklarını gösterelim. Filistin eskiden beri sol bir meseleydi ülkemizde. Bugün bir sol parti sahip çıkmıyor, başka bir parti sahip çıkıyor. Niye, partiler üstü olması gerekmez mi? Solcuların bu konuda konuşması, bağırıp çağırması gerekmez mi? Onların her gün bir şeyler yapması gerekmez mi? Zaten sağın ya da solun olduğu bir konu değil bu. Hep birlikte karşı çıkılması gerekiyor ve bu konuda duyarlılığı ve siyasi bilinci de yeni nesillere göstermemiz gerekiyor.

Soru: Böylesi bir dönemde sanatçılar ne yapabilir?

Okan Bayülgen: Åžimdi sanatçı duyarlılığına geldiÄŸimiz zaman da sanatçıların tek tek kimi kreatif hareketler yapması, bütün dünyada büyük organizasyonlarda bu konuyla ilgili protestolara izin verilmediÄŸi yerlerde, ABD’de ve Avrupa’da bir sanatçının kreatif bir ÅŸekilde, ilginç bir ÅŸekilde protestosunu göstermesi bana sorarsanız büyük bir iÅŸe yaramıyor. Kimseyi de bilinçlendirmeye yaramıyor. Sadece o sanatçıyı tebrik etmemize yarıyor. Orada bizi Filistin meselesine göndermiyor o hareket. O kiÅŸinin ne kadar ilginç, hoÅŸ bir ÅŸey yaptığına götürüyor ve o zaman biz Filistin meselesini düşünmüyoruz. Çocukları düşünmüyoruz. Ölen insanları, soykırımı düşünmüyoruz. O sanatçıya “Aferin!” diyoruz. Burada bitiyor.

Dolayısıyla, sanatçının ödevi nedir? Sanatçı eğer diliyorsa bir yürüyüşe katılabilir, diliyorsa bir organizasyona katılır, diliyorsa herkesle birlikte bağırıp çağırır bir vatandaş olarak. Eğer burada bir sanatçı olarak davranmak istiyorsa kendi sanatının yollarıyla bunu yapar.

Mutlaka sanatçılar kendilerini tavır almak zorunda hissediyorlar. Ama bu zorundalık diÄŸer insanlardan farklı deÄŸil. Ve sanatçının ödevi sanatını icra etmektir. Sanatı yoluyla, sanatının imkanlarıyla anlatmaktır; fırçası, gitarı, sahnesi, ya da notalarıyla. O zaman sanatçı özgür iradesiyle bu konuda sesini çıkaracaktır mutlaka. Ama biz onun üzerinde baskı yapamayız. “Ey sanatçı, bak ÅŸu sanatçı konuÅŸuyor sen niye konuÅŸmuyorsun?” diyemeyiz. Bu konuda sanatçıyı linç etmeye de kalkışmamalıyız. Bu onların özgür iradesi.

“Sanatçılar otosansürle davranıyor”

Soru: Sanatçılar kültür endüstrisinin sansürüne mi maruz kalıyor?

Okan Bayülgen: Bütün sanatçılar bir otosansürle davranıyorlar. EÄŸer kendileri bunun bilincinde deÄŸillerse onların yapım ÅŸirketleri veya menajerleri devreye girip bunu yapıyorlar. Sanatçı sürekli havadan sudan bahsetmek zorunda kalıyor. Ya da kendi hikayesini anlatmaya çalışıyor; kendi hikayesini anlatmak derdinde. Bir süre sonra bütün toplumun göz önünde olan sanatçılara baktığınızda ne kadar içi boÅŸ konuÅŸtuklarını görebilirsiniz. Çünkü onlar tembihlidir bu konuda. Ya menajerleri ya yapım ÅŸirketleri. Son oynadıkları filmin son oynadıkları dizinin yapım ÅŸirketi bu konuda bunları tembihlerler. Ve siz de bu sanatçılara bakıp şöyle düşünürsünüz: “Ya bunların hepsi mi gerizekalı? Hiçbir konuda düşünmezler mi bunlar? Sadece kendilerinden, aÅŸklarından, tatillerinden mi söz ederler?”

“Sanatçılar korkmamalı”

Soru: Sanatçılar Filistin konusunda siyasi bir duruş sergilemekten mi çekiniyorlar?

Okan Bayülgen: Bu konuda niye endiÅŸe edilsin ki? “YaÅŸasın Filistin dersem siyasi bir davranışta bulunmuÅŸ olurum. Çocuklar ölmesin dersem insani bir davranışta bulunurum.” Bu ne saçma bir ÅŸey. Zaten siyasi bir davranışta bulunmak insanidir. O yüzden insanlar siyasi davranışlarda bulunurlar.

“YaÅŸasın Filistin” demek ayrıca da ne kadar siyasi olabilir. Bu konuda endiÅŸe edecek ne vardır? Ben katıldığım bir gecede yumruÄŸumu kaldırıp “YaÅŸasın Filistin” dedim. Çocuklar demedim. Çocuklar dememe gerek yoktu zaten. Zaten o çocuklar büyümüş çocuklar, büyüyecek olan çocuklar, hiçbir zaman büyüyemeyecek olan çocuklar, Filistin dediÄŸiniz zaman. Ve aslında, sanatçılar da ya da toplum önündeki insanlar da böyle bir konuda ses çıkardıkları ve protesto ettikleri zaman endiÅŸelenmelerine de gerek yok. Bu onlara bir siyasi kimlik getirmiyor.

Tarih boyunca yazarların, ressamların, müzisyenlerin soykırımı protestosu onlara bir siyasi kimlik giydirmedi. Bundan korkmamalı sanatçılar. Korkmalarına da gerek yok. Çünkü biz onların zaten işleriyle, ürünleriyle, seslerini duyurduklarını, protesto ettiklerini biliyoruz. Ve sanatçılar için zaten uygun bir giysi değildir siyasi giysi. Çünkü bugün bunu protesto edersiniz, bu siyasi görüşün yanında bunu yaparsınız yarın bir başka siyasi görüşün yanında olabilirsiniz. Sanatçılardan biz parti militanı olmalarını, herhangi bir görüşün militanlığını yapmalarını, onun savunucusu olmalarını ısrarla beklemiyoruz zaten. Ha, kendisi arzu ederse evet, ama onun dışında sanatçı sesini çıkarabilir. Bu da toplumun bu konuda nasıl bir araya gelebildiğini gösteriyor. Biz Gazze konusunda hepimiz bir aradayız.

Picasso’nun Ä°spanya İç Savaşı’nda yaptığı meÅŸhur tablosu aslında Picasso’ya bir siyasi kıyafet giydirmedi. Ama o resim bir siyasi protesto olarak tarihe geçti. Hem siyasi tarihe hem resim tarihine geçti.

Soru: Batılı ülkelerde Filistin yanlısı protestoların baskılanmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Okan Bayülgen: Aslında evet bir soykırım yüzünden konuşma yasağı getirmek yeni bir soykırımdan söz etme yasağı getirmek anlamına geldi. Yani bu da yeni soykırımlar yaratacak. Çünkü insanlar öfkeleniyorlar.

İşte burada sağduyu ve bilinç önemli. Bu yüzden Filistin’le ilgili bilinçlendirmek önemli.

Soru: Politik doğruculuk bir çözüm mü?

Okan Bayülgen: Politik doğruculuk aslında bir toplum içerisinde en azından sözel olarak kimi kesimlerin aşağılanmasını ya da yok sayılmasını engellemek ve insanların birbirlerini bu konuda uyarması meselesidir. Ve bir süre sonra bu bir dil yasağı, bir konuşma biçimi yasağı haline gelir. Daha terbiyeli olmaya değil, daha duyarsız olmaya doğru bir itiliştir bu topyekun. Ve zaten bu konuda uyarıldı insanlar; yani birisinin toplumsal kuralları bir arada yaşama kurallarının bu kadar peşine düşmesi, bu konunun polisliğini yapması, bu konunun jandarmalığını yapması aslında kendisinin o toplum içerisinde bir yer edinme çabasından başka bir şey değil. Dolayısıyla ben böyle görüyorum politik doğruculuğu ve insanlığın başına bir bela olarak görüyorum.

Politik doÄŸruculuk dediÄŸimiz ÅŸey politik iki yüzlülük aslında. Maalesef çocuklarımız bu iki yüzlülüğe alıştırılıyorlar. Onların da bugün ebeveynlerini politik doÄŸruculukla uyardıklarını görüyoruz; iÅŸte “şöyle deme, böyle deme, şöyle isimlendirme, burada bunu söyleme” diye ebeveynlerini uyarıyorlar. Ama ebeveynlerinin de onlara, “O zaman sen de bu iki yüzlülüğe alışma, gerçekten hangi konuda ses çıkarılması gerektiÄŸini hangi konuda susulmaması gerektiÄŸini öğren” demesi gerekiyor.

Aslında dünyada önemli düşünürler, sosyal araÅŸtırmalar yapan insanlar daha 2000’lerin başından beri bütün dünyayı yazdıklarıyla çizdikleriyle uyarmaya baÅŸladılar. Ben, örnekse bir yazar, oyuncu olarak sahneye koyduÄŸum oyunda bundan söz ediyorum. Bu politik doÄŸruculuÄŸun, bir yandan dünyadaki bütün bu zulme geçit verirken bir yandan iç soÄŸutmasının, vicdan rahatlatmasının, “bakın ben ne kadar demokratım” derken bir yandan bütün bu mezalimi yaratan sistemin içinde güle oynaya bayıla bayıla yaÅŸamaya devam edip iÅŸini kaybetmemek için ses çıkarmamanın, orada uygun olmadığı için ses çıkarmamanın aslında nasıl riyakarca bir ÅŸey olduÄŸundan söz ediyorum. O zaman bırakalım bu kibarcık halleri, bırakalım bu demokrat, demokratımsı halleri gerçekten ses çıkarılması gereken konuda korkmadan ses çıkaralım.

AA

YORUMLAR

s

En az 10 karakter gerekli

Sıradaki haber:

YKS maratonunda ikinci ve üçüncü oturum bugün

HIZLI YORUM YAP



Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.