07 Mayıs 2024 itibariyle Covid-19 ile mücadelede aşılanan sayısı kişiye ulaştı.

1xbetbetpasmariobet
a
en iyi rulet siteleri

Türkiye yönünü ne tarafa dönecek?

Bugün Türkiye’nin önünde önemli seçenekler duruyor. Batı'ya sırtını dönerek Orta Doğu'ya geri dönebilir, bu sefer liderlik etmek yerine başkalarının belirlediği bir yönü takip edebilir.

OrtadoÄŸu’nun modern tarihi Napolyon’un 1798’de Mısır’ı iÅŸgal etmesiyle baÅŸlar. Napolyon komutasındaki bir Fransız seferi kuvveti Mısır’ı iÅŸgal etti ve Amiral Horatio Nelson komutasındaki Kraliyet Donanması tarafından ayrılmaya zorlanana kadar orada kaldı. Bu, Osmanlı Ä°mparatorluÄŸu’nun kalbine Batı’dan yapılan ilk saldırıydı.

Napolyon’un geliÅŸi ve daha da önemlisi ayrılışı, iki önemli gerçeÄŸi ortaya koydu: birincisi, bir Batı kuvvetinin ciddi zorluklarla karşılaÅŸmadan Osmanlı’nın kalbi sayılabilecek bölgelerden birini iÅŸgal edebileceÄŸi ve ikincisi, onları sadece baÅŸka bir Batı kuvvetin çıkarabileceÄŸi. Bu olay, Orta DoÄŸu’nun geleceÄŸinin bölge dışı devletlerin rekabetleri tarafından ÅŸekilleneceÄŸi bir dönemi baÅŸlattı. Bu rekabetler birkaç aÅŸamadan geçti: müdahale, hâkimiyet ve son aÅŸamada isteksiz ayrılık. Zaman zaman dramdaki aktörler deÄŸiÅŸti ve senaryo deÄŸiÅŸti, ancak temel gerçek aynı kaldı. Bu dramada Orta DoÄŸu’yu domine eden rekabetin son perdesinde, Sovyetler BirliÄŸi ve Amerika BirleÅŸik Devletleri gibi iki dış süper güç yer aldı. Napolyon ve Nelson tarafından açılan Orta DoÄŸu tarihindeki dönem, Bush ve Gorbaçev tarafından kapatıldı.

Kuveyt’in Saddam Hüseyin tarafından iÅŸgal edilmesiyle baÅŸlayan 1990-91 krizinde, her iki süper güç de geleneksel olarak kendisine biçilen imparatorluk rolünü oynamadı; biri yapamadığı için, diÄŸeri istemediÄŸi için. Orta DoÄŸu iÅŸlerinde bir zamanlar büyük bir güç olan Moskova, Saddam Hüseyin’i ne engelleyebildi ne de kurtarabildi. Washington ise savaÅŸ hedeflerini gerçekleÅŸtirdi. Sovyetler BirliÄŸi var olduÄŸu ve SoÄŸuk SavaÅŸ dış politikanın ana teması olduÄŸu sürece, Amerikan varlığı Orta DoÄŸu’da küresel bir stratejinin parçasıydı.

Fakat Sovyetler BirliÄŸi’nin dağılması baÅŸka önemli bir sonuç ortaya çıkardı: Kafkasya ve Orta Asya’da sekiz yeni bağımsız egemen devletin ortaya çıkması. Tüm bu ülkeler, kültür, dil ve tarih açısından onlarca baÄŸla Orta DoÄŸu’nun bir parçasıydı. Türk devletlerinin ortaya çıkması, Ä°ngiliz ve Fransız imparatorluklarının dağılmasından sonra ortaya çıkan Arap dünyası gibi, önümüzdeki on yıllarda giderek daha önemli hale gelecek ve Orta DoÄŸu üzerinde önemli etkileri olacak. Ancak ÅŸu anda Rusya oyundan çıktı ve önümüzdeki birkaç yıl boyunca muhtemelen öyle kalacak. Amerika dönmeye isteksiz. Dış güçler bölgeye stratejik ve ekonomik olarak ilgi duyuyor; zaman zaman Orta DoÄŸu meselelerine müdahale edebilir ve hatta onların seyrini etkileyebilirler.

Orta DoÄŸu’dakilerin birçoÄŸu, emperyal güçlerin ayrılmasıyla ortaya çıkan yeni duruma uyum saÄŸlamakta zorluk yaşıyor. Yaklaşık 200 yıldır ilk kez, Orta DoÄŸu’nun yöneticileri ve halkı kendi sorumluluklarını kabul etmek, kendi hatalarını yapmak ve sonuçları kabul etmek zorunda kalıyor. Bu koÅŸullarda, Orta DoÄŸuluların hala gerçek sorumluluÄŸun ve kararların baÅŸka bir yerde olduÄŸunu varsaymaya devam etmeleri doÄŸaldır. En basit haliyle, bu inanç, düşmanları olarak gördükleri Ä°srail’e ve daha genel olarak Yahudilere, Amerika’ya ve daha genel olarak Batı’ya karşı yönlendirilen garip komplo teorilerine yol açmakta. Kısaca dış güçlere!

Bazıları, kararları alıp uygulama kapasitesine sahip olan sadece dış güçlerin olduÄŸuna inanarak, dış müdahaleye kadar giden bir adım atmakta. Bu düşünce tarzının bir süre daha devam etmesi; destek ve hatta müdahale için Amerika BirleÅŸik Devletleri’ne, Rusya’ya ve hatta Avrupa BirliÄŸi’ne baÅŸvuruların yapılması da muhtemel. Batı’yı ve özellikle Amerika BirleÅŸik Devletleri’ni Orta DoÄŸu üzerinde “emperyalist tasarılar” ile suçlayanlar geçmiÅŸin gölgelerine karşı savaşıyorlar. Ancak baÅŸka bir suçlama da kültürel nüfuzdur. Batı kültürünün meydan okuması Orta DoÄŸu tartışmasının neredeyse iki yüzyıldır ana teması olmuÅŸtur. Amerikan popüler kültürü, bu meydan okumayı en son ve en yaygın ÅŸekliyle sunmaktadır. Orta DoÄŸu hükümdarları, liderleri ve düşünürleri bu meydan okumaya çeÅŸitli yanıtlar sunmuÅŸ ve şüphesiz ki sunmaya devam edecektir: taklit etmek, benimsemek, adapte etmek, içselleÅŸtirmek, ÅŸikâyet etmek, kınamak veya reddetmek.

1798’de Napolyon geldiÄŸinde Orta DoÄŸu’da sadece iki bağımsız devlet vardı: Türkiye ve Ä°ran. Her ikisi de mevcut ÅŸekillerinde devrimle kurulmuÅŸ rejimlere sahiptir – seküler Türkiye Cumhuriyeti ve teokratik Ä°ran Cumhuriyeti. Her ikisi de kurucularının ardından Kemalizm ve Humeynicilik olarak adlandırılabilecek devrimci ideolojilerden ilham almıştır. Ve bugün her iki ideoloji de, çok farklı ÅŸekillerde olsa da, saldırı altındadır. Bugün, Orta DoÄŸulu insanların giderek artan bir ÅŸekilde düşüncelerini veya baÄŸlılıklarını liberal demokrasi ve Ä°slami fundamentalizm gibi bu iki ideolojiden birine yönlendirdikleri görülmektedir.

Bu mücadelede, fundamentalizm birkaç avantaja sahiptir. Bir Müslüman ülkede geniÅŸ halk kitlelerine hitap eden, tanıdık ve anlaşılır bir dil kullanır. Ekonomik yoksunluk, sosyal kopukluk ve siyasi baskı döneminde, birçok kiÅŸi bu kötülüklerin yabancı düzenlemelerin sonucu olduÄŸuna ve çözümün Ä°slam’ın orijinal, otantik yoluna dönüş olduÄŸuna inanmaya hazırdır.

Demokrasi savunucuları ise aksine, birçok kişi için tanıdık olmayan ve anlaşılmaz bir program ve dil sunar. Ayrıca, demokrasinin adı ve onun işlediği parti ve parlamentoların adları, bu isimleri son zamanlarda kullanan beceriksiz rejimler tarafından birçok Müslümanın gözünde lekelendi. Ancak, bazı şeyler değişiyor. Fundamentalistlerin güçlü olduğu ülkelerde ve daha da fazlasında yönetimde oldukları ülkelerde, Müslümanlar etik bir din ve yaşam tarzı olarak İslam ile acımasız bir siyasi ideoloji olan fundamentalizm arasında ayrım yapmayı öğreniyorlar.

Ortadoğu’daki demokrasi ile fundamentalizm arasındaki mücadelede demokratlar çok ciddi bir dezavantaja sahiptir. Demokratlar olarak, fundamentalistlere propaganda yapma ve yarışma fırsatı tanımak zorundalar. Bu görevi yerine getiremezlerse, kendi demokratik inançlarının özünü ihlal etmiş olurlar. Paradoksal bir şekilde, bazen Batılıların Batı değerleri ve özgürlüğü pahasına bile olsa demokratik özgürlüğe olan endişesi, laiklerin bu sorunu geleneksel yoldan çözmelerine engel olur.

Fundamentalistler böyle bir engel altında deÄŸiller. Onlar için seçimi kazanmak, güce giden birkaç olası yoldan biridir ve geri dönüşü olmayan tek yönlü bir yoldur. Fundamentalistler, evde konuÅŸurken demokratik seçime herhangi bir baÄŸlılık bile dile getirmezler ve iktidara geldikten sonra geldikleri yol üzerinden ayrılmaya hiçbir ÅŸekilde razı olmayacaklarını açıkça belirtirler. Aksine, Tanrı’nın kanununa aykırı olan unsurları ve fikirleri kökten yok etmek ve bu kanunu uygulamayı kutsal bir görev olarak görürler. Onlara göre demokrasi istediÄŸin durakta inip istediÄŸin durakta bineceÄŸin tramvay gibidir. Ya da amaca giden her yol mubahtır.

Bazıları rakip aşırılıklar arasında olası bir uzlaÅŸmadan bahseder. Ancak henüz böyle bir uzlaÅŸmanın iÅŸaretleri pek yoktur ve ÅŸu anda böyle bir uzlaÅŸmanın ortaya çıkması muhtemel görünmemektedir. Yakın zamana kadar, böyle bir uzlaÅŸmanın ortaya çıkma olasılığı en iyi Türkiye’de görünüyordu; çünkü nüfusun çoÄŸunluÄŸu mütedeyyin Müslüman olan, zorluklar ve geri dönüşlerle de olsa yarım yüzyıl boyunca parlamentarizmle iÅŸleyen bir ülke. Türkiye, böyle bir demokrasiyi kurup sürdüren ilk Müslüman ülke oldu; aynı zamanda açıkça Ä°slami bir parti liderinin seçim ve anayasal yollarla cumhurbaÅŸkanı olduÄŸu ilk ülke oldu. Ancak, onun liderlik ettiÄŸi parti sadece Ä°slami deÄŸil; birçok taraftarı için fundamentalisttir. Bazı Arap ülkelerindeki en aşırı fundamentalist unsurlarla ittifak halindedir.

Bu geliÅŸmeler tarafından tetiklenen alarm, politik, ekonomik ve kültürel alanlarda yayılan fundamentalist faaliyetlerin raporlarıyla daha da artmaktadır ve daha da tehlikeli olanı, büyük miktarda silah edinilmesidir. Fundamentalistlerin seküler unsurlar ile bir hesaplaÅŸmaya hazırlanması, Türkiye’nin baÅŸka bir Cezayir veya daha inandırıcı bir ÅŸekilde baÅŸka bir Ä°ran haline gelebileceÄŸi korkusu yaygın bir ÅŸekilde ifade edilmektedir. Bu gerçekleÅŸirse, sorun kesinlikle hızla yayılacaktır, hem kuzeyde eski Sovyet Türk devletlerine hem de güneyde eski Osmanlı Arap devletlerine. Ancak bu olası deÄŸildir. Türkler, Ä°ran dışında tüm Müslüman komÅŸularının aksine, bağımsızlık konusunda uzun süre deneyime sahiptir. Ayrıca demokratik deÄŸiÅŸim konusunda benzersiz bir deneyime sahiptirler. Türk siyasi sınıfının 2000’lerin sıkıntıları arasında kaybettiÄŸi yetenek ve istikrarı yeniden kazanacağı umulabilir. Türkler, Orta DoÄŸu’da sık sık liderlik etmiÅŸlerdir; Osmanlılar döneminde Ä°slam imparatorluÄŸunda, Kemal Atatürk döneminde milliyetçi kurtuluÅŸta, onun halefleri yine yol göstereceklerdir.

Her iki durumda da, Türkiye’de ne olursa olsun, bölge genelinde büyük ve önemli etkilere sahip olacaktır. Fundamentalist bir Türkiye, bir süre Ä°ran ile iyi iliÅŸkileri sürdürebilir, ancak bölgenin tarihî desenleri er ya da geç yeniden ortaya çıkacaktır. Ä°slami bir Türkiye ve Ä°slami bir Ä°ran, bu sefer yüzyıllar önce olduÄŸu gibi liderlik için rakip olarak karşı karşıya gelecektir, seçim bu sefer inancın Sünni ve Åžii versiyonları arasında yapılacaktır.

Demokrasi ile militan fundamentalizm arasındaki mücadele sadece Ä°slam dünyasıyla sınırlı deÄŸildir. Ä°srail’de de giderek daha önemli hale gelmektedir. Din, her zaman Ä°srail yaÅŸamında önemli bir rol oynamıştır. Sonuçta, Yahudi kimliÄŸinin ve dolayısıyla Ä°srail’in devlet olmasının temel unsurudur. Bununla birlikte, demokrasi hayatta kalmış ve hatta geliÅŸmiÅŸtir. Ä°srail, çoÄŸunlukla Batı dünyasının bir parçası olmuÅŸ ve demokrasisi çoÄŸunlukla Batı uluslararası ortamında doÄŸal olarak iÅŸlemiÅŸtir.

Belki de Orta DoÄŸu’yu tehdit eden en büyük tehlike, devletlerarası savaÅŸlar deÄŸil, devletler içindeki savaÅŸlardır. Lübnan’daki iç savaÅŸ en açık örnektir. Bir süre boyunca, Lübnan açık bir demokrasi olarak sorunsuz bir ÅŸekilde iÅŸledi – hatta tüm Arap dünyasında tek olandı. Bununla birlikte, bu demokrasi, bölge dışı ve bölge içi güçlerin önce siyasi sonra askeri müdahalesi sonucunda hayatta kalamadı.

SoÄŸuk Savaş’ın sona ermesiyle, dış dünya için Orta DoÄŸu’daki en önemli tek unsur petrol oldu. Fakat zamanla, petrolü kullanışlı ve sonra gerekli kılan bilim ve teknolojinin ilerlemesi, daha açık, daha ucuz ve daha eriÅŸilebilir enerji kaynaklarıyla deÄŸiÅŸtirecektir. Bununla birlikte, ÅŸu anda petrol hala en önemli, hatta bazıları için tek önemli kaynaktır. Petrol üreten ülkeler de, döviz kazançlarının çoÄŸunu veya tamamını saÄŸlamaktadır. Ancak gelecekte, petrol üreten ülkeler iki krizle karşılaÅŸacak; birincisi tükenme, ikincisi ise yerini baÅŸka bir enerji kaynağına bırakma krizidir. Irak, Suudi Arabistan ve Kafkasya ile Orta Asya cumhuriyetleri gibi birkaç ülke hala büyük kullanılmamış kaynaklara sahiptir. Geri kalanlar, özellikle Ä°ran, daha az avantajlı durumdadır. 21. yüzyılın ilk yarısında, ana kaynakları haline gelen petrolden yoksun kalacaklar.

Ancak petrolden daha büyük bir sorun gelecekte (çünkü bu sadece bazı deÄŸil, bölgenin tüm devletlerini etkileyen bir sorundur) su olacaktır. Orta DoÄŸu’nun tarımı artık insanlarını beslemek için yeterli deÄŸildir ve bu fark daha da kötüleÅŸecektir. Hızla büyüyen bir nüfusu besleme ihtiyacı sürekli olarak daha fazla gıda gerektirir. Burada petrolle olduÄŸundan daha fazla, çatışma ve iÅŸbirliÄŸi arasında bir seçenek vardır. Bölgede yeterli suya sahip tek ülke olan Türkiye, zaman zaman boru hatları veya deniz yoluyla su ihraç etme teklifinde bulunmuÅŸtur. Bu tür projeler, bu boru hatlarının geçeceÄŸi ülkeler arasındaki çatışma ve güvensizlik nedeniyle gerçekleÅŸmemiÅŸtir. Barışçıl bir Orta DoÄŸu’da, bölgesel iÅŸbirliÄŸi yapısına sahip olarak bu projeler canlandırılabilir. Daha da önemlisi, ülkeler tuzdan arındırma projelerinde iÅŸbirliÄŸi yapabilirler. En azından ÅŸu anda bölgenin su sorunlarına tek çözüm budur.

Orta DoÄŸu’daki nüfus patlaması baÅŸka önemli bir olgu olan göçü üretiyor. Avrupa, nispeten yüksek bir yaÅŸam standardına ve düşük bir doÄŸum oranına sahiptir. Öte yandan, Orta DoÄŸu’nun düşük bir yaÅŸam standardı ve yüksek bir doÄŸum oranı vardır. Modern seyahat ve siyasi rahatlama, Avrupa’nın çeÅŸitli ülkelerine ulaÅŸmayı ve girmeyi daha kolay hale getirmiÅŸtir. Zaten göç, özellikle Türkiye’den Avrupa’ya olan göç, bu ülkelerde birçok kiÅŸi tarafından önemli bir sorun olarak görülmektedir. Birkaç istisna dışında, bölgenin ekonomik yapısı kötü durumdadır. Verimlilik dramatik bir ÅŸekilde düşmekte, yeni iÅŸlerin yaratılması durmakta ve iÅŸsizlik oranları en yüksek seviyededir. Yoksullar daha fazla fakir hale geliyor. Felaketten kaçınmak için büyük ekonomik geliÅŸme gerekecektir ve bunun da Orta DoÄŸu’yu hem Batı hem de DoÄŸu’nun geliÅŸmiÅŸ ülkeleriyle uyumlu hale getirmek için gereken sosyal, kültürel ve bilimsel deÄŸiÅŸiklikleri gerektireceÄŸi varsayılacaktır.

Demokrasi ile fundamentalizm arasındaki rekabet, dışa ve içe modernleşme arasındaki başka bir seçimi etkileyecektir. Dışa modernleşme, Batı bilimi ve sanayisi tarafından sağlanan cihazları, kolaylıkları ve konforları kabul etmek anlamına gelirken, zararlı olarak görülen Batı değerlerini reddetmek demektir. Ne yazık ki, bu genellikle bu cihazları ve kolaylıkları üreten bilimi ve bu bilimi mümkün kılan yaşam tarzını da reddetmek anlamına gelir. Birisi şunu söyleyebilir: Dışa modernleşme bir silah satın almak ve ateşlemek anlamına gelir. İçe modernleşme ise bir silah üretmeyi ve sonunda tasarlamayı öğrenmek demektir. Ancak bu, bilimin elli yıllık ders kitaplarından öğretildiği bazı ülkelerde olası değildir. Modern dünyaya ayak uydurmak, modern teknolojiyi ödünç almak veya satın almak anlamına gelmez. Bu, o teknolojinin yaratıldığı sürece dâhil olmayı, yani zihinsel devrimi, ekonomik, sosyal ve sonunda politik dönüşümü yaşamayı gerektirir.

Orta DoÄŸu’yu dönüştürmeye yardımcı olabilecek üç unsur vardır: Türkiye, Ä°srail ve Kadınlar: birincisi önceden uzak duran, ikincisi önceden dışlanan, üçüncüsü ise önceden baskı altında olan. Bunlardan en önemlisi kadınlardır. Ä°zin verilirse, Orta DoÄŸu’yu maddi geliÅŸme, bilimsel ilerleme ve sosyo-politik özgürleÅŸmenin yeni bir çaÄŸa getirmede önemli bir rol oynayacaklardır. Orta DoÄŸu’nun insanları arasında, kadınlar sosyal ve siyasi özgürlükte en güçlü çıkarları olan gruptur. Zaten en cesur ve etkili savunucuları arasındadırlar; belki de kurtuluÅŸu onlar getirecektir. Dünyanın bazı bölgelerinde olduÄŸu gibi, bazı kadınlar cinsiyetlerinin aÅŸağı görülmesini savunur ve hatta överler. DiÄŸerleri ise hiçbir ÅŸeyden haberdar olmadıkları için boyun eÄŸerler. Ancak özgürlük ve eÅŸitlik fikirlerine dokunan ve dış etkileÅŸim ve örneklemeye giderek daha açık olan giderek artan sayıda kadın, buna karşı isyan edecektir. Müslüman ülkeler, nüfusun yarısının yeteneklerini ve enerjilerini kendilerinden mahrum bıraktıkça, geliÅŸmiÅŸ dünya ile aynı hızda tutunmayı umut bile edemezler ve diÄŸer yarısının doÄŸasını eÄŸitimsiz ve ezilmiÅŸ annelere emanet ederler.

Bugün Türkiye’nin önünde önemli seçenekler duruyor. Batı’ya sırtını dönerek Orta DoÄŸu’ya geri dönebilir, bu sefer liderlik etmek yerine baÅŸkalarının belirlediÄŸi bir yönü takip edebilir. Ya da Batı ile baÄŸlarını sıkılaÅŸtırabilir ve Orta DoÄŸu’ya sırtını dönebilir. Her iki durumda da, Türkiye bölgede büyüyen bir rol oynayabilir ve muhtemelen oynayacaktır. Türkler, Arap devletlerinden daha fazla siyasi deneyime, daha geliÅŸmiÅŸ bir ekonomiye ve daha dengeli bir topluma sahiptir. Türk örneÄŸi, belki de Türk liderliÄŸi, Arapların seçimlerini etkilemede kritik bir rol oynayabilir. Yakın gelecekte Türkiye’de alınacak kararlar, Türk etkisinin hangi yöne iÅŸaret edeceÄŸini belirleyecektir.

Bölgenin ülkeleri arasında barış ve iÅŸbirliÄŸi ile birlikte birçok sorunun çözülmesi ve büyük bir ekonomik geniÅŸlemenin baÅŸlatılması mümkün olabilir. Türkiye önemli bir katkı yapabilir. Ancak bu tür bir iÅŸbirliÄŸi, birçok psikolojik engelin aşılmasını gerektirir – güvensizliÄŸin giderilmesi, geçmiÅŸte yaÅŸananların unutulması, gururun yutulması. Bunların hepsi zor, belki de imkânsızdır. Ancak bu fırsat penceresi sonsuza dek açık kalmayacaktır.

Petrolü ve geçiÅŸ yolları geçmiÅŸte ne kadar önemli olsa da, modern teknoloji ve iletiÅŸim olanakları tarafından eskimiÅŸ olsa bile Orta DoÄŸu, dünyada hala önemli bir yere sahip olacak – üç kıtanın kesiÅŸim noktası, üç dinin merkezi, arzulanan ya da korkulan stratejik bir bölge olacaktır. Er ya da geç, dış güçler için tekrar ilgi odağı olacak – eski güçler canlanırken, yeni güçler ortaya çıkacak. EÄŸer mevcut yolunda devam ederse, bölge, ne Hindistan ve Çin’in kaynaklarına ne de Avrupa ve Amerika’nın teknoloji ve endüstrisine sahip olmayan, uluslararası büyük oyununda, bir oyuncu yerine bir piyon olacaktır.

Antik çaÄŸda, Orta DoÄŸu insan medeniyetinin ve tek tanrılı dinin doÄŸduÄŸu yerdi. Orta ÇaÄŸ’da, uluslararası ve kültürlerarası bir toplumun evi, neredeyse her alanda bilim ve teknoloji, kültür ve sanat alanında yükselen yeniliklerin ve baÅŸarıların kaynağıydı. Büyük ve geniÅŸ imparatorlukların merkeziydi. Onlardan sonuncusu, birçok yönden en büyüğü olan Osmanlı Ä°mparatorluÄŸu idi. On altıncı ve on yedinci yüzyıllarda güçlü bir dünya gücüydü – orduları iki kez Viyana’ya kadar ulaÅŸtı, gemileri Ä°zlanda’ya ve Sumatra’ya kadar yol aldı. Osmanlı sonrası Orta DoÄŸu’da hiçbir büyük güç yok ve siyasi, ekonomik, kültürel ve toplumsal sorunları çözene kadar da olmayacak.

Bölgede süregelen mücadele, kaynakların savaÅŸ politikalarına ve silahlanmaya yönlendirilmesi, dış müdahale ve egemenliÄŸin yeniden oluÅŸmasını olası hale getirecektir. Ancak, baÅŸka bir yol daha var – barış ve ilerlemenin yolu. Ä°kincisi büyük ölçüde ilkine baÄŸlı olacak. Bu, tarafların kendi taleplerinde uzlaÅŸmaya ve diÄŸerlerinin taleplerini hoÅŸgörüyle karşılamaya hazır olmalarını gerektirecek. UzlaÅŸma ve hoÅŸgörü, Orta DoÄŸu’da geçmiÅŸte pek görülmemiÅŸtir, ancak bazı önemli aktörler arasında aralıklı olarak belirtiler olmuÅŸtur. Bölgenin farklı halkları gerçekten yeteneklerini ve kaynaklarını birleÅŸtirirse, Orta DoÄŸu’yu, uzak bir geçmiÅŸte olduÄŸu gibi, insan medeniyetinin önemli bir merkezi haline getirebilirler. Aksi takdirde, onlar ve çocukları karanlık bir gelecekle karşı karşıya kalacaklar.

Her bir ülke ve bölge için, bir dizi alternatif gelecek vardır; bir uçta işbirliği ve barışa, aydınlanmaya ve refaha doğru ilerleme; diğer uçta ise yoksulluk ve cehalet, korku ve şiddet, zulüm ve anarşi, nefret ve özgürlük duygusuyla dönüp duran bir kısır döngü. Bölge halkları ya geçmişin karanlık dehlizlerinde yok olup gidecek ya da geleceğin aydınlık yolunda var olacaktır. Seçim bölge halklarına bağlı olacaktır.

YORUMLAR

s

En az 10 karakter gerekli

Sıradaki haber:

Kiralardaki fiyat artışları nasıl duracak?

HIZLI YORUM YAP



Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.