19 Temmuz 2025 itibariyle Covid-19 ile mücadelede aşılanan sayısı kişiye ulaştı.
Sevgili dostlar; sosyal bir varlık olan insan, tarih boyunca diğer insanlarla bir arada yaşama arzusu ve ihtiyacı içinde olmuştur. Bu manada bir topluluk içinde yaşamanın gereği olarak da zaman içinde farklı yerleşim birimleri oluşturmuştur. İşte köylerimiz de bu yerleşim birimlerinin en küçüğü ve en az değişenidir. Dolayısıyla köy yaşam biçimi en eski ve incelemeye değer yaşama biçimlerinden biri olarak karşımıza çıkar.
Ülkemiz nüfusunun halen büyük bir kısmı kırsal kesimde yani köylerimizde yaşamakta ve bu fedakâr ve çalışkan insanlarımızın kendi geçimlerini sağlamak, ülke kalkınmasına katkıda bulunmak için gösterdikleri iyiniyetli çabalar her türlü takdirin üzerindedir. Böyle gayretli, çalışkan insanlarımızın yaşayışlarını, çabalarını, yaşadıkları yerleri görmenin, onları anlamanın ve anlatmanın çok önemli olduğunu düşünmekteyim.
Coğrafi konumu
Bursa’nın kuzeyinde bulunan Dürdane Köyü, Osmangazi ilçesine bağlı şirin bir köyümüzdür. Bursa-Gemlik karayolu üzerinde ve Bursa il merkezine 16 kilometre uzaklıktadır. Deniz seviyesinden yüksekliği yaklaşık 320 metre olan köy, kuzey yönünde Marmara Denizine (Gemlik Körfezine) yaklaşık 5 kilometrelik bir mesafededir.[i] Dürdane Köyü; 40 derece 20 dakika kuzey paralel dairesi ve 29 derece 5 dakika doğu meridyenleri arasındadır. Gemlik Körfezi ile Bursa Ovasını birbirinden ayıran yüksek bir tepenin Bursa’ya yani güneye bakan yamaçlarında kurulmuştur.[ii]
Komşu köyler
Köyün doğusunda Selçukgazi köyü (3 km), batısında Gündoğdu köyü (5 km), güneyinde Karabalçık köyü (5 km), kuzeyinde Gençali köyü (3 km), kuzeydoğusunda Kurtul köyü (3 km), güneybatısında Ovakça köyü (3 km), kuzeybatısında Kurşunlu köyü (7 km) bulunmaktadır. Komşu köylerle olan ulaşımı köy yolları ile sağlanmakta, Ocakça ve Kurtul köylerine ise Bursa-Gemlik karayoluyla bağlanmaktadır.
93 Harbi sonrası kurulan Kurtul köyü ile uzun yıllar sınır sorunu yaşanmıştır. Nitekim bu sorunun çözümüne ilişkin Cumhuriyet Arşivi’nde iki belge bulunmaktadır. 3 Mayıs 1973 ve 12 Ağustos 1977 tarihli iki belgede konunu devlet tarafından çözümlenmesi istenmiş ve sonunda sınır Dürdane lehine çözümlenmiştir. Kurtul Köyü ile uzun yıllar süren sınır meselesinden dolayı eski dostlukları kalmamış olsa da iki köyün ileride aynı dostluğu kuracağı muhakkaktır. Diğer komşu köylerle ilişkileri oldukça iyi düzeydedir. Ayrıca 1978 yılında köyde öğretmenlik yapan Hüseyin Demirci’nin girişimleriyle Dürdane Köyü, Bilecik, Pazaryeri, Dereköy ile kardeş köy ilan edilmiştir. İki köy halkı arasında sıkı dostluklar kurulmuş ve bu karşılıklı dostluk aradaki uzaklığa rağmen bugün de ilk günkü heyecan ve samimiyetiyle devam etmektedir.
Köyün kuruluşu
Köyün tam olarak ne zaman kurulduğu bilinmemekle birlikte 14. yüzyılın ilk yarısında kurulduğu sanılmaktadır. Köyün, Bursa’nın fethi sırasında Yörük obaları tarafından kurulduğu düşünülmektedir. Köyle ilgili en eski belge 1423 tarihli Orhan Gazi vakfiyesidir. Bu vakfiyeye göre, Orhan Gazi Vakfı’nın mütevellisi olan Şeyh Çerağ Bey bin Ahi Bayezid[iii], Sultan II. Murad’ın da iznini alarak, vakfın gelirleriyle Dürdane köyünü 52 bin akçaya satın alarak vakfa katmıştır. Köyün yer aldığı en eski sayım belgesi ise 1455 tarihli tahrir defteridir. Bu deftere göre, köy önceleri tımar arazi ve Sultan II. Murad’ın eşi Şahzade Hatun’un mülkü iken Orhan Gazi Vakfı için satın alınıp vakfa katılmıştır.[iv]
Bursa’nın 1326’da Osmanlılar tarafından fethedilmesiyle birlikte Türkler Bursa ve havalisine yayılmaya ve yerleşmeye başlamıştır. Bölgede yaşayan Bizans ahalisinin çoğu İstanbul’a kaçmış olduğundan boşalan yerlere Osmanlı Türkleri yerleşmiştir. Fakat bu yerleşme alelade bir yerleşme değildir. İşte bu yerleşme hareketleri sırasında bizzat padişah (Orhan Gazi) tarafından üç yörük ailesi bugünkü köyün bulunduğu yere yerleştirilmiş ve hemen bu yerleşim yerine bir cami ve hamam inşa ettirmiştir. Köyün kurulduğu yerin çevresinde Bizans köyleri bulunduğu için ve bu havalide kurulan ilk Müslüman Türk köyü olduğundan padişah köye inci tanesi anlamında “Dürdane” adını vermiştir. (Dür: Arapça inci demektir).
Köyün kuruluşu çok eski dönemlere kadar gittiği için, köyün kurucu aileleri belirlenememiş olmakla beraber, belgeler incelendiğinde, lakaplardan çok sayıda ailenin soyu izlenebilmektedir. Mesela özellikle 19. yüzyıldaki sayımlarda adı geçen ailelerin lakapları (Kavaslar, Battallar, Pehlivanlar, Kibarlar, Mollalar, Kostaklar, İnceoğulları, Kacabıyıkoğulları gibi) halen bugüne kadar varlığını korumaktadır. Belgelere göre benim soyum İnceoğulları’ndan gelmektedir. Ancak 1934’te soyadı kanunu çıkınca ailenin üç erkek çocuğu farklı soyadları almıştır. Büyük dedem (Halil Ağa) “Yeşilbursa”, diğer kardeşi “İnce”, öteki kardeşi de “Yarım” soyadını almıştır.
Köyün adı nereden geliyor?
Köyün adı bir rivayete göre, yukarıda da ifade edildiği gibi, “inci tanesi” anlamına gelmektedir. Diğer bir rivayete göre, “dur-dinle” den geldiği söylenmektedir. Başka bir rivayete göre ise “dur-dana” dan gelmiştir. Rivayete göre danasını kaçıran bir Yörük, “dur dana” “dur dana” diyerek dananın peşinden gitmiş. Dana, bugün köyün içinde olan ve adına “Çukurçeşme” denilen su yatağında durmuş. Dananın durduğu yere yerleşen bu Yörük ailesinin kurduğu yerleşim yerine zamanla “Durdana/Dürdane” denilmiştir.[v]
Belgelere Göre Dürdane Köyü
Dürdane köyü, Sultan I. Murad döneminde kesin olarak var olduğu ve miri arazi olarak tımar sistemine göre idare edildiği belgelerden anlaşılmaktadır. Daha sonra Sultan II. Murad’ın eşi Şahzade Hatun’a mülk olarak verilmiştir. 1423 yılında ise 52 bin akçaya satın alınarak Orhan Gazi Vakfı’na dâhil edilmiştir.[vi] Vakfın parasıyla köyde bir cami ve bir de hamam yapılmıştır. Belgelerde Orhan Gazi Camii olarak anılan bu caminin 18. yüzyıldan itibaren imamlarına dair kayıtlar bulunmaktadır.[vii] Orhan Gazi’nin yaptırdığı söylenen köy camii 1937’de yıkılmıştır. Köylülerin anlattığına göre camide iki adet altın şamdan varmış. Şamdanlar camide hasar meydana geldiği zaman kullanılmak üzere Orhan Gazi tarafından koydurulmuş. Fakat bu şamdanlar Yunan işgali sırasında çalınmıştır.
1455 tarihli belgede köyde sadece 10 hane vardı. Ancak bu sayı 1521 yılında 4 haneye düşmüştür. Bunun sebebi bilinmemekle birlikte 1573 yılında köydeki hane sayısı 27’ye yükselmiştir. 1830 yılında yapılan ilk nüfus sayımına göre Dürdane köyünün 59 haneden oluştuğu ve 147 nüfusa sahip olduğu görülmektedir. 1838 yılında ise 67 hane ve 166 nüfusa sahip olduğu bilinmektedir.[viii]
1844 tarihli Temettuat defterine göre köyde toplam 64 hane yaşadığı anlaşılmaktadır. O yıl köyün tahmini toplam geliri 61.621 kuruş iken, ödenen toplam vergi miktarı da 7.933 kuruştur. Hane başına ödenen vergi miktarı 122 kuruş iken, hane başına tahmini gelir ise 948 kuruştur. Bu tarihte köyün, diğer Bursa köylerine göre zengin, Rum köylerine göre ise daha fakir olduğu görülmektedir.[ix]
Çanakkale Şehitleri
Sözlü kaynaklara göre, I. Dünya Savaşı sırasında köyden yaklaşık 100 kişinin askere gittiği, ancak çok azının geri döndüğü söylenmektedir. Fakat Genelkurmay Başkanlığı’nın yayınladığı listelerde bu şehitlerimizden sadece üçünün adı geçmektedir. Çekirge Taburu’na kayıtlı bulunan er Hüseyin oğlu Halil (15 Nisan 1915), er Ahmet oğlu (Kostak) Hüseyin (12 Nisan 1915), er Mehmet oğlu (Seydi) İsmail (12 Nisan 1915) Arıburnu Muharebesi’nde şehit düşmüştür. Mehmet oğlu İsmail annemin dedesidir. Yine dedemin amcası Mahmut dede Yemen’e gitmiş fakat dönmemiştir.
İşgal günlerinde Dürdane Köyü
8 Temmuz 1920’de Bursa ile Dürdane Köyü de Yunanlılar tarafından işgal edilmiştir. İki yıldan fazla süren işgal sırasında köy halkı gerek Yunan askerleri gerek Rum ve Ermeni çeteleri tarafından zulüm görmüş, köy ise kısmen yakılmış ve tahrip edilmiştir.
Resmi raporlara göre Yunan askerleri ve çeteler, köy halkını sürekli tehdit ederek para ve değerli eşya almaya çalışmıştır. Nitekim 20 Mayıs 1921 Cuma günü öğle namazı vakti köye 5 silahlı işgal askeri gelip, “silah arayacağız” diye köy halkını camide toplamış ve 500 lira verdikleri takdirde serbest bırakacaklarını söylemişlerdir. Ancak daha sonra 150 lira karşılında camideki halkı serbest bırakmışlardır.[x]
12-13 Temmuz 1921 tarihinde köye gelen bir Ermeni çetesi, köy halkından tehdit ederek zorla 300 lira alıp gitmiştir. 15 Temmuz 1921 Cuma günü ise aynı şahısların da içinde bulunduğu 40 kadar kişi, köyü kuşatarak halktan 1000 lira para istemiştir. Valilik kayıtlarına göre işgal yıllarında Dürdane Köyü yaklaşık 143.842 lira menkul ve 57.115 lira da gayrimenkul olarak zarar görmüştür. Köyde toplam maddi zarar ise 200.957 liradır. Nihayet 11 Eylül 1922’de Bursa ile Dürdane Köyü de Yunan işgal ve zulmünden kurtulmuştur.[xi]
İşgal sırasında Yunanlılar tarafından 2 kişi şehit edilmiş, 4 kişi de yaralanmıştır. Ayrıca 6 kişi de dövülüp işkence görmüştür. Şehit edilen Hacı Ahmet oğlu Emin (yaşı 45) Yunan askerleri tarafından 1922 yılı Ağustos ayında Bursa’da otomobille ezilerek şehit edilmiştir. Şehit edilen diğer kişi İnsioğlu Hüseyin (yaşı 63) ise Yunan askerleri tarafından 1922 yılı Eylül ayında köyde silahla vurularak şehit edilmiştir. Yunan işgali sırasında Mustafa kızı Hatice (yaşı 30) bıçakla, Abdullah kızı Sıdıka (yaşı 65), Hasan oğlu Mustafa (yaşı 48 ve Hüseyin oğlu Hüseyin (yaşı 61) ise kurşunla yaralanmıştır.[xii]
Sevgili dostlar affınıza sığınarak ailemin Bursa’nın işgal ve kurtuluş yıllarında yaşanan olaylar sırasındaki duruşundan kısaca bahsetmek istiyorum. Mensubu olmaktan gurur duyduğum Buzcular ve İnceoğulları aileleri başından beri Millî Mücadele’nin yanında olmuştur. Ülkenin ve Bursa’nın kurtuluşu için mücadele etmişlerdir.
Şehir merkezinde yaşayan Buzcular ailesi bütün maddi imkânlarını Bursa’nın kurtuluşu için seferber etmiştir. Dürdane Köyü’nde yaşayan İnceoğulları (nam-ı diğer Kavaslar) ailesinin büyüğü ve işgal yıllarında köyün muhtarı olan ve Kavas Halil olarak anılan Halil Ağa (ki askerlik vazifesi sırasında Deli Halit Paşa’nın Kavas’lığını yapmış) Yunan işgaline karşı köyün korunmasında oldukça mücadele etmiş biri. Yunan Ordusu Mudanya istikametine doğru geri çekilirken Dürdane-Filadar (Gündoğdu) yolunu kullandığı sırada Yunan birliklerine zayiat verdirdiği gibi köyün yakılmasını da engellemiş; ancak kendi konağını yanmaktan kurtaramamıştır. Köyün muhtarı olduğu için 15 yaşındaki küçük oğlu Mahmut (ki Cumhuriyetin yetiştirdiği ilk öğretmenlerdendi) Yunanlılar tarafından rehin alınmış ve Kestel tarafında çalışma kampına gönderilmiştir. Ancak kısa süre sonra kamptan kaçmış, uzun ve zorlu bir yürüyüşten sonra köyüne geri dönebilmiştir. Bana gelince, efendim benim doğum tarihim 11 Eylül, yani Bursa’nın kurtuluş günü. Bu nedenle göbek adım Kurtuluş, gayri resmi adım Mustafa Kemal, resmi adım ise Behçet Kemal.
Yerleşim planı ve konutlar
Köyün yerleşim planına baktığımızda evlerin toplu bir biçimde dizildiklerini görürüz. Bu özelliği ile toplu köy tipine girmektedir. Asında bunun sebebi köyün kurulduğu yerin topografik özelliğinden kaynaklanmaktadır. Köy bir tepenin güney yamacına kurulmuştur. Evler tepenin eteklerinden güney yönünde aşağı doğru dizilmiştir. Yeni yapılar daha çok doğu ve batı yönünde yapılmakla birlikte köy güney yönünde de genişlemesini sürdürmektedir.
Köyün tarihi çok eskilere dayanmakla birlikte bugüne kadar gelebilen eski yapıları (köy evlerini) görmek artık pek mümkün değildir. Kurtuluş Savaşı sırasında Yunanlıların kaçarken köyün büyük bir bölümünü yakmış olmalarının yanı sıra ahşap evlerin zamana yenik düşmeleridir. Köyde birkaç ev dışında hemen hemen dolma kerpiç ile yapılan eski ev kalmamıştır. Günümüzde daha çok betonarme evler yaygın durumdadır. Ancak bunların planlı ve estetik olduğu pek söylenemez. Evler genellikle bahçesizdir. Sokak kenarlarına yan yana dizilmiş vaziyettedirler.
Ulaşım
1962 yılında trafiğe açılan bugünkü Bursa-Yalova-İstanbul karayolu köyün il merkezi ve Gemlik ilçesi ile olan ulaşımını oldukça kolaylaştırmıştır. Daha önceleri eski Yalova yolu üzerinden sağlanan ulaşım oldukça zahmetli olduğu gibi köylünün ürününü değerlendirmesini de zorlaştırmıştır. Ürünlerini yük hayvanlarıyla Bursa pazarlarına ulaştırma için büyük zorluklar yaşamışlardır. Yeni yol yapımı arazi yönünden köyü olumsuz yönde etkilemiş olsa da “kalkınmanın ilk şartının ulaşım olduğunu” bilen köy halkı tarafından anlayışla karşılanmıştır. Bugün köyde modern modern ulaşım araçları kullanılmaktadır. Bugün gerek yolcu taşımacılığında gerekse köyde yetiştirilen ürünlerin ulusal ve uluslararası pazarlara erişimi konusunda hiçbir sorun yaşanmamaktadır.
Günümüzde pek sorun olmasa da uzun yıllar hem Bursa hem de Gemlik yönünden gelen araçların kış aylarında iniş ve çıkışlarda Dürdane Köyü mevkiinde zorlanması sebebiyle şoförler arasında “Dürdane Rampası” olarak anılmasına neden olmuş ve özellikle de kamyon şoförlerin gözünde adeta bir nevi küçük Bolu Dağı imgesi yaratmıştır.
İklim
Köy, Marmara İklimi etki alanı içerisindedir. Yazları sıcak ve kurak, kışları ise ılık ve yağışlı geçmektedir. Sıcaklık yazın 30-35 dereceye kadar çıkmakta, kışın ise zaman zaman sıfır derecenin altına düşmektedir. Kış aylarında yağan bol kara karşılık, ilkbahar ve sonbahar aylarında da yeterli yağış almaktadır.
Bursa’da hâkim rüzgâr yönü kuzey sektörlü (poyraz ve Karayel) ile güney sektörlü (Lodos, Keşişleme) rüzgârlardır. En hızlı esen rüzgâr yönü ise güney sektörlü rüzgârlardır yani biz Bursalıların çok yakinen bildiği lodos rüzgârıdır. Dürdane Köyü de bu rüzgârlardan etkilenmekle birlikte, kurulduğu yer itibariyle kuzey rüzgârlarına kısmen kapalı ancak güney rüzgârlarına (özellikle Lodos’a karşı) açık vaziyettedir. Köy, sırtını kuzeyindeki yamaçlara dayamış, yüzünü güneye (Uludağ yönüne) dönmüştür. Dolayısıyla kuzey rüzgârlarından korunurken, güney rüzgârlarına açık hale gelmektedir. Ancak yüzünü güneye dönmüş olmanın avantajını da yaşamaktadır. Çünkü kışın bile bol güneş almakta ve yakıttan tasarruf sağlamaktadır. Ayrıca yüksekçe bir yamacın eteğinde kurulmuş olması da yaz aylarında serin, rahat, hoş bir iklimin yaşanmasını sağlamaktadır. Verimli toprakları, temiz havası, zengin kültürü ile şehrin gürültüsünden uzak, sakin bir yerleşim yeri olması itibariyle güzel, şirin ve yaşanılası bir köyümüzdür. Binaenaleyh, köyün yerleşim yerinin “Kurucu Yörük Babalarımız” tarafından iyi seçilmiş olduğunu düşünmekteyim.[xiii]
Bursa-Gemlik yolu üzerinde seyahat eden yolcularca ilk bakışta köydeki evlerin bacalarının görünmemesi nedeniyle “bacasız köy” olarak adlandırılmıştır. Oysa bacaların güneyden esen kuvvetli lodos nedeniyle evlerin kuzey tarafına yapılmış olması ve ilk anda karşıdan görülmemesi bu yanlış yargının oluşmasına neden olmuştur.
Arazi ve toprak yapısı
Köyün arazisi jeolojik yapı bakımından fazla bir karışıklık göstermez. Yani arazi killi, kireçli, humuslu ve yer yer kumlu topraklarla kaplıdır. Başlıca toprak çeşitleri ise kahverengi orman toprağı ve alüvyal topraklardır. Ancak her iki gruptaki topraklar da kireçlidir. Kahverengi orman toprakları köyde geniş yer kaplamaktadır. Bu topraklar yüksek kireç içeriğine sahiptir. Bu nedenle bu toprakların yer aldığı kesimlerde erozyon sorunu ortaya çıkmaktadır. Alüvyal topraklar ise köyün güneyinde küçük bir alanda karşımıza çıkmaktadır.[xiv]
Bitki örtüsü ve su kaynakları
Bilindiği gibi bir yerin bitki örtüsünün gelişmesinde iklim özelliklerinin önemli bir etkisi vardır. Dürdane Köyü’nde Marmara iklim bölgesinde kalmaktadır. Yani hem Akdeniz ikliminin hem de Karadeniz ikliminin etkileri vardır. Köyde Akdeniz bölgesinin bitki örtüsü yaygındır. Örnek olarak çam, zeytin ve çalı cinsinden bitkileri sayabiliriz. Bu saydığımız bitkiler daha çok köyün kuzeyinde yer almaktadır. Fakat çıkan orman yangınları sonucunda bu bitki örtüsü büyük tahribata uğramıştır. Köyün doğu, batı ve güney kesimleri ise ziraat alanları ve meyve bahçeleri ile kaplıdır. Önceden hayvancılık çok yaygın olan köyde mera ve çayır olarak kullanılan yerler şimdi ziraat alanı ve meyve bahçeleri olarak kullanılmaktadır. Günümüzde köyde siyah incir ve zeytin en yaygın meyve bahçelerini oluşturmaktadır. Bunun yanı sıra diğer meyve bahçeleri (şeftali, armut vb.) ve üzüm bağları da önemli bir tutmaktadır.[xv]
Dürdane Köyü su kaynakları bakımından, maalesef, yeterli sayılabilecek bir durumda değildir. Köy halkı uzun yıllar Çukurçeşme (Pınar) denilen ve köyün kuruluş hikâyesinde de yer alan su kaynağını kullanmıştır. Ancak nüfusun arması ile ihtiyacı karşılayamaz olmuştur. Köy halkı uzun yıllar kendi imkânlarıyla su kaynağı aramış fakat olumlu bir sonuç alamamıştır. Yine DSİ’de köy çevresinde sondajalar yapmış fakat sonuç alamamıştır. Daha sonra (1962 yılında) Gündoğdu köyünden getirilen su ile sorun geçici olarak çözülmüştür. 1983 yılında Selçukgazi köyü ile aralarında su meselesi yaşanmış, ancak bir netice alınamamıştır. Bunu üzerine yeni arayışlara geçilmiş ve 2002 yılında Armut Köy’den su getirilmiş ve böylece evlere su verilebilmiştir.
Köyün derelerine ve göllerine bakacak olursak bugün şu durumla karşılaşmaktayız. Geçmişte gürül gürül tertemiz akan dereler (Andak, Misi, Kösepınar, Büyükdere vd.), maalesef, bugün kurumuş haldedir. Köyde yer alan göllerin de (Kocagöl vd.) aynı durumda olduğu görülmektedir. Maalesef, bugün dere yataklarının çöp ve moloz yığını haline gelmiş olduğu gözlenmektedir.
Sonuç olarak şunu söylemek pek de yanlış olmayacaktır. Köyün halen su sorunu vardır ve çözüm beklemektedir. Ayrıca orman ve su kaynaklarının (dere, göl vb.) korunması da önem arz etmektedir.
Tarım
Bugün köy halkının geçim kaynağını hayvancılıktan ziyade daha çok tarımsal faaliyetler oluşturmaktadır. Köyün toplam arazi miktarı yaklaşık 12 bin dönüm kadardır. Ancak bunun 6.300 dönüm kadarında tarım yapılmaktadır. Zira arazinin büyük çoğunluğu orman ve makilik alanlar oluşturmaktadır. 2016 yılında yapılan sulama göleti ile ekilebilir arazinin yaklaşık %50’si sulanabilir hale gelmiştir. Bu nedenle köyde tarımsal üretim oldukça artmıştır.
Belgelerden anlaşıldığına göre 15. ve 19. yüzyıllar arasında köyde basit tahıl tarımı yapıldığı görülmektedir. Tahıl üretimi dışında yoğun biçimde bağcılık yapıldığı anlaşılmaktadır. Ayrıca keten, pelit üretimi ile arıcılık yapıldığı da bilinmektedir. Köyde otlak ve kışlak alanları olup bunları Yörüklere kiraya verdikleri de anlaşılmakta.[xvi]
Belgelere göre köyde yoğun bir bağcılık yapıldığı görülmektedir. 1844 yılı Temettuat defterine göre köyde toplam 140 dönüm bağ vardı. Hane başına 2 dönümden fazla bağ düşmekteydi ki bu oran oldukça yüksektir. Nitekim bölgeden geçen gezginler yoğun biçimde köyde bağların bulunduğunu yazmaktadır. Bu bağlardan üretilen üzümler, yakın zamanlara kadar şaraphane denilen ağaçtan yapılan teknelerde işlenirdi. Pekmez ve sirke çokça yapılırdı ancak şarap yapıldığı bilinmiyor. Nitekim Fransız Konsolosu Vekili Edmond Dutemple 1880 yılında köyde 188 bin kg beyaz üzüm üretildiğini ancak şarap yapılmadığını yazmaktadır. Ancak 1970’li yılların sonuna doğru bağlar bozulmuş, yerini meyvecilik almıştır.[xvii]
Tarım arazilerinin mülkiyeti dengeli dağılmış durumdadır. Çok büyük araziye sahip köylü yoktur. Arazilerin büyüklüğü hemen hemen birbirine yakındır. En büyük sorun bu arazilerin miras yoluyla her geçen gün bölünmesi ve küçülmesidir. Bu durum nitelikli ve modern tarım yapılmasını güçleştirmektedir. Buna rağmen tarımda makineleşme iyi durumdadır. Köy halkı zirai alandaki yeniliklere gayet açık ve eğitime büyük önem vermektedir. Her türlü modern tarım usulünü kullanarak üretimi nicelik ve nitelik olarak artırma çabası içerindedir. Dolayısıyla Dürdane köyünde zirai faaliyetlerin babadan görme usullere göre yapıldığını söylemek pek doğru olmaz. İl ve ilçe tarım müdürlüklerinin açmış olduğu zirai kurslara katılımın yanı sıra, zirai alandaki yenilikler takip edilerek kısa zamanda uygulamaya geçirilmektedir.[xviii]
Hayvancılık
Önceleri köydeki hemen her evde birkaç büyükbaş ve küçükbaş hayvan vardı. Ancak sürüsü olan köylü yoktu, genellikle köy dışından yabancı çobanlar tarafından otlatılan köy sürüleri vardı. Her sabah köyden sığırlar, keçiler ve koyunlar için ayrı ayrı sürüler köy meydanında toplanıp, çobanlar tarafından akşama kadar otlatılıp, akşam geri getirilirdi. Bugün köyde tavuk bile beslenmemektedir. Köylü yumurtayı bile marketten almaktadır.[xix]
1844 yılında 64 ailenin yaşadığı köyde sadece 37 öküz, 108 keçi, 63 koyun, 21 sağmal inek bulunmaktaydı. Ayrıca köyde taşımacılık için kullanılan 42 at ile 10 eşek bulunmaktaydı. Görüldüğü gibi köylünün çoğunun hububat tarımı yaptığı ve her ailenin en az bir binek hayvanına sahip olduğu anlaşılmaktadır.[xx]
Hayvancılık gün geçtikçe önemini kaybetmiştir. Bunun önemli bir sebebinin mera alanlarının ve tarlaların meyve bahçelerine dönüştürülmesinden kaynaklandığı söylenebilir. Eskiden var olan koyun ve keçi sürüleri artık kalmamıştır. Büyükbaş hayvancılık ve kümes hayvancılığı gibi faaliyetler ticari olmaktan ziyade kişisel ihtiyaçların karşılaması amacıyla yapılmaktadır. Bugün köyde at, katır ve eşek gibi binek hayvanı kalmamıştır. Çok az büyükbaş ve kümes hayvanı bulunmaktadır. Ancak köyde hemen her evde halen birkaç koyun beslenmektedir. Bu nedenle köy sürüsü halen devam eden ender köylerden birisidir.
“Siyah İnci”/Siyah İncir
Günümüzde köyün en önemli gelir kaynağı benim “siyah inci” olarak ifade ettiğim siyah incirdir. Günümüzde uluslararası ihracat yapan şirketler vasıtasıyla hemen hemen dünyanın dört bir yanına pazarlanmaktadır. Uluslararası alanda oldukça rağbet gören ve aranır hale gelen siyah incir İngiliz Kraliyet ailesinin mönüsünde bile yer almıştır.
Genel bakımının yanında siyah incirin en önemli işi, Temmuz ayında yemiş ağaçlarına diziler halinde erkek incir takılmasıdır. Zira erkek incirlerden çıkan sinekler vasıtasıyla döllenme olur. Bu da yemişin dökülmesini önlediği gibi olgunlaşmasını da sağlar.
Diğer önemli bir gelir kaynakları arasında zeytin, üzüm ve diğer meyve çeşitleri (kiraz, erik, şeftali vb.) sayılabilir. Köy halkı tarla ve bahçelerinde her türlü meyve ve sebze yetiştirebilmektedir.
Elli yıl öncesinde köyde daha çok tahıl ekilmekteydi. 1970’lerden sonra köy halkı zeytin ve meyveciliğe yöneldi. Tarlaların ve üzüm bağlarının yerini meyve ağaçları (daha çok şeftali) almaya başladı. Ancak 1980’lerde meyvecilik bitti. Meyvecilikle birlikte dutluklar da bitti. Böylece ipekçilik de bitti.[xxi]
Giderek siyah incirin iyi para getirmesi nedeniyle, şeftalinin yerini siyah incir aldı. Siyah incir köyde eskiden beri ekili olsa da 1980’li yıllarda ihracatın başlamasıyla yoğun olarak ekilmeye başlandı. İyi kar getirdiği için köy halkı siyah incir yetiştiriciliğine yöneldi. Bugün köydeki ekilebilen arazinin yaklaşık 2 bin dönümüne siyah incir ekilmiştir. Geri kalan arazide ise zeytin ve 50 dönüm kadar üzüm bağı bulunmaktadır.[xxii]
Sosyal Yaşam
Dürdane köyü, eski bir yerli Yörük köyü (Manav köyü) olduğundan diğer yerli köylerin kültürel özelliklerini taşır. Köyde herkes birbirini tanır ve bir dayanışma içerisindedir. Köy haklının büyük çoğunluğu akrabalık bağıyla birbirine bağlıdır. Bursa’ya yakın olması ve ulaşım imkânlarının zamanla gelişmesi nedeniyle şehir kültüründen erken etkilenmiştir. Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren eğitim alanındaki gelişmelerle köyde kültürel bir değişim yaşanmıştır. 1930’larda gramofon, 1940’larda radyo, 1960’larda otobüs, 1970’lerde elektrik ve televizyon, 1980’lerde ise telefon köy yaşamına girmiştir. En önemli kültürel değişim düğünlerde yaşanmış, geleneksel köy düğünlerinin yerini 1980’lerden sonra giderek salon düğünleri almıştır.
Eğitim
Köyde cumhuriyet öncesi dönemlerde çocuklar köy imamından ders alırdı. Cumhuriyetin ilk yıllarında da bu sistem devam etmiş, ancak 1930’ların sonuna doğru köyde okul açılmış ve bir eğitmen atanmıştır. Köyde eskiye oranla günümüzde eğitime daha çok önem verilmektedir. Köyde okuma yazma bilmeyenlerin sayısı yok denecek kadar azdır. Köyde bir ilköğretim okulu bulunmaktadır. İlköğretimlerini burada tamamlayan gençler ortaöğretimlerini il merkezinde tamamlamaktadırlar. Son yıllarda yükseköğretime devam edenlerin ve bitirenlerin sayısı ise oldukça artmıştır.
Halen eğitim faaliyetlerini sürdüren Dürdane Köyü İlköğretim okulunda bugün 9 sınıf ve 130 öğrenci bulunmaktadır.[xxiii] Ayrıca Selçukgazi köyünden de 30 öğrenci gelmektedir. 50 kadar öğrenci lise eğitimi için Bursa’ya gitmektedir. Ayrıca 15 kadar üniversiteye giden öğrenci vardır. Okulda görev yapan öğretmen sayısı ise 14 kişidir.
Burada sizlerle bir anımı paylaşmak isterim. İlkokulu köyde, orta ve liseyi ise Bursa’da Atatürk lisesinde okudum. Altı yıl yağmur, kar, çamur demeden her gün Bursa’ya gittim geldim. Rahmetli babam beni, abimi ve kardeşimi her gün sabahın ilk saatlerinde Bursa-Gemlik yoluna çıkarırdı. Çünkü köyde o saatte Bursa’ya giden araç yoktu. Yolda otostop yapardık. Ne denk gelirse binerdik, kamyon, otobüs, özel araç. Kış günleri “Dürdane Rampası” buz ve kar nedeniyle kapanırdı. Saatlerce araç beklerdik. Tabii o arada çantalarımızın üzerine oturur kızak kayardık. Çocuk aklı işte ya da çocuk her yerde çocuk.
Nüfus
Köyle ilgili en eski sayım defteri, 1455 tarihli tahrir defteridir. Bu tarihte köyde 10 hane bulunmaktadır. 1521 yılı tahrir defterine göre köyde 4 hane vardı. 1573 yılı tahrir defterine göre ise köyde 15 hane yaşamaktaydı. 1641 tarihli avarız defterine göre köyde 9 hane kayıtlıydı. Ancak bu haneler gerçek olmayıp “avarız[xxiv]-hanesi” olarak kaydedilmiştir.[xxv] 1697 tarihli Vezir Osman Paşa tarafından yazılan avarız-hane defterinde köyde 21 gerçek hane ve 2 avarız-hane olduğu görülmektedir.[xxvi]
1830 yılındaki ilk nüfus sayımına göre köyde 58 hane, 147 erkek nüfusu bulunmaktaydı. Bu da 300 kadar nüfus demekti. 1838 yılındaki ikinci nüfus sayımında ise 68 hanede 160 erkek vardı. 1844 yılı Temettuat defterine göre ise köydeki hane sayısı 64’e düşmüştü. Ancak 1853 yılında hane sayısı 68’e yükselmiştir.[xxvii]
1898 tarihli Salnameye göre köyde 88 hane ve 477 nüfus yaşamaktaydı. Yine 1907 tarihli Hüdavendigar Vilayeti Salnamesi’ne göre köyde 88 hane kayıtlıdır. 1915 yılında köyün nüfusu 594’e yükselmiştir. Ancak savaş yılları (1915-1922) içinde köy nüfusu fazla artmamıştır. Tersine savaş yıllarında köyün nüfusu bir miktar azalmıştır. Nitekim 1927 yılı nüfus verilerine göre köyde 119 evde 241’i erkek, 261’i kadın olmak üzere 506 kişi yaşamaktaydı.[xxviii]
Cumhuriyet döneminde nüfusu hızla artan Dürdane köyünde, 1935 yılında 275’i erkek, 289’u kadın toplam 564 kişi yaşamaktaydı. 1940 yılında 268 erkek, 307 kadın olmak üzere toplam 575; 1955 yılında 311 erkek, 294 kadın olmak üzere toplam 605; 1970 yılında 346 erkek, 343 kadın olmak üzere toplam 698 kişinin yaşadığı görülmektedir. 1990 yılında 910, 1997 yılında 907, 2006 yılında 1000, 2012 yılında 1056 kişinin yaşadığı Dürdane Köyü’nde halen 330-340 hanede 1200 nüfus yaşamaktadır.[xxix]
Bursa-Gemlik yolu üzerinde bulunması, ayrıca şehir merkezine 16 kilometre uzaklıkta olması, köyün gelişmesine önemli ölçüde katkı sağlamıştır. Cumhuriyet döneminde köyün nüfusunun günümüze kadar sürekli arttığı görülmektedir. Araziler satılmakta ve dışarıdan yerleşimler artmaktadır. Orta vadede köy tıpkı ova köyleri gibi şehir tarafından yutulacak gibi görünüyor. Bana göre köyün şu an en büyük sorunu çevre temizliği. Belirli bir yer olmadığı için halk moloz vb. çöplerini rastgele dere yataklarına atmakta bu da büyük bir doğa ve çevre sorunu meydana getirmektedir.
Sonuç olarak, kuruluşundan günümüze zaman içinde geleneksel kültürel özelliklerinden bir kısmını kaybetmiş olsa da bugün hala gelenek ve göreneklerini canlı tutmaya, yaşatmaya ve devam ettirmeye çalışan Dürdane Köyü, Bursa merkeze yakınlığı, verimli toprakları, temiz havası ve güzel insanları ile günümüzde de yaşanabilecek cazip köylerimizden biri olmaya devam etmektedir. Dürdane bir dane!
Sevgi, saygı ve selamlarımla…
[i] Ülkü İşler (Balıkçı), Bursa İli Dürdane Köyü’nün Monoğrafyası, Bitirme Tezi, (Uludağ Üniversitesi, Necatibey Eğitim Fakültesi, Balıkesir, 1987).
[ii] Raif Kaplanoğlu (ed.), Bursa Osmangazi İlçesi Gündoğdu ve Dürdane Köyleri, (Bursa: Osmangazi Belediyesi Yayınları, 2018).
[iii] Çerağ Bey, Hacı İvaz Paşa’nın kardeşi olup, asıl adı Şerefüddin el-Hac Şeyh Çerağ Bey’dir. Hisar’da Çerağ Bey Sokak’ta bir mescit yaptırmıştır. 1430 yılında yaşamını yitirmiş ve mescidin avlusuna defnedilmiştir. Bkz. Kaplanoğlu, a.g.e., s. 263.
[iv] Kaplanoğlu, a.g.e., s. 263.
[v] Köyün yaşlıları ile yapılan söyleşi. Dürdane Köyü, 01.11.2021.
[vi] Yine bugün köy sınırları içinde bulunan hondupınarı denilen mevkiinin Yıldırım Bayezid’in kızı Hundi Sultan’ın vakfiyesi olduğu söylenmekte ve ismin buradan geldiği ifade edilmektedir. Ayrıca vakıflar mevkiinde karayollarının yol yapım çalışmaları sırasında Bizans dönemine ait mermer heykel kalıntıları bulunmuş ve parçalardan bir tanesi köy girişindeki çeşmeye konmuştu. Dolayısıyla bu kalıntılar köy çevresinin Bizans döneminde de bir yerleşim yeri olduğunu göstermektedir. Köyün yaşlıları ile yapılan söyleşi. Dürdane Köyü, 01.11.2021.
[vii] Mesela 1791 yılında Hatib Hacı Süleyman, 1794 yılında İbrahim Halife, 1814 yılında Mustafa Halife, 1830 yılında ise emekli bir asker olan Ali Efendi b. Mehmet’in imam olduğu anlaşılmaktadır. Bkz. Kaplanoğlu, a.g.e., s. 265.
[viii] Köy ile ilgili Osmanlı arşiv belgeleri: 1423 tarihli Orhan Gazi Vakfiyesi İstibdalnamesi, 1455 tarihli tahrir defteri, 1521 tarihli tahrir defteri, 1573 tarihli tahrir defteri, 1641 ve 1697 tarihli avarız defterleri, 1830 tarihli sayım defteri, 1838 tarihli vergi sayım defteri, 1844 tarihli temettuat defteri.
[ix] Kaplanoğlu, a.g.e., s. 285.
[x] Barbaros Akıncı, Tarihten Günümüze Dürdane Köyü, Bursa Araştırmaları, 33 (Yaz 2011), ss. 54-57.
[xi] Kaplanoğlu, a.g.e., s. 279-281.
[xii] Kaplanoğlu, a.g.e., s. 281.
[xiii] Bkz. İşler (Balıkçı), a.g.t.
[xiv] Bkz. İşler (Balıkçı), a.g.t.
[xv] İşler (Balıkçı), a.g.t.
[xvi] Kaplanoğlu, a.g.e., s. 285.
[xvii] Kaplanoğlu, a.g.e., s. 285.
[xviii] İşler (Balıkçı), a.g.t.
[xix] Kaplanoğlu, a.g.e., s. 287.
[xx] Kaplanoğlu, a.g.e., s. 287.
[xxi] Meyvecilik yoğun olarak ilaç atmayı gerektirdiğinden diğer bitkiler zarar gördü.
[xxii] Kaplanoğlu, a.g.e., s. 288.
[xxiii] İlkokul: 49 erkek, 24 kız, toplam 73. Ortaokul: 31 erkek, 20 kız, toplam 51. Genel toplam: 80 erkek, 44 kız, toplam 124 öğrenci.
[xxiv] Osmanlılarda önceleri yalnız olağanüstü durumlarda, sonraları ise sürekli olarak halktan toplanan vergi. Avarız vergisi ilk defa II. Bayezid tarafından çıkarılan bir vergidir. II. Bayezid bu vergiyi savaş ve deprem gibi olağanüstü durumlarda devletin kendini hızlı bir şekilde toplaması amacı ile getirmiştir. Bu vergi zaman içerisinde amacından sapmış ve halktan sürekli bir şekilde toplanmaya başlamıştır.
[xxv] Mesela 1668 yılında Bursa şehrinde toplam 2.057 avarız-hanesi kayıtlı olup Dürdane Köyü’nde ise sadece 3 avarız-hanesi kayıtlıydı.
[xxvi] Kaplanoğlu, a.g.e., s. 303-305.
[xxvii] Kaplanoğlu, a.g.e., s. 303-305.
[xxviii] Kaplanoğlu, a.g.e., s. 303-305.
[xxix] Kaplanoğlu, a.g.e., s. 303-305.
Yargıtaydan “tahliye taahhütnamesi” kararı
Piyasalarda gözler ECB’nin faiz kararında
Ankara Valiliğinden sağanak uyarısı
72 ilde uyuşturucu operasyonu
Adli tatil yarın başlıyor
Orman Genel Müdürlüğünden uyarı!
2025-YKS sonuçları açıklandı
Gazeteci-yazar Altan Öymen entübe edildi
Mastercard ve Visa hakkında soruşturma başlatıldı
Tunç Soyer’e 45 yıl hapis istemi
2025-2026 eğitim öğretim yılı takvimi belli oldu
Piyasalarda gözler ECB’nin faiz kararında
Ankara Valiliğinden sağanak uyarısı
72 ilde uyuşturucu operasyonu
Adli tatil yarın başlıyor
Orman Genel Müdürlüğünden uyarı!
2025-YKS sonuçları açıklandı
Gazeteci-yazar Altan Öymen entübe edildi
Mastercard ve Visa hakkında soruşturma başlatıldı
Tunç Soyer’e 45 yıl hapis istemi
2025-2026 eğitim öğretim yılı takvimi belli oldu
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.