30 Aralık 2024 itibariyle Covid-19 ile mücadelede aşılanan sayısı kişiye ulaştı.

1xbetbetpasmariobet
escort konya
a
en iyi rulet siteleri
Prof Dr. Behçet Kemal Yeşilbursa

Prof Dr. Behçet Kemal Yeşilbursa

13 Aralık 2024 Cuma

Büyük Ortadoğu Projesi ve Suriye

Büyük Ortadoğu Projesi ve Suriye
2

BEĞENDİM

ABONE OL

Ortadoğu’ya yönelik planlar, projeler sürekli yenilenmekte ve değişmektedir. Atatürk döneminden sonra yavaş yavaş Batı’ya bağımlı hale gelen Türkiye, 1950’lerden sonra hemen hemen her alanda tamamen bağımlı hale gelmiştir ve zamanla Batı politikalarının Ortadoğu’da sadece yürütücüsü durumuna gelmiştir. Suriye’de yaşananlara da bu açıdan bakmak gerekir. Türkiye şüphesiz birtakım kazanımlar elde etmiştir, fakat bu kazanımlarından kat be kat daha fazlasını da kaybetmiştir. Ve ileride neleri kaybedebileceği ile ilgilidir.

Sovyetler Birliği’nin çöküşünün ardından ABD’nin 1990’ların başında uygulamaya koyduğu BOP’un varlığından bölge ülkeleri ancak yıllar sonra haberdar olmuştur. Fas’tan Pakistan’a (hatta Endonezya ve Malezya’ya), Somali’den Kazakistan’a, Yemen’den Bosna’ya, Azerbaycan’a uzanan bu geniş coğrafyada, ABD’nin 1991’den beri yürüttüğü askeri operasyonlar ve dayattığı siyasi, askeri, ekonomik ve sosyo-kültürel çözümler hep bu projenin birer parçaları durumunda olmuştur.

Bu bölgelerin, özellikle de Ortadoğu bölgesinin genelde Batı dünyası, özelde de ABD için bir kaynak ve pazar olarak görüldüğü, fakat bunun dışında bir takım sözde demokratikleşme hareketlerini de kapsamış olduğunu görüyoruz. Yani BOP çerçevesinde bölge ülkelerinin sınırlarına ve siyasi yapılarına da müdahale edileceği anlaşılmaktadır. Bölge ülkeleri, Soğuk Savaş döneminde Sovyet tehdidi bahane edilerek, bugün ise (kendi yarattıkları ve besledikleri) terör bahane edilerek her anlamda Batı tarafından sömürülmektedir. Bu sömürünün bilinen adı ise “Büyük Ortadoğu Projesi”dir. Fakat acı olan bu projeye başta Türkiye olmak üzere bazı bölge ülkelerinin destek vermesidir.

BOP çerçevesinde Ortadoğu’nun yakın, orta ve uzun vadede alacağı şekil daha net olarak ortaya çıkacaktır. Aslında bu süreçte Ortadoğu’daki devletlerin (Irak ve Suriye gibi) alacağı yeni şekillerden ziyade bizim için önemli olan Türkiye’nin alacağı şekil olacaktır.

Bu projenin bölge ülkeleri tarafından özellikle de Türkiye tarafından algılanış biçimine göre, Irak ve Suriye ile birlikte diğer bölge ülkelerinin de durumu yakın gelecekte yeniden şekilleneceğe benziyor. Irak ve Suriye’de istikrarın sağlanamayacağı, özellikle de kuzeyine göre güneyinde kargaşanın devam edeceği anlaşılmaktadır.

Bölgede ortaya çıkacak yeni dengelere göre, Irak’ın e Suriye’nin tamamen bölünebileceği ve yeni siyasi oluşumların ortaya çıkabileceği ihtimali her zaman var olacaktır. Bütün bu gelişmelerden bölgedeki ülkeler paylarına düşeni alacaktır. Fakat burada önemli olan Türkiye’nin bölgedeki çıkarlarıdır. Hatta bunun da ötesinde, Türkiye’nin kendi sınırları içerisinde çıkabilecek yeni durumların bölgedeki çıkarlarından daha da önemli hale gelip gelmeyeceği meselesidir.

Türkiye’nin ABD ile birlikte BOP çerçevesinde hareket etmesinin kendisine neler sağlayacağını veya neler kaybettireceğini çok iyi hesaplaması gerekmektedir. Bu bağlamda bugün Türkiye bir yol ayrımındadır, ya BOP çerçevesinde ABD ile birlikte hareket edecek ve bir bilinmeyene doğru yelken açacak ya da Atatürk’ün milli dış siyasetine geri dönecektir. Bu orta ve uzun vadede ne Irak, ne Suriye meselesidir, bu orta ve uzun vadede Türkiye’nin “Büyük Türkiye mi yoksa “Küçük Türkiye mi” olup olmayacağı meselesidir. Başka bir ifadeyle mevcut üniter yapısını koruyup koruyamayacağı meselesidir. Evet, öyle anlaşılıyor ki, BOP çerçevesinde öngörülen “Büyük Ortadoğu”, fakat “Küçük Türkiye” ve diğer küçük parçalardan oluşan bir “Büyük Ortadoğu”. Eğer Atatürk’ün milli dış siyasetine acilen dönülmediği takdirde Ortadoğu’da yaşanacak olan ne “Arap Baharı” ne de “Türk Baharı” olacaktır, yaşanan sadece “İsrail ve Kürt Baharı” olacaktır.

Zira Ortadoğu’da yaşayan tüm halklar için yakın ve orta vadede bir bahar havasının (siyasi, iktisadi, sosyal, kültürel, eğitim, bilim, sanat, çevre, hukuk, adalet, eşitlik, özgürlük, demokrasi, insan hakları, düşünce ve ifade özgürlüğü ile din ve vicdan özgürlüğü gibi alanlarda) yani bir “aydınlanmanın” yaşanma olasılığı oldukça zayıf bir ihtimal olarak görülmektedir.

Yazacak çok şey var ama yazmaya gerek yok. Çünkü herkes her şeyi biliyor. Sadece tarihe not düşme adına bu kısa yazıyı yazmak istedim. Kısaca Ortadoğu’da çanlar Türkiye için çalıyor. Yaşayıp göreceğiz.