29 Mart 2025 itibariyle Covid-19 ile mücadelede aşılanan sayısı kişiye ulaştı.
21 Mart 2025 Cuma
Gümrükten Eşya İthalatında TSE Sonucunu Etkileyecek İşlemler
“Tabiata saygı, aklın vicdanıdır” Atatürk
Rusya'nın saldırısı meşru mu?
Merkez Bankası'nın Faiz Kararı Ne Olacak?
Kahve tüketimi neden bu kadar arttı?
Enflasyon %20’li Düzeylere İner mi?
Türk kadınlarının Millî Mücadele’ye büyük kararlılıkla katılışını gösteren en önemli olay, merkezi Sivas’ta olmak üzere Anadolu Kadınları Müdafaa-i Vatan Cemiyeti’nin kuruluşudur. Bu cemiyet 9 Aralık 1919’da Sivas Valisi Reşit Paşa’nın eşi Melek Reşit Hanım ve arkadaşları tarafından Sivas’ta kurulmuş, kısa sürede Anadolu’nun muhtelif şehirlerinde birçok şubeleri açılmıştır.
Sivas Kongresi’nin toplanmasının ardından Vali Reşit Beyin eşi Melek Reşit Hanımın başkanlığında bölgenin ileri gelen ailelerin kadınları ile mülki ve idari yetkililerin eşleri bir araya gelerek 5 Kasım 1919’da bir toplantı düzenlemişlerdir. Sivas Numune Mektebinde gerçekleştirilen toplantıda bir kadın cemiyetinin kurulması kararlaştırılmış ve on bir maddeden oluşan yönetmelik hazırlanarak Valiliğe başvurulmuştur.
Cemiyetin 28 Kasım 1919’da düzenlediği genel toplantıda Melek Reşit Hanım maksatlarını şu cümlelerle açıklamıştır:
“Muhterem Hemşirelerim Bugün buraya toplanmaktaki maksadımız, memleketimiz hakkında biraz görüşmek, dertleşmek, ağlaşmak, Cenab-ı Hakk’a yalvarmak, lâzım gelirse vatanın müdafaası için hatta ölüme bile katlanmaktır. Çünkü istiklâlini kaybeden bir millet, en büyük rahata nail olsa bile artık o memleketin sahibi değildir, esiridir… Hülâsa hemşirelerim, bizim için ya ölüm ya istiklâl! Bunu düşünerek “Anadolu Kadınları Müdafaa-i Vatan Cemiyeti” namı ile sırf seslerimizi, memleketimizi parçalamak isteyenlere işittirmek için delâletinizle bir cemiyet teşkil etmeye karar verdik. Bu cemiyet, sırf müşterek hukukunuzu müdafaa edecektir… Bu cemiyet efradının heyet-i idaresi on altı kişiden ibaret olacaktır. Kimleri intihap etmek isterseniz memurin ve yerli haremlerinden intihap ediniz. Yalnız, sizin hukukunuzu mümkün olduğu kadar müdafaa edebilecek liyakatte hanımlar olsun. Maksat-ı teşekkül memleketin müdafaasıdır.”[1]
Aynı toplantıda Darüleytam Müdiresi Makbule Hanım ise konuşmasında şunları ifade etmiştir:
“Muhterem Hanımefendiler! İnsanın doğduğu ve yaşadığı yere vatan derler, değil mi? Bir insan tasavvur eder misiniz ki bu kelime söylendiği zaman kalbi titremesin? Elbet, evet Hanımefendiler… Bahusus bugün için en mühim düşüncelerimiz vatan kaygısı; en büyük vazifemiz istiklâlimizi muhafaza etmek, vatanımızı kurtarmak, düşman eline teslim etmemektir. Bir tek Türk Müslüman kalıncaya kadar müdafaa etmek. Fakat zannetmeyiniz ki bu vazife yalnız erkeklere aittir. Hayır Hanımefendiler! Vatan, sevgili vatan, erkeklerin olduğu kadar da bizimdir. Biz de vatanın anasıyız… Yemin ediyoruz, ahdediyoruz; Memleketimizi düşmana vermemek için erkeklerimizle beraber çalışacağız. Bu kararımızı bütün Anadolu’daki Türk ve Müslüman hemşirelerimize bildireceğiz… Bütün Anadolu kadınlarının memleketlerini erkekleriyle, çocukları ve ihtiyarları ile beraber müdafaa edeceklerini Amerika, İngiltere, Fransa, İtalya mümessillerine de söyleyeceğiz. Hakka riayet etmelerini rica edeceğiz… Türk, İslâm milletinin, hatta kadınlarının müdafaa-ı vatan için hayatlarını nasıl istihkar ettiklerini hem vallah, hem billah göstereceğiz. Sözümüzden dönmeyeceğiz, ölümden kaçmayacağız… Bu kararımızı önce sevgili Padişahımıza söyleyeceğiz, Başvekilimize ve Dâhiliye Nazırımıza bildireceğiz. Bu kararı kabul ediyoruz değil mi Hanımefendiler?”[2]
Kuruluş çalışmalarının resmen tamamlanmasından sonra Cemiyet, yapacağı faaliyetlerini Heyet-i Temsiliye Başkanı Mustafa Kemal Paşa’ya 12 Aralık 1919’da bir telgrafla bildirmiştir. Bunun üzerine Mustafa Kemal Paşa “Maksat Vatanı Müdafaadır. Bu teşebbüsün birinciliği şerefini kazandıkları için, Sivaslı Hanımefendileri tebrik ediyorum” sözleri ile cemiyeti kutlamış ve destek vereceklerini belirtmiştir.
Cemiyet, Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı’nda önemli roller üstlenen Türk kadınları gibi Millî Mücadele döneminde de aynı millî ruhla çalışmalarını sürdürmüştür. Cemiyet sadece Anadolu’da değil ülkenin bütün bölgelerinde faaliyet gösteren bir konuma gelmiştir. İtilaf Devletleri ile Yunan ve Ermenilere karşı kadınları direniş yapmaya davet etmiş, işgalleri protesto ederek dünyaya duyurmaya çalışmış ve özellikle yardım faaliyetlerinde etkin bir rol oynamıştır. Cemiyet, cepheye cephane taşıyan gönüllü kadınlar sağlamış, imalat haneler ve dikiş atölyeleri kurulmasında öncülük etmiştir. Kadınların aktif olarak mücadeleye katılmalarını sağlayan Cemiyet en büyük bir kadın teşkilatı hâline gelmiştir.
Düşman işgallerini büyük bir hassasiyet ve dikkatle izleyerek İtilaf Devletleri ve İstanbul Hükümetine karşı zaman zaman protestonameler yayımlayan, Milli Orduya para ve malzeme yardımı kampanyaları açan, Milli Mücadele için Anadolu’ya geçenlere kutlama mesajları gönderen bu cemiyet Kurtuluş Savaşı boyunca Türk kadınlarının iftihar edeceği büyük hizmetler görmüştür. Hizmetleri esnasında daimi surette Heyet-i Temsiliye ve Ankara Hükümeti ile ilişkilerini sürdürmüş ve Mustafa Kemal’in büyük takdirini kazanmıştır. Cemiyet, Padişah’a, Sadrazam’a, Dâhiliye Nazırı’na ve bazı kuruluşlara telgraflar çekerek yurdumuza ve milletimize karşı yapılan haksızlıkların düzeltilmesi amacıyla gerekli girişimlerde bulunulmasını istemiştir. Bu arada yabancı devlet başkanlarına, İstanbul’daki İtilaf Devletleri temsilcilerine de protesto telgrafları göndermiştir. İtilaf Devletleri Başkanlarına çektikleri telgraflarda “Hak, adalet, insanlık, hürriyet ve medeni gibi kavramları Hıristiyanlar için başka Müslümanlar için başka anlamda uyguladınız… Biz Anadolu Türk kadınları yapılan işgal ve katliamları şiddetle protesto ederken yok olmayacağımızı yok olmamak için mücadele ederek, canımızı vatanımızın kurtuluşu için feda edeceğimizi bildiririz.”[3] vurgusunu yapmışlardır.
Cemiyet faaliyetlerini bütün Anadolu’da kurulan şubeleri vasıtasıyla yaygınlaştırmıştır. Bu şubelerden biri Kastamonu şubesidir. Millî Mücadele’de ilk kadın mitinginin yapıldığı yer olan Kastamonu daha önceki savaşlarda da önemli bir görev üstlenmişti. Stratejik konumundan dolayı Millî Mücadele’de de bu önemini korumuştur. Cepheye silah taşımak ve yardım faaliyetlerinde bulunmak için Kastamonu’da oluşturulan Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Kastamonulu kadınlarla gönüllü teşkilatlar kurmuşlardı. Daha sonra Sivas’ta kurulan Anadolu Kadınları Müdafaa-i Vatan Cemiyetine bağlı olarak faaliyetlerini sürdürmüştür. 10 Aralık 1919’da Kastamonu Kız Öğretmen Okulu bahçesinde bir miting düzenleyen cemiyet Kastamonu Müdafaa-i Vatan Cemiyetinin kuruluşunu açıklayarak bir kadın komitesi oluşturmuştur. Mitingde işgaller karşısında halkın tepkisi dile getirilmiş ve daha sonra insan hakları hatırlatılarak vatanın işgalci güçlerden temizlenmesi istenmiştir. Alınan kararlar yetkili makamlara gönderilmiş İzmir’in, Maraş’ın, Antep ve Urfa’nın işgallerini protesto eden telgraflar çekilmiştir.
Sağlık müdürü Talat Beyin eşi Saime Hanım o günlerde yaptıklarını şu cümlelerle ifade etmiştir: “Mahalle mahalle geziyor, millî davanın önemini konferanslar, müsamereler, mevlitler, mitingler ile anlatıyor ve toplanan yardımları cephelere ulaştırıyorduk. Bu arada yabancı devlet reislerinin eşlerine protesto telgrafları göndererek Türk milleti hakkında reva görülen haksızlıkları belirtiyorduk.”[4]
Ayrıca Kastamonulu kadınlar deniz yoluyla İnebolu’ya gelen binlerce ton cephaneyi Anadolu’ya taşımıştır. Atatürk diyor ki:
“Dünyada hiçbir milletin kadını, ben Anadolu kadınından fazla çalıştım, milletimi kurtuluşa ve zafere götürmekte, Anadolu kadını kadar emek verdim diyemez. Erkeklerden kurduğumuz ordumuzun hayat kaynaklarını kadınlarımız işletmiştir. Çift süren, tarlayı eken, kağnısı ve kucağındaki yavrusu ile yağmur demeyip, kış demeyip cephenin ihtiyaçlarını taşıyan hep onlar, hep o yüce, o fedakâr, o ilahi Anadolu kadını olmuştur. Bundan ötürü hepimiz bu büyük ruhlu ve büyük duygulu kadınlarımızı, şükranla ve minnetle sonsuza kadar aziz ve kutsal bilelim.”[5]
Anadolu kadınlarının bu çalışmaları ülkenin kurtulmasında ve Cumhuriyet’e giden yolun açılmasında oldukça dikkate değerdir. Kadın cemiyetleri arasında en büyüğü olan Anadolu Kadınları Müdafaa-i Vatan Cemiyeti Millî Mücadele’nin başarıyla sonuçlanması üzerine dağılmışsa da Cemiyet üyelerinin pek çoğu gerek 1923 Haziranında kurulan Kadınlar Halk Fırkasına gerekse bu Fırkanın yerine 1924 yılında kurulan Türk Kadınlar Birliği’nin kurulmasına da zemin hazırlamıştır.
İlk Meclis’te aydın bir din bilgini
Atatürk’ün “mefkûre arkadaşımız” diye niteleyip büyük değer verdiği sarıklı bir din bilgininin kadın hakları konusunda ilk Büyük Millet Meclisi’nin açılışını izleyen günlerde Meclis kürsüsünde söylediği sözleri burada aktarmak isterim. 22 Mayıs 1920’de Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde İzmir Milletvekili Hacı Süleyman Efendi, kadın hakları konusunda o gün için yadırganacak ölçüde devrimci bir görüşle şöyle seslenir:
“Tarih, pusulasını şaşırmış ulusların çöküşünü gösteriyor. Ulusları kötü sonuçlara götüren neden, yanlış fikirlerdir. İnsanlar, eğitilmedikçe hiçbir işe yaramazlar. Bugün köylerde ufak ufak okul yapmak, şehirlerde büyük büyük cami yapmaktan daha hayırlıdır. Köylerde yalnız erkekler için değil, birer de kızlar için okul açmak gerekir. Erkeklerin okuması ne kadar gerekli ise kızların okuması da o oranda önemlidir; hatta daha çok önemlidir. Çünkü bir milletin en büyük mutluluğunu, en önemli bahtiyarlığını kadınlar teşkil eder. Yalnız benim nazarımda değil, gerçekte de kadın kutsal bir yaradılış abidesidir. Onu her vakit en latif duygularla bezenmiş görmek ne tatlı bir şereftir. Kadınları yüksek mertebede bulunan bir milletin sırtı hiçbir vakit yere gelmez. Bu durumda olan bir ulus dünyanın en soylu bir ulusudur. Kadın, kadınlığını, yüksek erdemini, anneliğini zevceliğini bilirse o vakit sosyal düzenimizdeki ilerleme en yüksek düzeyini bulur.”[6]
Konuşmasının bir yerinde de şöyle söylüyor Hacı Süleyman Efendi: “O zorba erkekler ki, kadınların sahip oldukları hakları hiçe sayarlar, onlar milletin geleceğini değil, içinde bulundukları sosyal durumu bile bilmezler.”[7]
Meclis’te Hacı Süleyman Efendi’nin bu sözleri hayli şaşırtıcı olmuştur. Kimileri onu alkışlarken kimileri de engellemek istemişler, ama onu yıldıramamışlar, inandığı yoldan, söylemek istediği sözleri söylemekten alıkoyamamışlardır.
Gelişmek için eğitimin, özellikle kızların eğitiminin ön koşul olduğunu söyleyen Hacı Süleyman Efendi “Aheng-i irfanı olmayan milletin, aheng-i medeniyeti de olmaz; eşkıyalıkların, rezaletin, alçaklıkların nedeni hep cehalettir” diye sözlerini sürdürmüştür. Eğitimin yol gösterici, uyarıcı olduğunu ve tek kurtuluş çaresini oluşturduğunu her vesile ile vurgulamıştır.
İslam dini kadını toplumsal hizmetlerden alıkoymamış, tersine ona sosyal hakların en önemlilerini tanımıştır. Bunu çok iyi bilen Atatürk, Ortaçağ’dan beri, çeşitli sosyal nedenlerle gasbedilmiş olan bu en doğal kadın haklarını kanunla yeniden saptamış geliştirmiş ve onlara günümüzün uygarlık düzeyinde bile saygı duyulan, örnek tutulan bir nitelik kazandırmıştır.
Ancak büyük şehirlerimizde kadınların bugün bilim, bürokrasi, teknokrasi, öğretim, eğitim, ticaret ve ekonomi alanlarında yüklenmiş oldukları rollere bakarak kendimizi aldatmayalım. Bugün bile ülkemiz kadınlarının büyük bir bölümü Cumhuriyetle gelen devrimlerin kendilerine tanımış olduğu haklardan habersizdirler; hatta İslamiyet’in vermiş olduğu haklardan da habersizdirler. Dolayısıyla bugün kanunlarımızda kadın erkek eşitliğini bozan önemli hayati bir hüküm yoktur. Onun için bugün Türk kadını, kadınlara yeniden haklar verilmesi veya eşitlik hakları kazanmak için mücadele yerine, kanunların kendilerine sağladığı hakların bilincine varabilmeleri ve onları erkeklerin baskısından uzak, serbestçe kullanabilmeleri için eğitim ve öğretim seferberliğine inmek zorunluluğu vardır.
“Dünyada hiçbir milletin kadını “Ben Anadolu Kadınından fazla çalıştım. Milletimi kurtuluşa ve zafere götürmekte Anadolu Kadını kadar emek verdim,” diyemez!” Atatürk.
8 Mart Dünya Kadınlar Günü kutlu olsun. Saygılarımla.