18 Aralık 2024 itibariyle Covid-19 ile mücadelede aşılanan sayısı kişiye ulaştı.

1xbetbetpasmariobet
escort konya
a
en iyi rulet siteleri
Prof Dr. Behçet Kemal Yeşilbursa

Prof Dr. Behçet Kemal Yeşilbursa

13 Aralık 2024 Cuma

19 Mayıs 1919 Tarihinin Anlam ve Önemi

19 Mayıs 1919 Tarihinin Anlam ve Önemi
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Bugün 19 Mayıs 2021, Cumhuriyetimizin kurucusu büyük önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Samsun’a çıkışının 102. yıldönümü. Bugün, millet olarak kendisine çok şey borçlu olduğumuz, yüce Türk milletinin seçkin evladı, milli kahraman, büyük asker, seçkin devlet adamı ve cumhuriyetimizin kurucusu büyük önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü bir kez daha saygıyla, şükranla, özlemle ve rahmetle anıyoruz. Ruhu şad olsun.

Mustafa Kemal Neden Samsun’a Çıktı?

Bu yıl 102. Yıldönümünü kutladığımız Atatürk’ün Samsun’a çıktığı 19 Mayıs 1919 tarihi, milli tarihimizin dönüm noktalarından biridir. Büyük Atatürk’ün 19 Mayıs 1919’da başlattığı ve gerçekleştirdiği tarihi mucizenin yıldönümünü kutlarken, o günlerin ulusal ve uluslararası ortamı ile bugünün ortamını karşılaştırdığımız zaman Milli Mücadele hareketinin başlangıcını oluşturan bu tarihi günün önemini daha iyi anlayacak, Atatürk’ü daha çok tanıyacağız.

Emperyalist devletlerin İstanbul’u işgali üzerine, artık bu eski imparatorluk merkezinden bir şeyler yapılamayacağını gören Mustafa Kemal, Anadolu’ya giderek burada yaşayan halkı örgütleyerek, Batı’nın önde gelen sömürgeci devletlerine karşı bir antiemperyalist kurtuluş savaşı verilebileceğini düşündü. Bu amaçla bir süre İstanbul’da hazırlıklar yaptı ve kendisine yakın kişilerden oluşturduğu bir ekiple Samsun’a doğru Bandırma Vapuru ile 16 Mayıs’ta yola çıktı.

İlk adım olarak Samsun’un seçilmesinde, Samsun’un bir Karadeniz liman kenti olmasının yanında tüm Akdeniz ve Ege kıyıları işgal altında olduğundan Anadolu’nun deniz bağlantısı ancak Karadeniz yolu ile sağlanabilecekti. Bu açıdan Samsun uygun bir konuma sahipti.

Kızkulesi açıklarında işgal güçleri tarafından arama yapılan vapur, akşam saatlerinde Samsun’a doğru yola çıktı. Fakat arama sonrasında Mustafa Kemal’in yanındakilere söylediği söz çok anlamlıdır: “Bunlar işte böyle yalnız demire, çeliğe, silah kuvvetine dayanırlar. Bildikleri şey yalnız madde! Bunlar hürriyet uğruna ölmeye karar verenlerin kuvvetini anlayamazlar. Biz, Anadolu’ya ne silah ne cephane götürüyoruz. Biz ideali ve imanı götürüyoruz” demiştir.

Atatürk, İstanbul’dan Samsun’a giderken sadece ülkeyi düşman istilasından kurtarmayı hedeflemiyordu. Bununla birlikte yeni ve modern bir devlet kurma fikri de vardı. Üstelik bu devlet milli iradeye dayalı çağdaş bir devlet olmalıydı. Bu düşüncesini Nutuk’ta şöyle ifade etmektedir:

“…Bu durum karşısında bir tek karar vardı. O da Milli Hâkimiyete dayanan, kayıtsız şartsız, bağımsız yeni bir Türk devleti kurmak! İşte daha İstanbul’dan çıkmadan önce düşündüğümüz ve Samsun’da Anadolu topraklarına ayak basar basmaz uygulamasına başladığımız karar, bu karar olmuştur.”

İşte bu düşünceyle Atatürk, Türk Milleti’nin sonsuza dek hür ve bağımsız yaşayacağı mukaddes vatan topraklarını kurtarmak, bu topraklar üzerinde çağdaş yeni bir Türk Devleti (Türkiye Cumhuriyeti) kurmak ülküsüyle Milli Mücadele hareketini başlattı. Başlattığı bu zor, fakat onurlu mücadele sonunda bir taraftan düşmanı vatan topraklarından atarken, diğer taraftan gücünü milli iradeden alan bağımsız, modern Türkiye Cumhuriyeti devletini kurdu. İşte, 102. yıldönümünü kutladığımız 19 Mayıs 1919 tarihi, milli tarihimizin böylesine önemli bir dönüm noktasıdır.

Milli Mücadelenin Atatürk tarafından dile gelen hikâyesinin ilk cümlesi, “1919 senesi Mayısının 19’uncu günü Samsun’a çıktım” ile başlar. Diğer bir deyişle, 19 Mayıs 1919 Milli Mücadele’nin fiilen başladığı tarihtir. 19 Mayıs bir başlangıçtır. Fikir ve karar sahibi Atatürk’ün hedefine varan yolda ilk adımdır. Atatürk’ün ve Türk Milleti’nin doğum günüdür.

Şevket Süreyya Aydemir’e göre, “Mustafa Kemal’in yeni hayatı, yeni âlemi, onun, 1919 Mayısının 19’uncu günü Samsun kıyısında Anadolu karasına ayak basmasıyla başlar, yani onun zuhurunun, hem kendi kaderine, hem milletimizin tarihine, hem çağımızın akışına, çeşitli yönlerden yön ve şekil veren safhası o gün, orada ve Mustafa Kemal’in Samsun kıyısına ayak basmasıyla başlamıştır.”

19 Mayıs 1919 Tarihinin Anlam ve Önemi Nedir?

Atatürk’ün 19 Mayıs 1919’da Samsun’a ayak basmasıyla birlikte, Türk tarihinde ilk defa kişisel egemenlikten, Milli Egemenliğe geçiş süreci başlamıştır. Atatürk, Samsun’a ayak bastığı andan itibaren, hem içe, hem de dışa dönük olarak, Milli Egemenlik prensibini gerçekleştirmek amacıyla hareket etmiştir. Dolayısıyla bugün “Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı” olarak kutladığımız Milli Mücadele tarihimizin başlangıcı olarak kabul edilen 19 Mayıs 1919 tarihinin Türk tarihindeki yerini ve önemini şöyle tespit etmek mümkündür;

19 Mayıs, Osmanlı Devleti’nin yıkılışını belgeleyen Mondros Ateşkes Antlaşması’nı ve Sevr Belgesini yırtarak onun yerine ulusal bağımsızlığımızı ve Türklüğün şerefini kurtaran Lozan Antlaşması’nı koyan onurlu bir dönemin başlangıcıdır.

19 Mayıs, yıkılarak tarih sayfasından silinen Osmanlı Devleti’nin yerine yeni bağımsız bir Türk Devleti’nin kuruluşunun başlangıç günüdür. Bugün, aynı zamanda mazlum milletlerin yaşamında ve kurtuluşunda da bir dönüm noktası olmuştur.

19 Mayıs, evrensel boyutta etkiler göstererek uluslararası önemli bir sürecin başlatılmasında, sömürgeci emperyalist devletlerin mazlum uluslar üzerindeki kıskancının parçalanmasında tarihi bir başlangıç olmuş, günümüzdeki siyasal dünya coğrafyasının oluşumunda da örnek ve yol gösterici bir rol oynamıştır.

19 Mayıs, padişahın mülkü olarak kabul edilen “Memalik-i Osmaniye’yi” vatan düzeyine çıkaran ve padişahın kişisel iradesine bağlı bir devlet anlayışı yerine laik, demokratik bir cumhuriyet rejimini getiren bir günün tarihidir.

19 Mayıs, ırk, dil, din, cinsiyet ve mezhep ayrımına yer vermeyen ve “Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkına Türk Ulusu denir” anlayışını kazandıran bir dönemin başlangıcıdır.

Atatürk’ün gözündeki Türk Milleti işte bu özlü sözün içinde yatmaktadır. Bugün Türk Milletini ırk, dil, din ve mezhep açısından bölmeye çalışanlar ya da bu görüşü benimseyenler Kurtuluş Savaşı’na katılarak Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni kuran Türk halkına hakaret ve hatta ihanet ettiklerini bilmelidirler. Cumhuriyetimizi birlikte hep beraber kurduk ve hep beraber de sonsuza dek yaşatmaya milletçe kararlı ve azimli olduğumuz bilinmelidir.

19 Mayıs’ın bu temel felsefesine ve anlayışına sahip çıkmalıyız. Çünkü 1920’lerin Türkiye halkı ya da onun çocukları günümüzde de yaşamaktadır ve bu halkın tümü hiç kuşkusuz Türk Milleti’nin eşit haklara sahip şerefli bireyleridir. Bu vatan hepimizin vatanıdır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti hepimizin devletidir. Ülkemizin ormanları, dağları, nehirleri, yeraltı ve yerüstü zenginlikleri hepimizin ve bu ülkede yaşayan herkesin ortak malıdır. Bu vatan, hiçbir ayrılıkçı düşünceyle parçalanamaz, bölünemez ve bölüşülemez. Buna Türk halkı ve Türk Milleti asla izin veremez ve bunu hoşgörüyle karşılayamaz. Bu böyle bilinmelidir!

19 Mayıs, Türk Milli birliğinin sağlandığı, sınırları Misak-ı Milli ile saptanan Türk Vatanının kurtarıldığı, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulduğu günün iki kelime ile ifadesidir.

19 Mayıs, Türk’ün Ulusal kimlik ve benliğini, kültürünü, örfünü ve geleneklerini saklı tutarak ulusumuzu çağdaş ve evrensel değerlerle bütünleştiren, bütün uygar uluslarla eşit ve insanlık âleminin seçkin ve şerefli bir üyesi durumunda yükselten bir tarihi gösterir.

19 Mayıs, bir taraftan yeni bir Türk Devleti’nin temellerinin atıldığı anlamlı bir gün, diğer taraftan geleceğin garantisi gençler için bir bayramdır.

19 Mayıs tarihinin gençlik bayramı olarak da kutlanması Atatürk’ün gençlere verdiği değerden kaynaklanmaktadır. Bütün konuşmalarında geleceğin gençlerin elinde olduğunu her fırsatta belirten Atatürk, Cumhuriyeti de gençlere emanet etmiştir.

Millet egemenliği ve tam bağımsızlık Türk İnkılâbının temeli, kaynağı; Atatürkçü düşünce ve uygulamaların olmazsa olmaz şartıdır. Milli irade, bir efsane değildir. Bütün millet fertlerinin arzularının, emellerinin birleşmesinden oluşur. Milli iradeyi efsane sayanlar, millet iradesini hiçe sayarak diktatörlük hevesine kapılanlardır. Çağımızın yönetim biçimi olan demokrasiden uzaklaşmak için, milli iradeyi, milli egemenliği efsane sayanlar, kınayanlar, küçük görenler, milleti inkâr edip, milletin karşısında olanlardır.

Atatürk’ün ifadesi ile “… Milli egemenlik düşmanlığı, müstesna bir saygı ve şeref mevkiine sahip bulunan bir milletin her şeyine bir anda kastetmek cürümünden başka bir şey değildir”.

Türkiye’nin bölgesinde ve evrensel düzeyde kendi çıkarlarına ve dünya barışı üzerindeki işlevine uygun politikalar üretip uygulayabilmesi için egemenliğine ve tam bağımsızlığa sahip olması gerekmektedir.

Ancak bugün Türkiye’de; Türkiye’nin ulus devlet olarak devamı veya başka bir biçim ve formda düzenlenmesi, Türkiye Cumhuriyeti’nin temel yapı taşı olan Milli Egemenliğin sınırlanıp sınırlanmayacağı, ulusal bağımsızlığın geleceğinin ne olacağı, Türkiye’nin üniter yapısının ortadan kaldırılması, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bağımsızlık beratı olan Lozan Antlaşması’nın geçersiz hale gelmesi, Sevr’in tekrar yürürlüğe konması, laik yapının ortadan kaldırılması, Avrupa Birliği üyeliğinin çağdaşlığın doğal bir sonucu mu yoksa Avrupa Birliği üyeliği olmadan da çağdaşlaşma yoluna devam edilebileceği gibi sorunlar tartışılmakta ve anılan konular ile ilgili toplumda taraflar ve karşıtlar oluşmaktadır.

Türk İnkılâbı Batı kültürü içinde asimilasyonu değil, Batı kültürü ile çağdaş değerlerle uyumu amaçlamıştır. Çağdaş uygarlık düzeyine çıkmak demek, Batı kültürü içinde asimile olmak demek değildir.

Türkiye, Atatürk ilke ve devrimlerini iç ve dış politikasının tartışmasız temeli yapmak durumundadır. Bu, Türkiye’nin ülke ve millet bütünlüğünü koruması ve bölgesinde lider ülke konumuna gelmesi bakımından gereklidir. Türkiye’nin içinde bulunduğu tarihi, coğrafi, kültürel ortam, kısaca jeopolitik yapı; Türkiye’nin uzun dönemli çok yönlü ve çok seçenekli, Avrupa Birliği’nden de bağımsız politikalar üretmesini gerektirmektedir.

Atatürk’e göre, “Yabancı bir devletin himaye ve desteğini kabul etmek, insanlık özelliklerinden mahkûmiyeti, becerisizlik ve miskinliği itiraftan başka bir şey değildir”.

Bunun için Türk İnkılâbının temel ilkelerinden olan tam bağımsızlık ve Milli Egemenlik ilkesinin her koşulda korunması gerekmektedir. Türk İnkılâbı dinamiktir. Gelişerek devam etmekte, canlılığını korumaktadır. İnsan hakları ve hukuk inkılâbını içeren sosyal yönü, demokratikleşmeyi içeren politik yönü ile gelişmesini sürdürmektedir.

Milli amaçlarımız yönünde gelişmenin en büyük güvencesi bağımsızlığımız ve egemenliğimizdir. Geleceğimizi bağlamayan, gelişmelerin değerlendirilmesine imkân verecek özgün politik seçenekleri ancak, bağımsızlığımızı ve egemenliğimizi koruduğumuz ölçüde gerçekleştirebiliriz.

Ancak şunu bilmeliyiz ki, milletimiz dün olduğu gibi bugün de iç ve dış düşmanlarının hedefi olmaktan kurtulamamıştır. Bugün içte ve dışta yaşadığımız, milletimize yönelik bütün düşmanca oyunlar Türk milletinin birlik ve beraberliğini, toprak bütünlüğünü bozmaya yöneliktir. Bu geçmişte olduğu gibi bugün ve gelecekte de olacaktır. Tüm bunlara rağmen biz inanıyoruz ki; milli kültür değerlerine bağlı, insanını çağın gerektirdiği teknolojik gelişmelere uygun bir şekilde eğitmiş, güçlü bir Türkiye ülkemiz üzerinde oynanan çirkin oyunlara son vereceği gibi, stratejik ve jeopolitik yeri itibariyle dünya barışının ve bugünkü mevcut uluslararası dengenin mihenk taşını teşkil edecektir.

Fakat bugün “Yeni Dünya Düzeni” ve “Yeni Türkiye” tartışmalarında ortaya çıkan günümüzün moda eğilimi, Kemalizme yüklenmek, onu eleştirmek, hatta daha da ileri giderek ona saldırmaktadır. Bu nedenle, Kemalizm’in modasının geçtiğini, geride kaldığını ileri sürenler bile bu tutumları ile Kemalizm’i son derece güncelleştirmektedirler.

Bugün bazı çevreler “Atatürkçülük 21. Yüzyılın gerçeklerine uymuyor, cevap vermiyor, değişmeli diyor.” Acaba 21. Yüzyılın gerçeklerine cevap vermeyen, bu gerçeklerle uyuşmayan hangi Atatürk ilkesi veya devrimi var? Cumhuriyetçilik mi? Laiklik mi? Milliyetçilik mi? Ya da Milli bağımsızlık mı? Milli egemenlik mi? Milli ekonomi mi? Ya da ulus devlet mi? Bizim ayak uyduramadığımız Dünya’da değişen ne? Bütün bunları ister istemez insanın sorası geliyor.

Bugün Atatürkçülüğün 21. Yüzyılın gerçekleri ile bağdaşmadığını söyleyenler küresel emperyalizmin yönlendirmesinde yenidünya düzenini kabul edenlerdir. Küreselleşmeyle ortaya çıkan Avrupa Birliği, Büyük Ortadoğu ve Büyük İsrail gibi bölgesel projeler çerçevesinde Türkiye’yi Lozan’daki yapısından kaydırıp Sevr modeli bir parçalanmaya sürüklemek isteyenlerdir.

Bugün Kemalizm’i, Atatürkçülüğü çağdışı görenler Türkiye için ya Ortadoğu merkezli yeni bir siyasi oluşum, devlet modeli istemektedirler ya da Avrupa merkezli bir yapı içinde Türkiye’nin eyaletlere bölünmesini istemektedirler.

Dolayısıyla bugün Atatürk Cumhuriyeti’nin, laik devlet modeli ortadan kaldırılarak, birtakım etnik ve mezhepsel sorunlar dayatılarak ulusal, üniter merkezi devlet yapısı ortadan kaldırılarak ve ekonomik uygulamalarla üç koldan tasfiye hareketiyle karşı karşıya olduğu söylenebilir.

Bugün Atatürk’ün kurduğu demokratik, laik Cumhuriyetin dayanağını ve hedefini oluşturan üç temel sürecin (ki bunlar Milletleşme, Laikleşme ve Merkezileşmedi) ciddi bir biçimde kesintiye uğratıldığını görüyoruz. Bugün yaşadığımız süreçte bu husus açıkça ortay çıkmış durumdadır.

Bugün, gerçek şudur ki, Türkiye Cumhuriyeti’nin dayanağını oluşturan bu üç projenin de önü kesilmiştir. Başka bir deyişle, Türkiye Cumhuriyeti, bu üç koldan ciddi bir direniş ve saldırıyla karşı karşıyadır. Bu nedenle bugün Atatürk için ağlamak yerine, onu anlamak ve anlatmak her zamankinden daha büyük bir ihtiyaç, görev ve sorumluluktur.

Komünizmin yıkıldığı, sosyalist sistemin dağıldığı bir dönemde Kemalizm’in ayakta kalabilmesi, dayandığı temellerin sağlamlığını ve kurucusunun ileriyi gören geniş görüşlülüğünü bir kez daha kanıtlamıştır. Batı’nın dışında kalan dünya ülkeleri için çağdaşlaşma ve modern devlet olma yolunda Atatürk ilke ve devrimleri yol göstermeye devam etmektedir.

Türkiye iç kavgaları bir yana bırakarak, dışa dönük yeni bir yapılanma sürecine, Kemalizm modeli doğrultusunda yönelirse, kendisi gibi batının dışında kalan bölge ülkelerinin önderi olabilecek ve bu ülkelere modellik yapabilecek güce sahiptir. Tümü ile Mustafa Kemal’in eseri olan, bugünün çağdaş Türkiye’si, kurucusunun yolundan giderek, bölgenin güçlü ve önder ülkesi konumuna gelebilir.

Bu duygu ve düşüncelerle, 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı’nın 102. yıldönümünün başta gençlerimiz olmak üzere tüm milletimize kutlu olmasını diliyor; gençlerimizin Atatürk ilke ve inkılâplarından kopmadan ülkemize ve insanlığa yararlı hizmetlerde bulunacaklarına yürekten inanıyor, kendilerine başarılar diliyorum.