05 Aralık 2025 itibariyle Covid-19 ile mücadelede aşılanan sayısı kişiye ulaştı.

jojobet
Marsbahis
deneme bonusu veren siteler
1xbetbetpasmariobet
escort konya
a
en iyi rulet siteleri
Prof Dr. Behçet Kemal Yeşilbursa

Prof Dr. Behçet Kemal Yeşilbursa

24 Kasım 2025 Pazartesi

Anadolu’ya Türk mührü vurulmuştur!

Anadolu’ya Türk mührü vurulmuştur!
3

BEĞENDİM

ABONE OL

Büyük Taarruz’un 103. yıldönümünde başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere bu toprakları bizlere vatan yapan tüm kahramanlarımızın ruhları şad olsun.

İşgal kuvvetlerinin ülke sınırlarını terk etmesi daha sonra gerçekleşse de 30 Ağustos sembolik olarak ülke topraklarının geri alındığı günü temsil eder. 30 Ağustos günü, ilk kez 1924’te Dumlupınar’da Çal Köyü yakınlarında Cumhurbaşkanı Atatürk’ün katıldığı bir törenle Başkumandan Zaferi adıyla kutlanmıştır. Zaferi kutlamak için iki yıl beklemenin en önemli nedeni 1923 yılının yeni Türkiye açısından hem ulusal hem de uluslararası alanda yoğunluğun had safhada olmasıydı. Çal köyünde gerçekleşen ilk törende Atatürk, millî ruhun canlı tutulmasının önemini vurgulamış ve Meçhul Asker Abidesi’nin temelini eşi Latife Hanım ile atmıştır. Mustafa Kemal, Başkomutan Meydan Muharebesi’ni sevk ve idare ettiği Zafertepe’de 30 Ağustos 1924 tarihinde Büyük Zafer’in önemini şu şekilde ifade etmiştir: “…Hiç şüphe etmemelidir ki yeni Türk devletinin, genç Türkiye Cumhuriyeti’nin temelleri burada atıldı. Ebedî hayatı burada taçlandırıldı. Bu sahada akan Türk kanları, bu semada uçuşan şehit ruhları, devlet ve cumhuriyetimizin ebedî muhafızlarıdır…”.

Başkumandan Zaferi 1926 yılından itibaren Zafer Bayramı olarak kutlanmaktadır. 1 Nisan 1926’da kabul edilen Kanunu’nda 30 Ağustos gününün Türk ordusunun Zafer Bayramı olduğu, her yıl dönümünde bu bayram gününün kara, deniz ve hava kuvvetleri tarafından kutlanacağı belirtilir. Ancak 1930’ların ortalarına kadar ilk tören gibi üst düzeyde gerçekleşen Büyük Zafer kutlaması yapılamamıştır. Zafer Bayramı için özellikle 1960’lardan itibaren daha kapsamlı ve katılımlı bir şekilde kutlamalar yapılmaya başlanmıştır. 30 Ağustos, Türkiye’de askerî okulların mezuniyet törenlerini yaptıkları gün olmuştur; ayrıca tüm subay ve astsubay rütbe değişiklikleri bu tarihte geçerli olmaktadır. Zafer Bayramı uzun yıllar Genelkurmay Başkanı’nın tebrikleri kabul ettiği bir bayram olarak kutlanmış; ancak bu durum 2011 yılından itibaren değişmiştir.

Taarruz Planı

Mustafa Kemal Büyük Söylev’inde taarruz planını şöyle ifade eder: Düşündüğümüz, ordularımızın ana kuvvetlerini düşman cephesinin bir kanadında ve mümkün olduğu kadar dış kanadında toplayarak, bir imha meydan muharebesi vermekti. Bunun için elverişli bulduğumuz durum, ana kuvvetlerimizi, düşmanın Afyonkarahisar yakınlarında bulunan sağ kanat grubu, güneyinde ve Akarçay ile Dumlupınar hizasına kadar olan alanlarda toplamaktı. Düşmanın en hassas ve önemli noktası orasıydı. Çabuk ve kesin sonuç almak, düşmanı bu kanadından vurmakla mümkündü.

Taarruza Hazırlık

Taarruza büyük bir gizlilik içinde hazırlanılmıştır. Mustafa Kemal, Konya’ya gelmiş olan General Townshend’in isteği üzerine, kendisiyle görüşmek için, Ankara’dan hareket ederek 23 Temmuz akşamı Batı Cephesi Karargâhı’nın bulunduğu Akşehir’e gider. Burada savaş planı üzerinde görüşmeler yapar. 24 Temmuz’da Konya’ya geçer. 27 Temmuz’da tekrar Akşehir’e gelir ve o gece yapılan görüşme sonunda, tespit edilmiş plan gereğince taarruz etmek üzere, 15 Ağustos’a kadar bütün hazırlıkların tamamlanmasına karar verilir.

28 Temmuz’da bir futbol maçını seyretmek bahanesiyle ordu komutanlarını ve bazı kolordu komutanlarını Akşehir’e çağırır. O gece yapılan toplantıda komutanların taarruzla ilgili görüşlerini alır. 30 Temmuz günü Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa ve Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa ile görüşerek taarruzun şeklini ve ayrıntılarını tespit eder. Ordunun hazırlıklarının tamamlanmasını ve taarruzun bir an önce yapılmasını emrettikten sonra Ankara’ya döner.

Çünkü Ankara’da yapılması gereken bazı işler vardır. Taarruz emri verdiğini henüz Bakanlar Kurulu’na bildirmemişti. Ayrıca muhalifler ordunun çürüdüğünden, kıpırdayacak durumda olmadığından, böyle karanlık ve belirsizlik içinde beklemenin sonucunun felaketten ibaret olacağı yönünde propaganda yapmaktaydı. Bu olumsuz propaganda en yakın ve en inanmış kimseler üzerinde bile kötü etkisini göstermeye başlamıştı. Mustafa Kemal, yakında başlayacak taarruz ile altı yedi gün içinde düşmanın ana kuvvetlerini yeneceği konusunda onlara teminat verdi.

Birkaç gün sonra ise cepheye gitmek üzere Ankara’dan ayrıldı. Hareketini belirli birkaç kişi dışında bütün Ankara’dan gizledi. Ankara’dan ayrılacağını bilenler, Ankara’daymış gibi davranacaklardı. Hatta gazetelerle Mustafa Kemal’in Çankaya’da çay ziyafeti verdiğini de ilan edeceklerdi. Dikkat çekmesin diye trenle hareket etmeyen Mustafa Kemal, bir gece otomobille Şereflikoçhisar (Tuz Gölü) üzerinden Konya’ya gider. Konya’ya geldiğini kimse bilmez ve varır varmaz telgrafhaneyi kontrol altına aldırır. 20 Ağustos günü öğleden sonra saat 16:00’da Batı Cephesi Karargâhı’na yani Akşehir’e ulaşır. Kısa bir görüşmeden sonra 26 Ağustos sabahı düşmana taarruz için Cephe Komutanı’na emir verir.

Mustafa Kemal 20/21 Ağustos gecesi Cephe Karargâhı’nda Cephe ve Ordu Komutanlarına taarruzun nasıl yapılacağını harita üzerinde kısa bir savaş oyunu şeklinde açıkladıktan sonra taarruz emrini tekrarlar. Taarruz, strateji ve aynı zamanda bir taktik baskın halinde yürütülecekti. Bunun gerçekleşebilmesi için de kuvvetlerin yığınak ve hazırlıklarının gizli kalmasına önem vermek gerekiyordu. Bu sebeple bütün yürüyüşler gece yapılacak, birlikler gündüzleri köylerde ve ağaçlıklar altında dinlenecekti. Taarruz bölgesinde, yolların düzeltilmesi vb. çalışmalarla düşmanın dikkatini çekmemek için yanıltıcı hareketlerde bulunulacaktı.

26 Ağustos Sabahı ve Zafere Giden Yol

24 Ağustos’ta Cephe Karargâhı Akşehir’den, taarruz cephesi gerisindeki Şuhut kasabasına taşındı. 25 Ağustos sabahı da Şuhut’tan savaşın idare edildiği Kocatepe’nin güneybatısındaki çadırlı ordugâha nakledilir. 26 Ağustos sabahı Kocatepe’de hazır bulunan Mustafa Kemal’in emri ile sabah saat 5.30’da topçu ateşi ile taarruz başlar. 26/27 Ağustos günlerinde, yani iki gün içinde, düşmanın Afyonkarahisar’ın güney ve doğusundaki müstahkem cepheleri düşer. 30 Ağustos’a kadar düşman ordusunun bütün kuvvetleri Aslıhanlar bölgesinde kuşatılır. 30 Ağustos’ta yapılan savaş sonunda (ki buna Başkomutan Meydan Muharebesi adı verilmiştir) düşmanın ana kuvvetleri yok edilmiş ve esir alınmıştır. Ve esirler arasında düşman ordusunun başkomutanlığını yapan General Trikopis de vardır. Planlanan kesin sonuç beş gün içinde alınmış ve 31 Ağustos günü ordularımız ana kuvvetleriyle İzmir’e doğru yürüyüşe geçmiştir.

Ordular İlk Hedefiniz Akdeniz’dir. İleri!

Mustafa Kemal 1 Eylül’de ordulara Akdeniz’i hedef göstermiş ve şu meşhur emrini vermiştir: “Ordular, ilk hedefiniz Akdeniz’dir. İleri!”. Mustafa Kemal yayımladığı bildiride özetle şöyle demiştir:

Zalim ve gururlu bir ordunun asıl kuvvetlerini inanılmayacak kadar az bir sürede yok ettiniz. Sahibimiz olan büyük Türk milleti, geleceğinden emin olmağa haklıdır. Bütün arkadaşlarımın Anadolu’da daha başka meydan savaşları verileceğini göz önüne alarak ilerlemesini ve herkesin akıl gücünü, yiğitlik ve hamiyet kaynaklarını yarışırcasına vermeye devam etmesini dilerim. Ordular! İlk hedefiniz Akdeniz’dir! İleri!

Mustafa Kemal’in emri üzerine Yunan ordusunu felaketten kurtarmak isteyen İtilaf Devletleri 4 Eylül’de ateşkes teklif etmişler ve İzmir’deki İtilaf Devletleri’nin konsolosları Mustafa Kemal’le görüşmek için yer ve tarih sormuşlardır. Mustafa Kemal 9 Eylül’de Kemalpaşa’da (o günkü adıyla Nif’te) görüşebileceğini bildirmiş ve gerçekten de söz verdiği gün Kemalpaşa’ya ulaşmış, fakat görüşme isteyenleri orada bulamamıştır. Çünkü ordularımız, İzmir rıhtımında Mustafa Kemal’in verdiği ilk hedefe, yani Akdeniz’e ulaşmış bulunuyordu. Ve 9 Eylül’de Türk ordusu İzmir’de! Yunan idaresi kaçıp gittiği ve Türk ordusu henüz gelmediği için İzmir yönetimsiz bir gece geçirmiştir. Şehirde Türkler arasında heyecan, limanda bekleyen 45.000 Rum arasında korku son haddine ulaşmıştı.

Mustafa Kemal bu zaferi Büyük Söylev’inde şu şekilde ifade etmiştir:

Her safhasıyla düşünülmüş, hazırlanmış, idare edilmiş ve zaferle sonuçlandırılmış olan bu harekât Türk ordusunun, Türk subay ve komuta heyetinin yüksek kudret ve kahramanlığını tarihe bir kere daha geçiren muazzam bir eserdir. Bu eser, Türk milletinin hürriyet ve istiklal düşüncesinin ölümsüz bir abidesidir. Bu eseri yaratan bir milletin evladı, bir ordunun başkomutanı olduğumdan, mutluluk ve bahtiyarlığım sonsuzdur.

Sonuç olarak,

Büyük Taarruz, yaklaşık 200 yıldan beri Türk ordusunun zaferiyle sonuçlanan ilk taarruz muharebesidir. Çanakkale ve Sakarya’da Türk zaferi, hücum eden düşmanı durdurmakla sınırlı kalmıştır. Oysa Başkumandan Meydan Muharebesi’nde düşman ordusu topyekûn yok edilmiş, yaklaşık 150.000 kilometrekare alan 14 gün gibi kısa bir sürede ele geçirilmiştir.

Zafer, Yunan işgaline son vererek Kurtuluş Savaşının kesin bir askeri sonuca ulaşmasını sağlamıştır. Böylece Türk tarafı Lozan’da önemli bir diplomatik avantajla katılmış, askeri durumun barış görüşmelerinde aleyhte pazarlık kozu olarak kullanılmasını önlemiştir. (Taarruz olmasaydı Yunan ordusu belki İzmir’e çekilecek, barış konferansında Yunanların İzmir ve Ayvalık’taki durumu pazarlık konusu olacak, bu yerler sonuçta bir olasılıkla kurtarılsa bile karşılığında birçok taviz verilecekti.)

Büyük taarruz ve bu taarruzun hedefine ulaşıncaya kadar geçen çok kısa süre içinde yer alan savaşlar kolay geçmemiştir. Bu savaşlarda Türk milleti neyi varsa, yedisinden yetmişine, kadınından erkeğine, malından canına kadar tüm varlığını savaş/zafer/bağımsızlık için ortaya koymuştur. Bu savaşta generalinden erine kadar Türk Ordusu vatan görevinin en büyük, en anlamlı örneğini vermiş; bağımsız olmanın, özgür yaşamanın bedelini canlarıyla ödemişlerdir.

Düşman güçlerin kendi çıkarlarını düşünmeleri doğaldır. Acı olan, düşündürücü olan içteki hainlerin, işbirlikçilerin varlığıdır. Böylesine acıların örneklerini her milletin tarihinde bulmak olanaklıdır. Türk milleti bu hainlikleri yaşamış, görmüş; bu hainlerden çok çekmiştir. Bu hainlikler milletlerin zor günlerinde sıkça görülen örneklerdir. Büyük Taarruz öncesi günlerde bile dış düşmanların içerdeki işbirlikçileri, hainler, uyduluğunu yaptıkları düşmanlardan geri kalmamışlar, Meclis’te, kamuoyunda Mustafa Kemal’i, Millî Mücadele’yi çökertmek, yolundan saptırmak için olanca güçleriyle çalışmışlardır. Başta Peyami Sabah gazetesi olmak üzere İstanbul basını Mustafa Kemal’i, Millî Mücadele’yi kötülemekten, düşmanların Türkleri aşağılayıcı sözlerini yaymaktan, halkı Mustafa Kemal’e ve Millî Mücadele’ye karşı kışkırtmaktan çekinmemiştir. Maalesef bugün de bu tür gazeteleri görüyoruz.

Şunu bilmeliyiz ki, milletimiz/devletimiz/cumhuriyetimiz dün olduğu gibi bugün de bazı iç ve dış mihrakların/düşmanlarının hedefi olmaktan kurtulamamıştır. Bugün içte ve dışta yaşadığımız, milletimize yönelik bütün düşmanca oyunlar Türk milletinin birlik ve beraberliğini, toprak bütünlüğünü bozmaya yöneliktir. Bu geçmişte olduğu gibi bugün ve gelecekte de olacaktır. Ancak Türk milleti geçmişte olduğu gibi gelecekte de bu tür oyunları birlik ve beraberlik içinde bozacaktır.

Bugün 30 Ağustos Zaferine alternatif Malazgirt Zaferi öne çıkarılmaya çalışılıyor. Ve bu zafer de sulandırılarak, Türk’ün zaferi değil Arap ve Kürtlerle birlikte kazanılan bir zafer vurgusu yapılma. Adına da İslam’ın Zaferi denilmekte. Oysa ne Malazgirt’te ne Çanakkale’de ne Sakarya da ne de 30 Ağustos Zaferinde ne Kürt ne de Arap vardır. Bu bir ırkçılık ya da bölücülük değildir. Aksine bugün Türk’ün adı, kimliği, tarihi ve zaferleri çalınmaktadır. Oysa tarih bir bütündür. Tarihte bir süreklilik vardır. Dolayısıyla Malazgirt’te bizim 30 Ağustos’ta bizim. Tarih bölünmez, şehitler bölünmez, vatan bölünmez.

Fakat yaşanan bütün bunlara rağmen biz inanıyoruz ki; milli kültür değerlerine bağlı, insanını çağın gerektirdiği bilimsel ve teknolojik gelişmelere uygun bir şekilde eğitmiş, güçlü bir Türkiye ve Türk Milleti, ülkemiz üzerinde oynanan çirkin oyunlara son vereceği gibi, stratejik ve jeopolitik yeri itibariyle dünya barışının ve bugünkü mevcut uluslararası dengenin mihenk taşını teşkil edecektir.

Mustafa Kemal Paşa’nın Anadolu hareketi üzerindeki önderliği bu zaferle pekişmiş, böylece zaferden sonra kurulacak olan siyasi düzenin temelleri atılmıştır.

Anadolu’nun kapıları 26 Ağustos 1071’de Malazgirt Zaferi ile açılmış, 30 Ağustos Zaferi ile kapatılmıştır. Yani Anadolu’ya Türk mührü vurulmuştur!

Sözlerimi büyük önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün şu güzel sözleriyle bitirmek istiyorum:

“Zafer, zafer benimdir diyebilenindir. Başarı ise başaracağım diye başlayarak sonunda başardım diyenindir.”

“Benim naçiz vücudum, bir gün elbet toprak olacaktır, fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet yaşayacaktır. Ve Türk milleti emniyet ve saadetinin kefili olan ilkelerle medeniyet yolunda, tereddütsüz yürümeye devam edecektir.”

Ya da daha güncel bir ifadeyle; Cumhuriyet’le kalın, Atatürk’le kalın, Atatürk ilke ve devrimlerinin aydınlattığı yolda kalın.

Sevgi, saygı ve selamlarımla.

……………

Not-1: Büyük Taarruz öncesinde Türk ve Yunan ordularının savaş gücü şöyledir: Türk ordusu: 186.900 subay ve er, 98.956 tüfek, 839 ağır makineli tüfek, 2.025 hafif makineli tüfek, 323 top, 5.286 kılıç. Yunan ordusu: 195.000 subay ve er. 130.000 tüfek, 1.002 ağır makineli tüfek, 3.152 hafif makineli tüfek, 344 top, 3.000 kılıç.

Not-2: Ege Denizi’nin 15. Yüzyıl Osmanlı dönemi haritalarındaki adı Akdeniz (Bahr-ı Sefid)’dir. Ayrıca aynı denize “Adalar Denizi” de denmiştir. Yani Ege Denizi’nin Türkçe kaynaklardaki (haritalardaki) adı “Akdeniz” veya “Adalar Denizi”dir. Ege (Aegean) deyimi Yunan mitolojisinden kaynaklanmaktadır. Yunanlılar önce Midilli civarına daha sonra da tüm adaların yer aldığı bölgeye “Ege Denizi” adını vermiştir. Dolayısıyla bazı cahillerin “Atatürk coğrafya bilmiyordu” gibisinden art niyetli söylemleri olsa olsa ancak kendi cahilliklerinin bir göstergesi olabilir.

Kocatepe, Afyonkarahisar, 26 Ağustos 1922.

Sabah saat 05.30’da topçu ateşiyle Büyük Taarruz ’un başlaması, Kocatepe, Afyonkarahisar, 26 Ağustos 1922. Dürbünle bakan şapkalı subay topçu ileri gözetleme subayı Üsteğmen Şahap (Gürler Paşa)’dır. Gelecek ışığı kırsın, net görüş sağlasın diye şapka giymiştir.



bursa escort görükle eskort görükle escort bayan bursa görükle escort bursa escort bursa escort bayan