18 Aralık 2024 itibariyle Covid-19 ile mücadelede aşılanan sayısı kişiye ulaştı.
13 Aralık 2024 Cuma
Gümrükten Eşya İthalatında TSE Sonucunu Etkileyecek İşlemler
Ortadoğu'da bahar yaşanacak mı?
Rusya'nın saldırısı meşru mu?
Merkez Bankası'nın Faiz Kararı Ne Olacak?
Gıda atıklarından gübre nasıl üretiliyor?
Enflasyon %20’li Düzeylere İner mi?
Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Gümrükler
Bir ülkenin diğer ülkelere karşı egemenlik haklarının tescil edildiği en önemli noktalar olan ve bu itibarla da devletlerin olmazsa olmaz kurumlarının başında gelen gümrük idarelerinin, oluşumu oldukça eskiye dayanmaktadır.
Bu çerçevede, Türk Gümrük İdaresi’nin; Anadolu Beylikleri’nden Osmanlı İmparatorluğu’na, Osmanlı’dan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne kadar gelişerek devam eden uzun bir öyküsü vardır. “Gümrükler Genel Müdürlüğü” her ne kadar resmi olarak ilk defa 1909 yılında “Rüsumat Müdüriyeti Umumiyesi” adıyla kurulmuş olsa da, üstlendiği görev ve işlev dikkate alındığında, farklı isimler altında bu fonksiyonu yerine getiren birimlerin söz konusu yıldan önce de var olduğu söylenebilir.
18’inci yüzyıla gelinceye kadar genellikle devlet içinde sadece bir “gelir” unsuru olarak görülen gümrükler, özellikle 19. yüzyılda Avrupa’da sanayi devriminin gerçekleşmesiyle gümrük konuları ve sorunları ile kaçakçılıkla mücadele ön plana çıkmıştır. Bu gelişmelere paralel olarak, gerek batılı ülkelerde gerekse Osmanlı İmparatorluğu’nda gümrüklerle ilgili yeni düzenlemelerin yapılması zorunluluğu doğmuştur.
Bu bağlamda, 1859 yılı Mart ayından itibaren on yedi emanete ayrılmış olan taşra gümrük idareleri, hazine yerine daha önce kurulmuş bulunan İstanbul Emtia Gümrük Eminliğine bağlanmış; daha sonra da “Emanet” unvanı “Nezaret” unvanına çevrilmiştir. 1861 yılında da İstanbul Emtia Gümrük Eminliği kaldırılarak, “Rüsumat Emaneti” kurulmuştur. Aynı zamanda taşradaki Gümrük Emanetleri de Müdürlük adını almıştır. Tanzimat Döneminde yapılan bu yeni düzenlemelerin bir sonucu olarak; gümrükler, maliyeden ayrılarak, doğrudan sadrazamlığa bağlı bir teşkilat olarak organize edilmiştir.
Diğer taraftan, 12 Temmuz 1909 tarihli bir Kararla “Rüsumat Emaneti” kaldırılarak gümrükler ve ilgili kurumları, “Rüsumat Müdüriyeti Umumiyesi” (Gümrükler Genel Müdürlüğü) çatısı altında 1859 öncesi dönemde olduğu gibi Maliye Nezaretine bağlanmıştır.
1499 sayılı Gümrük Tarifesi Kanununun 1 Ekim 1929 tarihinden itibaren uygulanmaya başlanması ve gümrük vergilerinin arttırılmış olması nedeniyle, kaçakçılık olaylarında da artış görülmüş ve özellikle güney sınırlarımızda kaçakçılık olayları büyük boyutlara ulaşmıştır. Bunun üzerine, gerek gümrük hizmetlerinin daha iyi bir şekilde yürütülmesinin temini, gerekse kaçakçılıkla mücadelede etkinlik sağlanması açısından bir dizi tedbir alınması ihtiyacı ortaya çıkmıştır. Bu çerçevede, gümrük teşkilatının idari yapısında da önemli bir değişikliğe gidilerek, 29/12/1931 tarihli, 1909 sayılı Kanun ile “Gümrük ve İnhisarlar Vekâleti” kurulmuştur. Böylece, gümrükler; tekel idaresi ile birleştirilerek bir Bakanlık çatısı altında yeniden yapılandırılmıştır.
Tarihi gelişimi içinde, 1983 yılında Maliye Bakanlığı ile birleştirilen ve bir anlamda tekrar Maliye Bakanlığı’na bağlanmış olan Gümrük Teşkilatının bu yapısı 1993 yılına kadar sürmüştür. 2 Temmuz 1993 tarihli, 485 sayılı “Gümrük Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname” ile gümrükler, tekrar Maliye Bakanlığı’ndan ayrılarak, “Gümrük Müsteşarlığı” adı altında Başbakanlığa bağlı ayrı bir Müsteşarlık olarak yapılandırılmıştır. 485 sayılı “Gümrük Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkındaki Kanun Hükmünde Kararname’nin 6. maddesinde Müsteşarlığın ana hizmet birimleri arasında “Gümrükler Genel Müdürlüğü” birinci sırada sayılmıştır.
Sonuç olarak, Gümrükler Genel Müdürlüğü, 1909 yılında “Rüsumat Müdüriyeti Umumiyesi” adıyla resmi olarak kurulmuş olmakla birlikte, üstlendiği görev ve işlev itibarıyla geçmişi oldukça eskilere dayanan bir Genel Müdürlüktür. Görev alanı itibarıyla, geçmişte olduğu gibi bugün de gümrük idaresinin nüvesini oluşturmaktadır. Farklı adlar altında olsa da; gümrük hizmetini sunan kamu otoritesinin, her zaman lokomotif birimi olmuştur.
Ve Küçük Bir Anı
Şubat 1996’da doktora eğitimini tamamlayıp İngiltere’den dönerken eşyalarımı 15 adet Tea Chest Box (Çay sandığı kutusu) denilen kutularla Türkiye’ye gönderdim. Kutular Haydarpaşa Gümrüğüne geldi. Almaya gittiğimde akla karayı seçmiştim. Çünkü 15 kutunun her biri ağzına kadar kitap ve belge doluydu. Gümrük memurları bu işe çok şaşmıştı ve “hocam hiç mi gümrüğe tabi eşyan yok” diye sormuşlardı. Biri, “hocam bir Kettle (su ısıtıcısı) bile mi getirmedin”, diğeri ise “hocam, insan bir ütü getirir bari” diye gülüşmüşlerdi. Ben ise içimden dua ediyordum, “inşallah bu kitaplar arasında yasaklı yayın felan aramaya kalkmazlar diye”. Sandıklar baya ağır olduğu için herkesten baya azar işitmiştim. Oysa o sandıklar adeta benim çeyizimdi, akademik geleceğimdi. Maddi değeri bir tarafa (ki 10 bin sterlin kadardı) benim için manevi değeri çok daha fazla idi…
Sevgi, saygı ve selamlarımla…
Bu çay kutularıyla Hindistan’dan, Sri Lanka’dan İngiltere’ye Ceylon Çayı getiriliyordu. Ve sandıklar buram buram Ceylon çayı kokuyordu. Görende beni çay getirdim zannetmişti.