18 Aralık 2024 itibariyle Covid-19 ile mücadelede aşılanan sayısı kişiye ulaştı.
21 Haziran 2023 Çarşamba
Gümrükten Eşya İthalatında TSE Sonucunu Etkileyecek İşlemler
Ortadoğu'da bahar yaşanacak mı?
Rusya'nın saldırısı meşru mu?
Merkez Bankası'nın Faiz Kararı Ne Olacak?
Gıda atıklarından gübre nasıl üretiliyor?
Enflasyon %20’li Düzeylere İner mi?
Hafta başında Ekim ayı dış ticaret istatistikleri açıklandı. Oldukça dikkat çekici. İhracatta Ekim aynında bir önceki yılın aynı ayına göre %20.1’lik bir artış olmuş. İthalattaki artış ise daha sınırlı kalmış. Bir önceki yılın Ekim ayına göre ithalat %12.8 artmış. Dolayısıyla dış ticaret açığında %40’lık bir azalma gerçekleşmiş. Dış ticaret açığındaki iyileşme sevindirici.
Ekim ayında imalat sanayiinin ihracat içerisindeki payı %95 olurken, tarımın payı %3.3’te kalmış. Bunu sanayi malları ihraç ediyoruz diye okuyabiliriz. Ancak daha derin bir analize ihtiyacımız var. İmalat sanayiinin ihracatı içerisinde yüksek teknolojili ürünlere bakalım. Ekim ayında imalat sanayi ihracatımızın içerisinde yüksek teknolojili ürünlerin payı %2.7 olarak gerçekleşmiş. Ekim 2020’de ise bu oran %3.5’miş. Yüksek teknolojili imalat sanayi ihracatımız Ekim 2020’de 577 milyon dolar iken Ekim 2021’de 528 milyon dolara gerilemiş. Yani yüksek teknolojili imalat sanayi ihracatımızda mutlak bir azalış var.
Bu oranları değerlendirirken ülke karşılaştırması yapmak daha doğru. Örneğin Hong Kong’da imalat sanayi ihracatının içerisinde yüksek teknolojili ürünlerin payı %70, Singapur ve Malezya’da %52. Bu ülkeler daha uç örnekler diyebiliriz. Bize daha çok benzeyen ülkelere bakalım. Örneğin Brezilya’da imalat sanayi ihracatının %13’ü, Rusya’da %13’ü, Endonezya’da %8’i ve Güney Afrika’da %5’i yüksek teknolojili ürün. Bu oranlar Türkiye ile karşılaştırıldığında çok yüksek.
Ara malı ithalatı artıyor
Orta yüksek teknolojili ürünlerin imalat sanayi içerisindeki payı da azalmış. 2020 Ekim’de %36.6’dan Ekim 2021’de %32’ye gerilemiş. Orta düşük teknolojili ürünlerin payında ise bir artış görülüyor. Bu artışın en önemli nedeni demir-çelik sektöründe ihracat artışı. Demir-çelik sektöründe Ekim ayındaki ihracat Ekim 2021’e göre %120 artmış. Üstelik bu sadece Ekim ayına özgü bir artış da değil. Ocak-Ekim 2021’de geçen yılın aynı dönemine göre %98’lik bir artış söz konusu.
Demir-çelik sektöründeki ihracat artışı oldukça dikkat çekici. Ancak maalesef bu sektörde hammadde olarak kullanılan demir cevheri ve hurdanın %60 -70’i ithal ediliyor. Aslında bu Ekim ayında ara malı ithalatının neden artmış olduğunu da açıklıyor. Ara malı ithalatı Ekim 2021’de toplam ithalat içinde %79.4’lük bir paya sahip. Geçen yıl bu oran %69.6 imiş. Ocak- Ekim 2021 arasında ise ara malı ithalatının oranı %77 olmuş. Geçen yılın aynı dönemine göre 2 puanlık bir artış göstermiş.
Yüksek katma değerli üretim için yüksek teknolojili üretim modeline geçmek gerekiyor.
Özetle ihracatımız artıyor ancak bu artış daha düşük teknolojili katma değeri düşük ürünlerden kaynaklanıyor. Oysa bizim içine düştüğümüz kur-enflasyon-faiz sarmalından çıkmak için yüksek katma değerli daha az ithalata bağımlı bir ihracat modeline geçmemiz gerekiyor.
Yüksek teknolojili üretimde katma değer daha yüksek. Yüksek teknolojili ürünlerin payını arttırmak, daha katma değerli üretim modeline geçmek ise inovasyonla, ARGE harcamaları ile mümkün olabilir. OECD verilerine göre Türkiye’de toplam AR-GE harcamalarının GSYH’ya oranı 1990’lı yıllardan beri artış trendinde. Türkiye 2020’de GSYH’nın %1.09’ü kadar AR-GE harcaması yapmış. OECD ortalaması %2.47. İsrail’de ARGE harcamalarının oranı %5 civarında iken Güney Kore’de %4.6. Türkiye OECD ortalamasının altında kalsa da AR-GE harcamaları birçok ülkenin harcamalarının üstünde. Meksika, Litvanya, Slovakya, Slovenya gibi ülkelerin AR-GE harcamalarının oranı Türkiye’den daha düşük. Ancak bu ülkelerin hepsinde yüksek teknolojili ürünlerin payı daha yüksek.
Görünen o ki; AR-GE harcamalarımız OECD ortalamasının altında fakat bu harcama ile daha iyisini yapabilirdik. Yürüttüğümüz AR-GE politikası yeterince etkin değil.  Türkiye birçok alanda destekler sunuyor. Vergi imtiyazları, sigorta primi destekleri, personel için ek destekler gibi sayısız destek var. Ancak etkinlik açısından bir takım problemler mevcut. Bu sorunları gündeme taşımak ve tartışmaya açmak lazım. Aksi takdirde kaynaklarımız israf oluyor. Öncelikle AR-GE destekleri çıktılar değil girdiler üstünden veriliyor. Üstelik bu destekler yüksek teknolojili üretimde de yeterince ayırt edici değil. Teknokent’ler üniversite sanayi işbirliğini sağlamada oldukça önemli ancak burada yer alacak firmaların özenle seçilmesi gerekiyor. Basit mühendislik faaliyetlerinden ziyade özenle seçilmiş yüksek teknoloji üreten firmaların Teknokent’lerde yer alması önemli. Yüksek teknoloji üreten firmaların Teknokent’lerde kümelenmesi dışsallık yaratacağından özellikle tercih edilmeli.
Her şeyden daha önemli olan ise teknoloji odaklı üretim ancak inovatif bir iklim yaratılması ile mümkün. Eğitim sistemi de buna göre yapılandırılmalı. İnovasyonun gelişmesi için özgür düşünceye dayalı, sorgulayıcı bir eğitim sistemi gerekiyor. Ancak sorgulayabilen, dinamik gençlerle yeni teknolojileri üretmek mümkün olabilir.
İhracatımız artıyor, ekonomimiz büyüyor ancak önemli olan büyümeyi sürdürülebilir kılmak. Bunun için de teknoloji odaklı, katma değer yaratan bir sanayileşme politikası şart. Bu kapsamda AR-GE desteklerinin yeniden gözden geçirilmesi, aksayan yönlerinin yeniden düzenlenmesi gerekiyor.  Eğer inovatif, yüksek katma değerli sanayileşmeye odaklanabilirsek, ticarette dengelerin yeniden kurulduğu bir dönemde önemli bir sıçrama gerçekleştirebiliriz. Tabi bu alanda başarı yine uzun vadeli, yapısal programlara dayanıyor.