26 Kasım 2024 itibariyle Covid-19 ile mücadelede aşılanan sayısı kişiye ulaştı.
10 Eylül 2023 Pazar
Gümrükten Eşya İthalatında TSE Sonucunu Etkileyecek İşlemler
"Ekim ayını çıkarabilirsem bile Kasım ayını çıkarabileceğimi hiç sanmıyorum!.."
Rusya'nın saldırısı meşru mu?
Merkez Bankası'nın Faiz Kararı Ne Olacak?
Protein ne zaman zararlı olur?
Enflasyon %20’li Düzeylere İner mi?
Birinci Dünya Savaşı’nın sonunda, Mondros Mütarekesi’nin Osmanlı Devleti tarafından imzalanması İtilaf devletlerinin Anadolu’yu işgal edebilmesi için gerekli hukuki ve siyasi altyapıyı hazırlar ve Anadolu’nun işgal süreci başlar. Aslında daha savaş devam ederken imzaladıkları gizli antlaşmalarla niyetlerini ortaya koyan İtilaf Devletleri Anadolu’nun geleceği hakkında kararlarını vermişlerdi. “Hıristiyanları Türklerin katliamından korumak” gibi gerçek dışı bir gerekçe Anadolu’nun işgalini başlatan temel argümanlardan birisi olmuştu.
San Remo Konferansı’nda verilen son kararı Osmanlı Devleti’nin kabul etmesini sağlamak ve Boğazlarda İngiliz varlığını rahatlatmak amacıyla, İngilizlerle çatışan milliyetçileri Marmara kıyılarından söküp atmak üzere Yunan güçlerinin ilerlemesi konusunda İtilaf devletleri arasında uzlaşıya varılmıştı. 19 Haziran’da İngiltere’nin Hythe kasabasında gerçekleştirilen görüşmelerde Yunanlıların Bursa’yı da içine alan Kuzeybatı Anadolu’yu istila etmesi kararlaştırılmıştı. Bir sonraki gün ise Lympne’de (İngiltere) gayrı resmi bir konferans düzenlenerek Yunanların bir sonraki planı onaylandı. Aynı dönemde ABD Kongresi’nde de Batı Anadolu’nun Yunanistan’a verilmesini onaylayan bir karar alınmıştı.
Yunanistan Başbakanı Venizelos bu kararı geciktirmeksizin uygulamaya koydu ve Yunan ordusu 22 Haziran 1920’de üç koldan ileri harekâta başladı. Milne Hattı’nı geçerek ilerleyen Yunan askerleri iki hafta gibi kısa sayılabilecek bir sürede Bursa gibi tarihsel ve stratejik önemi olan bir kenti fazla bir direnişle karşılaşmadan işgal etti.
Şehri Eleftherios Venizelos’un oğlu komutan Sofoklis ele geçirdi ve Osmanlı Devleti’nin kurucu padişahı Osman Gazi’nin türbesinde sandukasının önündeki sedef kakma sandukanın üstüne kolunu yaslayarak kahraman edasıyla fotoğrafını çektirdi. Osmanlı Devleti’ne başkentlik yapmış Bursa’nın, Yunanlılar tarafından işgalinin Türklerde yarattığı etki büyük olmuştu.
TBMM’de, Bursa’nın Yunanlılar tarafından işgali dolayısıyla yapılan toplantısında başkanlık kürsüsünün “puşidei siyah” ile örtülmesine dair bir takrir sunuldu. Burdur Milletvekili İsmail Suphi Bey’in anlatımı sonrasında, milletvekillerinin hıçkıra hıçkıra ağlaması Bursa’nın işgalinin millet üzerinde yarattığı etkiyi yansıttı. Oybirliği ile kabul edilen takririn ardından bakanlık kürsüsü siyah bir örtüyle kaplandı ve oturuma yirmi dakikalık bir ara verildi. Bursa milletvekili Muhittin Baha (Pars) Bey kürsüye gelerek yoğun gözyaşları içerisinde Namık Kemal’in “Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini, Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini?” adlı beytini okudu. Mustafa Kemal Paşa’nın özel ricası ile Ankara’ya gelen Mehmet Akif (Ersoy) “Bülbül” adlı şiirini Bursa’nın işgali üzerine kaleme aldı.
“Ne hicrandır ki: en şevketli bir mâzi serâp olsun;
O kudretler, o satvetler harâb olsun, türâb olsun!
Çökük bir kubbe kalsın ma’bedinden Yıldırım Hân’ın;
Şenâatlerle çiğnensin muazzam kabri Orhan’ın!
Ne haybettir ki: vahdet-gâhı dînin devrilip, taş taş,
Sürünsün şimdi milyonlarca me’vâsız kalan dindaş!
Yıkılmış hânmânlar yerde işkenceyle kıvransın;
Serilmiş gövdeler, binlerce, yüz binlerce doğransın!
Dolaşsın, sonra, İslâm’ın harem-gâhında nâ-mahrem…
Benim hakkım, sus ey bülbül, senin hakkın değil mâtem!”
8 Temmuz 1920’de gerçekleşen resmi işgal sonrası; Bursa merkezi ve ilçelerinin hemen hemen hepsi Yunanlıların, Rumların ve Ermenilerin şiddetine, baskısına maruz kaldı, işgalin ötesinde büyük bir mezalim ve kıyım yaşandı. Rum ve Ermeni çeteler sürekli olarak Bursa’nın çevre köylerine baskınlar düzenledi ve halka zulmetti, tarım alanları işgalci askerler tarafından talan edildi, hayvanlar zorla alındı, evler yağmalandı.
Dönemin tanıklarının anılarında ve o yıllardan kalan belgelerde bu acılı günlere dair birçok bilgi yer alır. Falih Rıfkı Atay; Uşak-Bursa yolunda gördükleri köy ve kasaba harabelerinden, cesetlerden, Bursa’daki anaların eleminden söz eder. Mehmet Asım; Karacabey ahalisinin Yunan kuvvetlerinin tahliyesi sırasında kasabanın tahrip edilmesini önlemek için mevki kumandanına kaymakam vasıtasıyla müracaat ettiklerini anlatır. Tamamen belgelerden oluşan “Bursa’da İşgal Günlüğü (Bursa Vilayetinde Yunan Fecayii) 1920-1922” isimli çalışma olayların vahametini belgeler.
İşgale karşı kurtuluş ve kuruluş zaferi, Mustafa Kemal Atatürk’ün liderliğinde, Milli Mücadelenin önder kadrosu ve bu kadronun ideallerine bağlı Anadolu halkının asker-sivil, kadın-erkek, çocuk-genç-yaşlı topyekûn direnişi ile gerçekti. Mustafa Kemal Paşa’nın “Ya İstiklal Ya Ölüm” sloganıyla işgal edilen toprakları silahla kurtarmak amacıyla başlayan Milli Mücadele’nin sonucunda tüm vatan topraklarının işgalden kurtarılması sağlandı. Bursa’nın kurtuluşu için ise Birinci Tümeni’nin 10 Eylül 1922 günü saat sabah 07.00’de başlattığı yürüyüş, ilerleyen saatlerde Bursa önlerine kadar devam etti.
Bursa’nın içindeki milis güçlerinin de yardımıyla, işgal güçleri saat 20.00’de ateşi keserek tüm cephelerden çekilme kararı aldı. Nihayet Mirliva Şükrü Naili Paşa komutasındaki 3. Kolordu ertesi gün, 11 Eylül 1922 sabahında, Bursa’ya girdi, ‘2 yıl, 2 ay, 2 gün’ süren işgal sonlandı. Bu kutlu haber telgraf yoluyla önce Ankara’ya, oradan da tüm yurda “Yeşil Bursa Al Sancağına Kavuştu!” sözcükleriyle yayıldı. İşte, o gün meclisteki kara örtü de yerinden kaldırıldı.
Zamanın tanıklarının saçlarını ağartan, onları hayattan koparan, anayı babayı oğlu kızı eksilten acımasız bu acımasız süreç, Bursa kenti ve halkının bu sancılı günleri hiç kolay geçmemiştir ve bu günlerin izleri gerek toplumsal hafızada, gerek belgelerde, gerekse fiziksel dokuda hala canlılığını korumaktadır. Kamuoyunda milli heyecan ve duygularımız anma günlerinde tekrar canlanmaktadır. Her 11 Eylül’de Bursa’nın maruz kaldığı işgal ve bu işgalin halkta yarattığı derin sarsıntı anımsanarak; bir taraftan belleklerimizdeki acılar tekrar gözden geçirilirken bir taraftan da dönemin en güçlü devletlerine ve taşeronlarına karşı kazandığımız büyük zafer hatırlanır.