22 Aralık 2024 itibariyle Covid-19 ile mücadelede aşılanan sayısı kişiye ulaştı.

1xbetbetpasmariobet
escort konya
a
en iyi rulet siteleri
Ömer Faruk Atila

Ömer Faruk Atila

16 Kasım 2021 Salı

“İşsizlik”

“İşsizlik”
0

BEĞENDİM

ABONE OL

İşsizlik gün geçtikçe artan bir problem haline gelmektedir. Piyasa şartları gibi daha bir çok etken buna sebep olmaktadır ve zaman geçtikçe bu kaçınılmaz son ile daha fazla yüzleşmek zorunda kalıyoruz. Yaygınlaşan bu problem özellikle gençler için büyük bir kaygılanma sebebi oluyor. Üniversiteye başlandığında bu kaygılanma çok fazla hissedilmese bile mezuniyet dönemi yaklaştıkça bu kaygılanma durumu artmaktadır. Dışarıdan gelen baskılar, arkadaş ortamlarında geçen konuşmalar konu ile ilgili bir farkındalık yaratır ve öğrenci artık asıl hayatın başlayacağını, bir düzen kurması gerektiğini anlarlar. Fakat bir elin parmağını geçmeyecek sayıda bölüm ve üniversite hariç yani büyük bir çoğunluk ortada kalma hissini en derinlerine kadar hissederler. Haliyle stres artar, bir yol aranmaya başlanır. Fakat pek fazla bir yol olmadığı geç bile olsa anlaşılır. Herkesin aklından kendi işini yapma fikri mutlaka geçer. Sonuçta geniş zaman diliminde, baskı altında çalışarak kısıtlı bir maaş elde etmek kimseyi cezbeden bir şey değil, bu bir gerçek. Daha rahat bir çalışma standardı sağlamak veya daha yoğun bir çalışma olsa dahi en azından ‘’kısıtlı’’ olarak belirttiğimiz maaşa değil de emeğinin karşılığını alabileceği bir iş mekanizması olmasını herkes ister. Burada ise önümüze çıkan problem acı ama gerçek, çoğu kişinin elinde bir yetkinlik dahi yoktur. Bu durum detaylı incelendiğinde ortaya farklı sonuçlar çıkabilir, kimi durumlarda bunun sebebi kişinin öğrencilik yıllarını yetkinlik anlamında kaba bir tabirle ‘’boş’’ geçirmesi olarak değerlendirilir. Kişinin kendini yetiştirmemiş olması, kendini ifade edebileceği bir meslek sahibi olamaması sorundur elbette. Ama bunun yanı sıra bir diğer sebep ise eğitim sisteminin öğrencileri mesleki bir yeterliliğe kavuşturacak düzeyde olmamasıdır. Öğrenci okula girdiğin yıldan itibaren bahsi geçen konuyla ilgili sözlü olarak bilgilendirilmeye çalışılır, bariz örneklerle farkındalık yaratılmaya çalışılır, bunu gerek aileler gerekse eğitim aldıkları akademisyenler yapar. Ama bir gerçek var ki kurulan cümleler, anlatılan hikayeler icraate etkisi düşük unsurlar. İş yalnızca üniversite öğrencilik dönemiyle de kısıtlı değil aslında. Bunu bir mesleki alan üzerinden değerlendirmek gerekirse, örneğin bir mühendislik fakültesinde laboratuvar adı altında geçen bazı uygulamalı dersler vardır. Öğrencilerin çoğunluğu laboratuvara girdiğinde cihazları dahi tanımıyor. Hangi makine hangi işlemde kullanılır? Hangi alet ne gibi durumlarda işe yarar? Bu soruları rutin bir birinci sınıf mühendislik öğrencisine sorsanız tam bir yanıt alamazsınız. O laboratuvarlarda cihazları kullanmayı iyi kötü bilen, makineler hakkında bilgi sahibi olan öğrencilerin çoğunluğu meslek lisesi çıkışlıdır. Ne güzel onlar makineler hakkında bilgi sahibi, daha yetkin çalışma yapabilirler diyebiliriz fakat iş bununla bitmiyor. Meslek lisesi çıkışlı öğrencilerinde teorik anlamda birçok konuda büyük eksiklikleri söz konusu. Şimdi düşündüğümüzde o laboratuvara giren öğrencilerin büyük bir kısmı konudan uzak, öğrenmeye aç. Azınlık bir kısım ise konuya az çok hakim fakat diğer alanlarda eksiklikleri var. En basitinden birçok mühendisliğin vazgeçilmezi olan matematik alanında meslek lisesi öğrencileri eksik kalıyor. Bu örnek olayı uzaktan izleyin, gözünüzde canlandırın. Nerden tutsanız elinizde kalacak, girdap misali çıkmaza düşen bir durum. Bu yalnızca ilk akla gelebilecek basit bir örnek. Çoğu alanda bu tür eksiklikler ve geçmişten bugüne tamamlanamamış, teraziyi doğru tutamamamıza sebep olacak olaylar söz konusu. Hal böyleyken gençlerin işsizliği dert etmesi çok normal. Gençlerin hayalleri var, yaşamak istedikleri bir hayat var. Maddiyat geldiğimiz dönemde göz ardı edilemeyecek öneme sahip. Bunun için de bir iş sahibi olmak, para kazanmak gerekir. Fakat gerek piyasa şartları gerekse eğitim sisteminin yapı taşlarından başlayarak eğitimin son anına kadar gelen bozukluklar insanların hayallerini, hedeflerini kursağında bırakıyor. Dileriz ki birçok kez bahsettiğimiz eğitim problemleri çözülsün, sistem çarkları tam işler hale getirilebilsin. Bu gerçekleşirse zaten piyasa şartları çarkları işleyen bir eğitim sisteminden yetişen neslin sayesinde mutlaka düzelecektir.

Devamını Oku

Sigorta Bilinci

Sigorta Bilinci
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Sigorta ve sigortacı. Bu kelimelerin geçtiği çoğu toplantı ve organizasyonda mutlaka bahsedilen bir konu var. O da bu kelimelerin ülkemizde hala daha anlamlarını ifade edemediği gerçeği. Aslında kısa ve öz şekilde bunları açıklayarak başlamak gerek. Sigorta, bir risk durumu gerçekleşmeden önce belli bir prim karşılığında riskin yol açacağı zararları gidermek adına bu iş ile ilgilenen bir kuruluşla yapılan sözleşmedir. Sigortacı ise bu sözleşmeyi yaparken detayları size açıklayan, bilgilendiren ve sözleşmeyi imzalamanızı sağlayan aracıdır. Bu basit açıklamayı okuyunca aslında kulağa mantıklı geliyor. Bir risk durumu söz konusu ve bu riskin yol açabileceği zararları karşılayabilecek bir kuruluş var. Hatta bu kuruluş ile sigorta ettiren arasında bir aracı var. Bu aracıda kendi tercih edebileceğiniz, iletişim ve türlü konularda sizin içinizi rahatlatacak yani size güven veren biri oluyor. Bu şekilde bakınca gayet güzel ama iş teoriden çıktığı anda değişiyor. Bunun sebepleri çoktur, kişiden kişiye değişebilir fakat genel kabul göreceğini düşündüğüm birkaç örnek belirtmek gerekirse, millet olarak bir şeyleri tecrübe etmeden önemini anlamayışımız, kendi muhasebemizi yaparken uzun vadeli kurgulama yapma eksikliğimiz gibi konular başı çekiyor bence. Sigortaya olan yaklaşım ülkemizde günden güne artmaktadır. Ama bu yaklaşımın ana sebebi zorunluluk arz edenler ve az önce bahsettiğimiz konuyla bağlantılı olarak ‘’acı tecrübeler sonucunda’’ olduğunda sigortanın asıl mahiyetini çok taşımış olduğu söylenemiyor maalesef.

Zorunlu olduğu ve yaptırılmadığı taktirde trafikte yakalanırsanız cezası olduğu için trafik sigortası yaptırıyorsunuz fakat zorunlu olmasına rağmen kontrol mekanizması trafik sigortasına göre daha az olduğu için Zorunlu Deprem Sigortası yaptırmıyorsunuz. İş yerinizde herhangi bir aksaklık yaşandığında ve ardından bunu mecburen cebinizden karşıladığınızda artık sigorta yaptıralım, olsaydı işe yarardı diyorsunuz. Tabi detay düşünecek olursak konu ile ilgili uygulanacak muafiyetler ve belki de aynı hasarı tekrar sigortadan karşılatma imkanınız olamayışı bir ihtimaldir. Sigorta her yaptırıldığında mutlaka bir şekilde geri dönüşü alınan bir şey değildir. Yıllarca yaptırdığınız aynı sigortadan hiçbir geri dönüş elde edemeyebilirsiniz. Fakat gerçekleşecek riskli tek bir olayın ardından geçmiş yılların geri dönüşünden fazlasını da elde edebilirsiniz. Tabii insanların sigorta talep edebilecekleri bir refah düzeyinin tam olarak olup olmadığı konusu ayrıca tartışılması gereken bir konudur, bunu belirtip fazla üzerine düşmeden geçiyorum.

Konu ile ilgili dikkat edilmesi gereken bazı ek hususlar olduğunu düşünüyorum. Kulaktan dolma bilgiler, yanlış uygulama ve fikirler sigortacılık sistemine zarar vermektedir. İnsanlar bu konuda doğru bilgi aktarımı sağlanarak bilinçlendirilmelidir. Bu konuda görev acente personellerine kalmaktadır. İnsanlara tam anlamıyla bir müşteri gözüyle bakmaktansa daha çok bilinç durumunu arttırmaya yönelik çalışmalar yapılmalıdır. Acente personelleri konu ile ilgili uzmanlık kazanmak için çalışmalarını tamamlamalı ve piyasada oluşan yanlış algıları kırmak için çaba sarf etmelilerdir. Eminim bu şekilde çalışıldığında acentelerin iş potansiyelleri de otomatik olarak gelişecektir.

Piyasa algıları çoğu konuda olduğu gibi sigortacılıkla ilgilide yanlış algılarla doludur. Bu algıları kırmak ve insanları bilinçlendirmek yetkili personellerin görevidir. Gerek tüzel kişiler gerekse gerçek kişiler bu konuda yeterli bilince erişirse mutlaka sigortacılıkla ilgili mesleki sistem gelişimi sağlanacaktır. Eski Anadolu Sigorta Genel Müdürü’nün 2008 yılında yapılan bir röportajında kullandığı cümleyle tamamlamak istiyorum. ‘’Kimse sigortasız kalacak kadar zengin değildir.’’ Sigortalı ve sağlıklı günler dilerim!

Devamını Oku

Eğitimde Yeni Dönem

Eğitimde Yeni Dönem
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Uzak Doğu’da ortaya çıkmasının ardından tüm dünyayı etkisi altına alan Koronavirüs (Covid-19) hayatımızın hemen hemen her alanında varlığını fazlasıyla hissettirdi. Koronavirüsün gerek sosyal yaşantımızda gerekse iş hayatımızda türlü değişikliklere yol açtığını daha önceki yazılarımızda sıklıkla bahsetmiştik. Bahsi geçen konulardan üzerinde hassasiyetle durulması gerektiğini düşündüğüm konu ise ‘’Eğitim’’…

Söylediğimiz gibi bunlardan geçtiğimiz yıl bahsettik, bazı detaylara değindik. Fakat önümüzdeki süreçte başlayacak olan yeni Eğitim-Öğretim süreci öncesinde geride kalan döneme bir göz atmanın fayda sağlayacağını düşünmekteyim. Yapılan araştırmalara göre 185 ülkede eğitime ara verildi ve ortalama olarak yüzde 90’a yakın bir oranla öğrenciler eğitimlerine evlerinden devam etmek zorunda kaldılar. Ülkemiz özelinde bakacak olursak da şöyle bir tablo önümüze çıkıyor. 11 Mart’ta ilk Koronavirüs vakası görüldü ve çok değil üzerinden 5 gün geçtikten sonra 16 Mart tarihinde bir akşam saati herkes televizyona kilitlendi. Okulların 30 Mart tarihine kadar yüz yüze eğitim yapmayacağı haberi duyuldu ve o an için çoğu insan bunu bir tatil olarak nitelendirdi. Fakat ardından gelen vaka artışları ve ülkede alınması mecbur kılınan önlemlerle birlikte bu tarih 30 Nisan’a kadar uzatıldı. Dijital olarak yapılması öngörülen bu süreç ‘’Eğitim’de Fırsat Eşitsizliği’’ konusunu tekrardan gündeme getirdi. Dijital eğitimi kim ne kadar uygulamaya geçirebildi? Bunlar tartışmaya müsait ve üzerinde yoğunlaşıldıkça daha da derinleşecek sorunlardan yalnızca birkaçı diyebiliriz. Bu tartışmalara fazla girmeden devam edelim. Anlaşıldığı üzere 16 Mart tarihinde başlayan ardından bir kez ertelenen kimilerine göre tatil olarak nitelendirilen bu süreç hepimizin bildiği gibi kayıp bir dönem olarak kapanmaya mecbur kaldı. Yapılacak sınavlar ertelendi, sınavlarda uygulanacak konu dağılımları değiştirildi, üniversiteler bazında herkes farklı bir ders işleyiş ve sınav sistemine maruz kaldı. Bir değişim olduğu malum tabii fakat kimse neyin ne kadar değiştiğini ve sonucunda neler olacağını asla tam olarak anlayamadı…

Böyle sallantılı bir dönemi atlattık. Herkes iyi kötü bir şekilde dönemini kapadı. Yaz aylarında açıldık, herkes bir rahatlamaya girdi, artan aşı haberleriyle de birlikte olumlu haber akışı ve sürecin yönü artık değişiyor algısı oluşmaya başladı. Fakat sonbahara girmemizle birlikte olumsuz haber akışlarını da takip etmek kaçınılmaz oldu. Artan vaka sayıları, aşıların netleşmemesi bir dönemin daha eğitimde kaybolacağı açıkça gözler önüne serildi. Planlaması mı doğru yapılmamıştı? Yoksa önem sırasında yeri mi yanlıştı? Bunlarda sorulabilecek bazı farklı sorular. Güz yarıyılı da bir şekilde geçti geldik Bahar dönemine. Bahar dönemi de diğerlerinden farksız bir şekilde geçti maalesef. Koca tam bir sene, aç-kapa yaparak, ‘’fırsat eşitsizliğini’’ yine gözler önüne serecek şekilde uygulamalarla geçip gitti. Artık geldik Koronavirüslü ikinci yaz dönemine. Daha tedbirli bir açılma dönemi, aşılamanın artışı ve umuyoruz ki artık yüz yüze eğitim geliyor…

Öğrenci ile öğretmen arasındaki iletişimin sıfıra yaklaştığı, eğitimde sosyalleşmenin son bulduğu, psikolojik olarak kaldırılamayacak seviyelere gelen bazı olumsuzluklar artık son bulmaya yakın görünüyor. Yine açılıp kapanır mı? Yoksa düzenli bir sistemle artık önem sırasında en başa koyulur mu? Bu soruların cevaplarını önümüzdeki aydan itibaren merakla takip ediyor olacağız. Önümüze bakmak elbette gerekli ama bir neslin kaybolmaya yüz tuttuğunu da umarız ki kimse göz ardı etmez. Geleceğimiz diye nitelendirilen bir neslin kaybolmaya yüz tuttuğunu görüp bunun üzerine hassasiyetle durarak bir planlama yapılması ve kaybolan uzun sürecin telafi edilmesi gerekmektedir. Umuyoruz ki gerekli çalışmalar yapılır ve bu süreç bugüne ve özellikle geleceğe kalıcı hasarlarla aktarılmaz. Yeni dönemde devamlı bir yüz yüze eğitim ve herkes için başarılı bir yıl diliyorum…

Devamını Oku

Bilinçsiz Yatırımlar

Bilinçsiz Yatırımlar
0

BEĞENDİM

ABONE OL

İnsanlar türlü işlerde emek sarf ederek çalışırlar ve bu emeklerinin karşılığında maddi bir geçim kaynağı sağlamış olurlar. Bu geçim kaynağı herkesin bildiği üzere para. Söylediğimiz gibi para genel anlamda bir emek karşılığında elde ediliyor.

Gün geçtikçe de hayatın daha çok merkezi haline geliyor. Bunun sebebi gerek geçimin git gide özellikle ülkemiz özelinde zorlaşıyor olması gerekse de gün geçtikçe gelişen dünyanın yeni ortaya çıkan akımları olarak görülebilir. Her gün yeni telefonlar ve bilgisayarlar üretiliyor, evinize alabileceğiniz türlü dekorasyon malzemeleri önümüze çıkıyor, yani ana ihtiyaçlarımızdan tutun gereksiz olarak sayabileceğimiz her şey gözlerimizin önünde ilerliyor. Önümüze çıkıyor, ilerliyor gibi kelimeler kullanıyoruz çünkü bu durum artık bir nevi para harcatma organizasyonu gibi ilerliyor. Defalarca bahsettiğimiz dijitalleşmenin bir meyvesi olarak akıllı telefonlar sayesinde sosyal medya platformları her gün saatlerce vakit geçirdiğimiz mecralar. Bunlarda geçirdiğimiz vakit süresince türlü reklamlara maruz kalarak aslında bir nevi tüketim çılgınlığına sürükleniyoruz. Örneğin sırf can sıkıntısından gezdiğiniz sosyal medya hesabımızda bir online market alışverişi sitesinin ‘’indirim’’ reklamına denk geliyoruz ve bu reklam bizi bir şeyler yemeye itiyor. Hemen girip ürünleri inceliyoruz, minimum sepet tutarına tutturmak için aslında hiç ihtiyaç olmayan şeyler de sepete ekliyoruz ve tebrikler! Birkaç dakika önce fikri bile aklınızda olmamasına rağmen belki de bir günlük kazancınızı orada harcamış bulunuyorsunuz. Yalnızca market değil bunun örnekleri say say bitmez elbette, sizler ne anlatmak istediğimi anlıyor hatta satırları okurken buna benzer yaşadığınız bir durumu aklınızdan geçiriyorsunuz. Şimdi bu ve bunun gibi durumların sonucu nereye getirdiğine ve konumuzla ilgisine biraz değinelim.

Az önce söylemiştik ‘’belki de bir günlük kazancınızı orada harcamış bulunuyorsunuz’’ diye.

Şimdi bir yandan bu durum artış göstermekte yani harcama yapabileceğiniz alanlar git gide genişlemekte ve sizin de bunlara fazlaca maruz kalıyorsunuz. Diğer yandan ise geçim sıkıntısı gözden kaçamayacak kadar ortada. Bütün bunlar bir araya geldiğinde ise sebebi ne olursa olsun ortaya gelir-gider dengesizliği çıkıyor. Şimdi toparlayalım ve elimizde neler var bir göz atalım. Emek sarf ediyor ve karşılığında belli bir miktar para kazanıyoruz, bu kazancımız ile de hayatımızı geçirmek zorlaşıyor ve buna ek olarak harcama alışkanlıklarımızı olumsuz etkileyen saymakla bitmeyecek unsur var. Çalışırken kimisi bedenen, kimisi ruhen yoruluyor, sinir, stres vb. birçok yük taşıyoruz. Hal böyle olunca insanlar hem daha az emek sarf ederek para kazanmayı hem de harcama alışkanlıkları için bir ek gelir kaynağı elde etmeyi istiyor. Bunların hiçbirini yaşamıyorsanız bile fazla mal göz çıkarmaz değil mi? Bu düşünce ister istemez akıllarımızdan geçiyor. Bahsetmeye çalıştığımız ve tam olarak da her insanı cezbeden durum işte asıl konumuz oluyor, yani sözde ‘’yatırım’’ yapmak. İnsanları emeksiz para kazanma yöntemiyle cezbeden, gerek ek gelir kaynağı gerekse hayatı yaşamayı kolaylaştırması açısından çok dikkat çeken bir konu. Geçmiş nesiller için yatırım yapmak bir ev alıp kiraya vermek veya arsa alıp yıllar sonra değerlendirmek  hiç olmadı parayı altına, dövize çevirmekten geçerdi. Artık devir değişti ve insanlar yatırımlarını gerek hisse senedi gerekse yeni nesil kripto paralara yapmak istiyor. İşte konumuzun en can alıcı noktası bu. İnsanlar bunu yapmak istiyor fakat aralarında bilinçli/bilinçsiz ayrımı yapmak gerekirse eğer bilinçsiz olanların sayısı bir hayli fazla çünkü kişiler bu yatırım araçlarına kulaktan dolma bilgilerle geçiş yapıyor. Tamam bir şekilde duydunuz ve geçmek istediniz fakat sonrasında biraz olsun bilinçlenmeyi düşünmez misiniz? Ne yazık ki sorunun cevabı piyasadan az çok gördüğümüz üzere hayır.

O yüzden bahsederken sözde ‘’yatırım’’ olarak adlandırdık söz konusu durumu.

Sosyal medyada yayılan hikayeler, arkadaşlar arasında yapılan konuşmalar kısa sürede çok para kazanabilme duygusunu tetikliyor ve gün geçtikçe herkes bu alanlara akın etmeye başlıyor. Sonrasında kimileri gerçekten kazanıyor, kimileri aldıkları ‘’tüyo’’ ile kimileri şansları ile bir süre gerçekten kazanıyorlar.

Fakat en ufak bir piyasa dalgalanmasında acı sonuç gözler önüne seriliyor. Yatırımcı sayısının artışı ile ilgili net bir veriyi paylaşmak istiyorum . ‘’2021 yılının ilk ayına dair Merkezi Kayıt Kuruluşu verilerine göre Ocak ayında yeni yerli yatırımcı sayısı 179 bin 307 kişi artarak 2 milyon 156 bin seviyesine çıktı. Aralık ayındaki yeni yatırımcı sayısına göre ise bu artış yaklaşık yüzde 9 daha fazla oldu.’’ Böyle oldu evet ama geçtiğimiz haftalardan itibaren başlayan yurt dışı piyasalarının da etkisiyle yaşanan dalgalanma da bu sayıya dahil olan birçok insan paniğe kapıldı ve ne yapacağını bilemedi. Korkudan zararına satışlar, konuya hakim olduğu inanılan kişilere yağdırılan sorular ve daha birçoğu yaşandı hatta yaşanmaya devam ediyor. Yerel piyasa ekranlarına baktığımızda ‘’kızarmış’’ kağıtlar ve o kızarık kağıtların altında ezilen küçük yatırımcılar görmek zor olmadı. Kripto para ile ilgili pek söyleyecek söz dahi bulamıyorum çünkü yazılan tek bir yazı ile konunun nerelerden nereye geldiğini yine geçmiş haftalarda şahit olduk. Ekrana baktığımızda gördüğümüz sayıların değişkenliği olabilir fakat o değişkenliğin altında kimileri ezilip kalıyor kimileri ise kazanç sağlıyor. Günlerce çalışarak kazandığımız paraların kaderini bilinçsiz yatırımlara bırakmak ne kadar mantıklı? Ek gelir elde edelim, yaşam kalitemizi arttıralım derken bir bakmışız ilk çalkantıda daha kötü bir duruma düşmüşüz. Hem de işin kötü yanı ekstra olarak stres ve kaygı süreci daha da fazla artmış oluyor. O duruma düştükten sonra da pişmanlık fayda etmiyor ve yine güneşi balçıkla sıvamaya çalışırcasına tanımadığımız bilmediğimiz insanların sözüne bakıp hareket ediyoruz. Ama sonuçta herkes biliyor ki güneş balçıkla sıvanmaz. Konuyla ilgili daha fazla detay vermek ve üzerine konuşmak mümkün fakat biz uzatmadan noktamızı koyalım.

Yaşadığımız çalkantılı taze bir süreç var. Dediğimiz gibi kimileri bu dönemde kaybetti kimileri kazandı ama hangisinin çoğunlukta olduğu apaçık ortada. Bu durumu tecrübe edenlere ve uzaktan seyredenlere bir ders niteliğinde olmasını umuyoruz. Bir şekilde artık herkes bu piyasaya giriş yapıyor fakat bilinçlenmeyi, öğrenmeyi unutuyor. Kolaycılığa kaçılıyor ama en ufak darbede ortada kalıyoruz. Her zaman bahsettiğimiz gibi çağ dijitallik çağı ve elimizin altında türlü kaynaklar bulunmakta. Bunları harcamaları arttırmak yerine daha verimli yatırım yapabilmek için yani başlıca borsanın veya kripto paraların birer oyun değil ‘’yatırım’’ olduğunu algılayarak kullanabilmek bizim elimizde. Araştırmak, biraz olsun emek sarf etmek herkesin kendi yararına olacaktır. Daha fazla uzatmadan konuyla ilgilenen herkese kolaycılığa kaçmadan bilinçlenmeyi, öğrenmeyi, kendimce tavsiye ediyor, bol kazançlı ‘’yatırımlar’’ diliyorum!

Devamını Oku

Analitik Düşünme

0

BEĞENDİM

ABONE OL

Çocukluktan başlayıp ölene dek her insan birçok şey hakkında düşünme yetisini mutlaka kullanır. Kimileri düşünmeyi çok abartır stres boyutunu aşar, kimileri ise bunun çizgisini iyi yakalar ve yaşadığı olayların analizleri açısından bu durumu avantaja çevirmiş olur. ‘’Düşünmek’’ kelimesinin hayatımızda olan yeri kısaca bu şekilde özetlemiş olalım. Dönelim düşünmenin analitik kısmı ve bu analitik kısmın bazı konularda özel olarak etkilerine.

Pek çok düşünme yöntemi vardır. Bu farklı düşünme yöntemlerinin arasında biri var ki hem sıklıkla günlük yaşantıda kullanılabiliyor hem de diğer yöntemlerin tarzlarını içeriğinde bir parça da olsa barındırıyor. ‘’Bir problemi veya konuyu tümden gelim yöntemi ile alt konulara ayırıp, her bilgiyi ayrıca değerlendirebilme yeteneğidir. Konuların küçük parçalara ayrılıp bilginin sorgulanmasındaki amaç, parçalardan yola çıkıp bütünü çözümlemek/geliştirmektir.’’ Analitik düşünmeyi anlamsal olarak araştırdığımızda karşımıza sıklıkla çıkacak en net açıklamalardan bir tanesi budur.

Analitik düşünme yeteneği olan kişiler, karmaşık yapılar karşısında pratik çözümler üretebilirler. Yani stratejik üretkenliğe sahiplerdir diyebiliriz. Örneğin eğitim dönemlerinde ders çalışma konusunda iyi bir planlama yapabilirler. Çoğu öğrencinin korkulu rüyası olan klasik sınavların analiz sorularını da başarıyla cevaplarlar. İş hayatlarında ise bu özellik daha çok belirginleşir ve işe yarar bir hal alır. Aslında dikkat çekmek istediğim asıl konu da bu. Herkesin hayatında olan bir gerçek var: Gelecek kaygısı. Bu gerçeğe türlü çözüm yolları üretebiliriz. Bugün bahsettiğimiz analitik düşünme konusu da türlü çözümlerden bir tanesi. Peki bu kadar yararlı olan bu analitik düşünme özelliği doğuştan mı gelir yoksa sonradan kazanılabilir bir durum mudur? Soruya cevap olarak herkesin bir görüşü vardır. Bana kalırsa her ikisi de önemli etkenler. Örneğin matematik problemleri çözmek analitik düşünmeyi geliştirir fakat herkesin matematiğe istidadı olduğu söylenemez. Ülkemiz adına konuşacak olursak zaten sınavlarda yapılan matematik testlerinin başarı oranı ortada. Buna bakarak sayısal anlamda bunu geliştiremediniz ve doğuştan geldiğini düşündünüz fakat çözme yeteneği doğuştan olsa dahi bunu pratikleştirmek sizin elinizde yani geliştirilebilir kısmı kişinin kendisine kalıyor. Peki yalnızca buna mı bağlı? Elbette hayır. Bir tartışma kulübüne üye olduğunuzu düşünün, pratik olmalısınız ve burada da kendinizi bu yönde geliştirebilirsiniz. Eğlenceli şekilde bunu gerçekleştirmek isterseniz eğer bu da mümkün. Beyin jimnastiği sağlayan oyunlar, strateji oyunları vb. oynayarak bu konuda yine pratiklik kazanabilirsiniz. Kısacası bu durum doğuştan gelen bazı özelliklere ihtiyaç duyar elbette. Fakat bunlar ne tek bir yöne bağlı özellikler değillerdir. Ayrıca var olan bu özellikler sabit kalmayacağı için bunları geliştirmemiz yani sonradan özellikleri arttırabilmemiz bizim elimizde olur.

Dünya ne kadar değişirse değişsin, dijitalleşme, robotlaşma vb. artacaktır evet bunu kabul ediyoruz. Fakat bunlar bazı özelliklerin önünü kolay kolay kapayamayacaktır. Bahsettiğimiz analitik düşünme konusu da bunlardan yalnızca bir tanesi. Strateji oluşturmak, planlamaları doğru yapmak her alanda ihtiyaç konusu. Yukarıda söylediğimiz gibi bir öğrenci ders çalışırken planlama yapar, herhangi bir iş yerinde çalışan biri iş planlamasını doğru yapmalıdır, bir ev hanımı temizliğe nereden başlaması gerektiğine düşünüp karar verir, bunu yaparken profesyonel bir mantık görünmese dahi burada planlama sonucunda zaman ve bedensel yükü azaltacak bir durum söz konusu oluyor.

Sonuç olarak düşünme yetisi insanlarda bulunan değerli özelliklerden biridir. Bunun bir alt başlığı olarak analitik düşünme ise bir miktar insanın içinde olması gereken ama sonrasında geliştirilmesi mümkün ve hatta geliştirilebilmeye çok açık bir özelliktir. Herkesin her alanda bunu verimli bir şekilde kullanabileceği verdiğimiz örnekler üzerinden açıkça göz önüne serilmiştir.

Birçok yazıda göndermeyi toplumumuzun gelecek açısından en önemli yapı taşı olan ve içlerinde benimde bulunduğum genç/dinamik nesle yapıyoruz. Bu yazının sonunda da belirtmeliyim ki umuyoruz başta bizler olmak üzere her nesilden insan bu ve bunun gibi stratejik önem arz eden durumlara karşı daha fazla bilinçli hale gelir ve hayatına uygulamaya gayret eder…

Devamını Oku