02 Mayıs 2024 itibariyle Covid-19 ile mücadelede aşılanan sayısı kişiye ulaştı.

1xbetbetpasmariobet
a
en iyi rulet siteleri

Başöğretmen Atatürk

Bir ara Atatürk kara tahtanın önünde durunca öğretmen, “Paşam biraz çekilin, çocuklar tahtayı göremiyorlar” der. Atatürk büyük bir hayranlık, arkadaşları büyük bir şaşkınlık içindedirler…

Atatürk’ün adı, eğitim-öğretim ve öğretmen terimleri ile yan yana getirildiğinde, yöneticilerimiz, aydınlarımız, öğretmenlerimiz ve öğrencilerimizin üzerinde düşünüp araştırmalar yapmaları, bazı dersler çıkarmaları gereken çok önemli bir konudur.

Atatürk’ün kişiliğinin oluşmasında öğretmenlerinin önemli bir payı vardır. Atatürk, genellikle mesleğinde başarılı, mesleğinin gerektirdiği özellikleri taşıyan öğretmenlere sahip olmuştur ki bu kendisi ve Türk milleti için büyük bir mutluluktur.

Atatürk ve eğitim ilişkisinin diğer bir boyutu, O’nun eğitimimize ilişkin gözlem ve teşhislerde bulunmuş, eğitimimizin temel hatalarını görmüş ve milletimize göstermiş olmasıdır. Atatürk, toplumda yaygın bir bilgisizlik bulunduğunu, kurtuluş ve ilerlemenin bunu ortadan kaldırıp, toplumda bilimi, eğitimi yaymakla sağlanacağını her vesile ile dile getirmiştir. O’na göre, bu bilgisizlikte kusur halkın değil, Türk’ün karakterini anlamayarak onun kafasını zincirlerle saran eski yöntemlerindir ki bunlar, kendi devamları için, halkın bilgisizliğini sürdürmeyi gerekli görmüşlerdi.

Cumhuriyetten önce, insanlarımız ülkenin gerçek ihtiyaçlarına ve milli düşüncelere göre değil, geleneklere ve tesadüflere göre eğitiliyordu. Öğretimde bilimsel yöntemler ve amaçlar hâkim değildi. Yetişme kaynaklarının farklılığı nedeniyle, insanlarımız arasında düşünce, duygu, ideal birliği yoktu. Yalnızca azınlıklar ve yabancılar eğitimin kendi siyasi ve ekonomik amaçları için önemini anlamışlardı.

Atatürk, öğrencilik hayatında çeşitli ve birbirine zıt eğitim-öğretim yöntemlerini bizzat yaşamış, bunların öğrencileri ve gençleri nasıl etkilediğini gözlemlemiş, ayrıca, yüzyıllardır uygulanan geleneksel eğitim yöntemlerinin ne gibi sonuçlar verdiğini görmüştür. Atatürk’e göre, milli olmayan eğitimimiz, yüzyıllar süren felaketlerimizin temel sebeplerindendir. Atatürk, her maarif nazırının başka bir program uygulattığını söyledikten sonra der ki: Bütün bu uygulama ve programlar ne veriyordu? Çok bilmiş, çok öğrenmiş birtakım insanlar… Ama neyi bilmiş? Birtakım nazariyatı bilmiş! Fakat neyi bilmemiş? Kendini bilmemiş, hayatını, ihtiyacını bilmemiş, yaşamak için lazım olan her şeyi bilmemiş ve aç kalmış! İşte bu öğrenim tarzının uğursuz sonucu olarak denilebilir ki, memlekette aydın olmak demek, çok bilmiş demektir. Sefalete ve fakirliğe mahkûm olmak demektir.

Türk milleti, Atatürk’ün önderliğinde bağımsızlık mücadelesine girişirken ve Cumhuriyet’i kurarken, gençliğin bundan sonra hangi ilkelere, amaçlara, hangi eğitim felsefesi ve dünya görüşüne göre yetiştirilmesi gerektiğinin ivedilikle belirlenmesi çok önem taşıyordu. Gençliğin eğitimi artık eskiden beri süregelen, denenmiş, değersizliği ve hatta zararları kanıtlanmış bir felsefe ve dünya görüşüne göre yapılamazdı. Türk milletini ileri götürecek, insancıl, akılcı yeni eğitim ilkelerine ihtiyaç vardı.

Atatürk, bilimin her alanda olduğu gibi eğitimde de bize tek yol gösterici olması gerektiğini söylemiştir. Bu açıdan da o, eğitim tarihimizde yepyeni bir çığır açmıştır. Eylül 1924’de Samsun’da öğretmenlere bu konuda seslenişi şöyledir: “Dünyada her şey için maddiyat için, maneviyat için, hayat için, muvaffakiyet için en hakiki yol gösterici ilimdir, fendir. İlim ve fennin dışında kılavuz aramak gaflettir, bilgisizliktir, dalalettir.

Atatürk, eğitimle ilgili teşhislerde bulunmak, öneri ve görüşler ileri sürmekle kalmamış, milletimizin öğretmeni ve eğitim uygulayıcısı da olmuştur. Çünkü O, bir devlet kurucusu ve cumhurbaşkanıdır. İlk eğitim bilimcimiz Farabi (870-950), devlet başkanının milletin eğitimcisi olması gerektiğini, onun öğrenme ve öğretmeyi sevmesini, her şeyi kolayca öğretmesini bilmesi gerektiğini söylemişti. İşte Atatürk, tarihimizde pek çok yöneticinin ihmal ettiği bu eğitimcilik görevini en iyi biçimde üstlenmiş, daha sonraki devlet adamlarına da izlemeleri gereken bir örnek olmuştur.

Atatürk, belki de, eğitimin, öğretimin önemini en iyi anlamış ve anlatmış devlet adamı, devlet kurucusudur. 15 Temmuz 1921’de, Sakarya Savaşı’ndan az önce, bir ara cepheden Ankara’ya dönerek, öğretmenlerden oluşan Maarif Kongresi’ni açması ve orada çok önemli bir konuşma yapması bunu kanıtlar.

Atatürk, 1936’da Florya köşkündeki toplantılardan birinde, Behçet Kemal Çağlar’a dönerek, “sen çabuk şiir yazarsın, şu içerideki odaya çekil, bende hangi nitelikleri görüyorsan hepsini anlatan bir şiir yaz” emrini verdi. Şair, istenileni yaptı, yarım saat sonra uzun bir şiirle geldi. Atatürk, “oku bakalım” dedi. Şair mısralarını canlı ve hakkını vererek okudu. Atatürk’ün yiğitliği, zaferleri, devrimleri bir bir dile getirilmişti. Fakat Atatürk, “olmamış dedi, benim asıl bir niteliğim var ki onu hiç yazmamışsın.” Herkes şaşırmıştı. Bu yazılmayan niteliği ne olabilirdi? Atatürk, dinleyenleri fazla bekletmeden, “benim asıl kişiliğim öğretmenliğimdir, dedi. Ben milletimin öğretmeniyim, bunu yazmamışsın.”

Atatürk gerçekten Kurtuluş Savaşı ve inkılaplarını hep bu sabırlı, ikna edici, güven verici “öğretmenliği” sayesinde başarmıştı. İstiklal Savaşı zaferle sona erdikten sonra, kendisine, “işte memleketi kurtardınız, şimdi ne yapmak istersiniz?” diye bir soru yöneltilince, Atatürk şu cevabı vermiştir: “Eğitim Bakanı olarak milli irfanı yükseltmeye çalışmak en büyük emelimdir.”

Atatürk’ün Başöğretmen unvanı ile yeni Türk harflerini halka öğretmek için giriştiği çabalar da onun gerçek bir öğretmen, tüm Türk milletinin öğretmeni olduğunu ortaya koymaktadır. O’nun halka verdiği alfabe derslerinin her birinde öğretmenlik sanatının incelikleri görülür.

Okulları ziyarete büyük önem veren Atatürk, birçok öğretmenin dersine girmiş, kendisi ders anlatmış, anlatılan dersleri dinlemiş, öğretmenlere, öğrencilere sorular sormuş, kendisi açıklamalar yapmıştır. Atatürk Kayseri Lisesi’nde, Abdullah Efendi adında bir Fizik öğretmeninin dersine girmiştir. Öğretmen, sanki sınıfta Atatürk ve arkadaşları yokmuş gibi, son derece tabii bir şekilde dersine devam eder. Bir ara Atatürk kara tahtanın önünde durunca öğretmen, Paşam biraz çekilin, çocuklar tahtayı göremiyorlar der. Atatürk büyük bir hayranlık, arkadaşları büyük bir şaşkınlık içindedirler…

Sonuç olarak, üstün fikri ve ahlaki özelliklere sahip öğretmenlerdir ki yeni nesilleri iyi yetiştirebilirler. Bu bize, bugün öğretmen yetiştirmede niteliğe çok önem vermemiz gerektiğini bir kez daha hatırlatıyor. Atatürk, bir devlet kurucusu ve başkanı olarak, öğretmen yani eğitim uygulayıcısı olmak gereğini de görmüş ve bu davranışı ile, daha sonraki devlet adamlarımıza çok değerli bir örnek teşkil etmiştir.

Bu vesileyle tüm öğretmenlerimizin 24 Kasım Öğretmenler gününü en içten dileklerimle kutluyorum. Bu kutlu yolculuklarında her daim başarılar diliyorum.

YORUMLAR

s

En az 10 karakter gerekli

Sıradaki haber:

Küresel İklim Değişikliği Beslenmemizi Nasıl Etkiler?

HIZLI YORUM YAP



Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.