18 Aralık 2024 itibariyle Covid-19 ile mücadelede aşılanan sayısı kişiye ulaştı.

1xbetbetpasmariobet
escort konya
a
en iyi rulet siteleri
Prof Dr. Behçet Kemal Yeşilbursa

Prof Dr. Behçet Kemal Yeşilbursa

13 Aralık 2024 Cuma

Atatürk, Bursa’da gençlere ne dedi?

Atatürk, Bursa’da gençlere ne dedi?
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Bugün 19 Mayıs 2022, Cumhuriyetimizin kurucusu büyük önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Samsun’a çıkışının 103. yıldönümü. Bugün, millet olarak kendisine çok şey borçlu olduğumuz, yüce Türk milletinin seçkin evladı, milli kahraman, büyük asker, seçkin devlet adamı ve cumhuriyetimizin kurucusu büyük önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü bir kez daha saygıyla, şükranla, özlemle ve rahmetle anıyoruz. Ruhu şad olsun.

30 Ekim 1918’de imzaladığı Mondros Mütarekesi ile İtilaf Devletleri’ne “kayıtsız, şartsız” teslim olan Osmanlı Devleti, artık “devlet olma” özelliğini de kaybetmişti. Bundan dolayı 1918 yılı, karanlığın hâkim olduğu ve umutların söndüğü bir yıldır. Bu karanlıklar ve umutsuzluklar ortamında, Mustafa Kemal Paşa için tükenmez inanç kaynağı, yüreğini kaplayan derin millet sevgisi ile Türk gençliğine duyduğu sonsuz güvendir. Umutların söndüğü günlerde bile O, Türk Milleti’nin ve Türk gençliğinin başaracağına dair inancını kaybetmemiştir.

Nitekim Atatürk, gelecek kuşakların, büyük sorumluluklar üstleneceğini, eserini baş tacı yapacağını, onu yaşatacağını, unutturmayacağını ve gençlerin geleceğin ümidi olduğunu Milli Mücadele’nin başında görmüştür, hissetmiştir. Herkesin umudunu kaybettiği ve gelecek kaygısı içine düştüğü 1919 yılında: Zaten her şey unutulur. Fakat biz, her şeyi gençliğe bırakacağız. O gençlik ki, hiçbir şeyi unutmayacaktır, geleceğin ümidi, ışık saçan çiçekleri onlardır. Bütün ümidim gençliktedir diyerek bu hususu açıkça belirtmiştir.

Afet İnan’a göre, Atatürk, uzun süren belge toplama ve yorucu yazma çalışmalarını bitirince, yakın arkadaşlarına: “Şimdi beni dinleyin” diyerek “Gençliğe Hitabe”yi çok hisli bir şekilde okumuştur. Okumayı tamamlayınca bakışları Ankara Ovası’nın derinliklerine dalmış, gözlerinden Türk gençliğine duyduğu güven ve sevginin ifadesi olan birkaç damla yaş süzülmüştür. Aynı akşam arkadaşlarına: “Tarihi yaşadığımız gibi yazdık, fakat geleceği Cumhuriyet’e inananlara, koruyanlara ve yaşatanlara emanet etmek lazımdır” değerlendirmesini yapmıştır.

Gençliğe bu derece güvenen ve inanan Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti’ni kurduktan ve büyük inkılaplarını başardıktan sonra, milli mücadeleyi başlatmak üzere, Samsun’da Anadolu topraklarına ayak bastığı 19 Mayıs 1919 gününü, gençliğe “Gençlik ve Spor Bayramı” olarak armağan etmiştir. Samsun’dan Havza’ya geçerken kendisinin de coşkuyla söylediği “Dağ Başını Duman Almış” marşını ise “Gençlik Marşı” olarak ilan etmiştir.

Atatürk, Sivas Kongresi’nde manda idaresini savunanlara karşı çıkan (askeri) tıbbiye öğrencisi Hikmet’e ve O’nun milli milli duyguları güçlü olan Türk gençliğine kuşkusuz sonsuz güven duygusuyla bağlanmıştır. Sivas Kongresi’nde manda düşüncesinin, hararetli sözlerle savunulduğu ortamda, hatta Mustafa Kemal Paşa’nın en yakın bazı arkadaşları tarafından da benimsendiği sırada, İstanbul’da askeri tıp öğrencisi olan Hikmet adındaki genç, kongre salonunda söz alarak şu konuşmayı yapmıştır:

“Paşam! Murahhası bulunduğum tıbbiyeliler beni buraya istiklal davamızı başarmak yolundaki mesaiye katılmak üzere gönderdiler. Mandayı kabul edemem. Eğer kabul edecek olanlar varsa, bunlar her kim olurlarsa olsun, şiddetle red ve takbih ederiz (ayıplarız). Farz-ı muhal manda fikrini siz dahi kabul ederseniz, sizi de reddeder, Mustafa Kemal’i (vatan kurtarıcı değil, vatan batırıcı) olarak adlandırır ve tel’in ederiz…”

Umudunu kaybedenlere rehber ve örnek teşkil eden, milli heyecan ile milli ruhu belirten bu konuşma üzerine kongrede bulunanlar duygulanmıştır. Mustafa Kemal Paşa da çok duygulanmış ve aynı heyecanla şu karşılığı vermiştir:

“Arkadaşlar, gençliğe bakın, Türk Milleti bünyesindeki asil kanın ifadesine dikkat edin.” Bu arada Paşa, Hikmet Bey’e dönerek: “Evlat, müsterih ol. Gençlikle iftihar ediyorum ve gençliğe güveniyorum. Biz ekalliyette kalsak dahi, mandayı kabul etmeyeceğiz. Parolamız tektir ve değişmez: Ya İstiklal, Ya Ölüm” demiştir.

Mustafa Kemal Atatürk, her şeyden önce gençliğin dinamizm demek olduğunun bilincinde idi. İşte bu nedenledir ki, Milli Mücadele’deki kadrosunu seçerken, özellikle gençler üzerinde durmuş, kadrosunda gençlere ağırlık vermiş, aynı zamanda genç fikirli yazarlardan da faydalanmıştır.

Atatürk’ün, komutanları, fikir arkadaşları olan Rauf Orbay, Refet Bele, Kazım Karabekir, Ali Fuat Cebesoy, İsmet İnönü ve diğerleri, hep 40 yaşın altında genç insanlardı. Silahlarıyla olduğu kadar kalemleriyle de Milli Mücadele’yi baştan sonuna kadar destekleyen aydınlarla yazarların büyük çoğunluğu da bu genç kuşaktandı. Falih Rıfkı Atay, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Ruşen Eşref Ünaydın, Yahya Kemal Beyatlı gibi vatansever kalem sahiplerinin çoğu 25-30 yaşlarında gençlerdi. Bu “altın kuşak” memleket acısıyla yürekleri yanmış, genç yaşta büyük tecrübeler edinmiş ve olgunlaşmıştır.

42 yaşında Cumhuriyet’i ilan eden Atatürk, taşıdığı düşünce yeniliği, ruhundaki enerji tazeliği sebebiyle hayatının her çağında gençti. O’na göre, genç olmanın ölçüsü sadece yaş değil, yaşın yanında belirlediği ilkeler, başardığı inkılaplara inanç ve bağlılıktır. Mesela bir toplantıda Atatürk, “Gençlik nedir?” diye sordu. Çeşitli cevaplar verildikten sonra, kendisi gençliğin ve Türk gençliğinin tarifini şöyle yaptı:

“Benim anladığım gençlik, Türk İnkılabı’nın fikirlerini ve ideolojilerini benimseyip, gelecek nesillere aktarabilecek kimselerdir. Benim nazarımda yirmi yaşındaki bir yobaz ihtiyardır, yetmiş yaşındaki bir idealist de, ter-ü taze (çok taze, çok körpe) bir gençtir. İşte benim anladığım Türk genci.”

Atatürk, kurmuş olduğu Cumhuriyet’i hiç tereddüt etmeden, sarsılmaz bir güven ve inanç beslediği Türk gençliğine emanet etmiştir. Nitekim büyük nutkunu Türk gençliğine seslenerek bitirmesi büyük önem taşımaktadır.

Nutuk’un sonunda, Atatürk’ün Türk Gençliğine Hitabesi yer almaktadır. Burada Milli Mücadele ile elde edilen bağımsızlık, bu bağımsızlığın simgesi olan Türkiye Cumhuriyeti’ni korumak ve savunmak şerefi ile sorumluluğu Türk gençliğine bırakılmıştır. Atatürk, Türk gençliğine hitap ederek düşüncelerini şu anlamlı sözlerle dile getirmiştir:

“Ey Türk Gençliği! Birinci vazifen Türk istiklalini, Türk Cumhuriyeti’ni, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir… Ey Türk istikbalinin evladı! İşte; bu ahval ve şerait içinde dahi, vazifen; Türk istiklal ve Cumhuriyeti’ni kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!”

Görüldüğü gibi, Atatürk, Türk gençliğine seslenirken anlattığı durum ve çizdiği tablo, Osmanlı Devleti’nin Birinci Dünya Savaşı’ndaki yenilgisiyle birlikte ortaya çıkan karanlık manzaradır. Hitabede bu karanlık günlerin, Türk Milleti’nden alınan güçle aydınlığa dönüştürüldüğünü, bu aydınlığın sürekli kalmasını sağlayacak ve Türk milletini daha güzel yarınlara kavuşturacak gücün de Türk gençliğinin olduğu belirtilmektedir.

Ancak Atatürk burada haklı olarak gelecek için bazı uyarılarda bulunmaktadır. Öyle ki, her zaman Türk istiklalini ve Cumhuriyeti’ni yok etmek isteyen iç ve dış güçlerin ortaya çıkabileceğini, zorla ve hile ile aziz vatanımızın önemli kurum ve kuruluşlarının ele geçirilebileceğini, hatta ülkemizin her tarafının bilfiil işgal edilebileceğini, iktidara hâkim olanların gaflet ve dalalet, hatta hıyanet içinde bulunabileceklerini, ya da bazı yetkililerin şahsi menfaatlerinin düşmanların siyasi emelleriyle birleşebileceğini hatırlatmaktadır. Ayrıca bu durum ve daha zor şartlar içinde dahi, Türk gençliğinin en önemli görevinin, Türk istiklal ve Cumhuriyeti’ni sonsuza kadar korumak ve savunmak olduğunu açık bir tarzda bildirmektedir. Türk gençliğine olan sarsılmaz inancı ve Türk milletinin tarihi derinliklerinden gelen gücünü, büyük bir hitabet örneği olarak ortaya koymuştur.

Son yıllarda devletimizin aleyhine sürdürülen çeşitli zararlı faaliyetlerin artması, yaşanan soğuk ve sıcak savaşların tırmanması, bölgemizdeki huzursuzlukların had safhaya ulaşması gibi hususlar, Atatürk’ün, Türk gençliğinin, dış düşmanlara hatta ülkemizde gaflet, dalalet ve hıyanette bulunanlara karşı uyanık olması gerektiğini, milli birlik ve beraberliğimizin son derece büyük önem taşıdığını belirtirken, ne kadar haklı olduğunu bir kez daha teyit etmektedir. Bu yüzden Atatürk’ün gençliğe hitabesi, sadece geçmişle ilgili belirli bir süreyi kapsamamaktadır. Bugün ve gelecek için de geçerli olan ve bütün Türk milletinin ders alması gereken canlı bir belge niteliği taşımaktadır.

Atatürk’e göre gençlik çağı, olumsuz ve verimsiz bir taşkınlık çağı değildir. Yılmayan bir azimle ve coşkuyla, canlılıkla, milletin daha güzel yarınlara kavuşması için çalışma çağıdır. Onun gözünde Türk gençliği, akılcı, bilimsel metodu benimsemiş, milli menfaatleri her şeyin önünde tutan, Türk İnkılabı’nı ve Cumhuriyet İlkeleri’ni savunan, yaşatma mücadelesi veren dinamik bir güçtür. Büyük Nutku’nda Türk gençliğine olan inancını dile getirirken bu hususlara da değinmektedir. Türk gençliği Atatürkçülük’ün akılcı yolundan ayrılmayacak, akıl dışı hareketlere ve yabancı ideolojilere sapmayacaktır. Dünyada her şey için, uygarlık için, hayat için en gerçek yol göstericinin “bilim ve fennin” olduğunu asla unutmayacaktır.

Atatürk, gençleri, ülkeyi dört bir taraftan saran, hatta uzaklardan bile onun varlığını, bütünlüğünü parçalamaya çalışan ve dün olduğu gibi, bugün de ülke içine sızan düşmanları iyi tanımayı, onları kendi silahlarıyla tesirsiz hale getirmeyi, uluslararası platformda sürdürülen mücadeleyi yürütebilecek tarzda yetiştirmeyi planlamıştır. Batı’nın bilimine fennine, teknolojisine açık olmasına rağmen Atatürk, yakın komşularımızın haris emellerine dikkat çekmiş, hayatı boyunca bütün yabancı ideolojileri veya yurt dışından idare edilen teşkilatları reddetmiş, yabancı devletlerin siyasi, iktisadi ve askeri tahakkümüne, mandasına, liderlik iddialarına asla müsaade etmemiştir.

Atatürk’ü anlamak, O’nu yaşamak ve yaşatmak ancak O’nun işaret ettiği yolda, milli birlik ve beraberlik içinde yürümekle olur. Yıllar boyunca Atatürk’le Atatürkçülük, iç ve dış düşmanlarımız tarafından unutturulmak istenmiş, gerçek hedeflerinden saptırılmaya çalışılmıştır. Bunda başarılı oldukları ölçüde boşalan zihinlere, ülkemize ve milletimize büyük zarar veren yabancı ideolojileri yerleştirmek istemişlerdir. Bu acı deneyimleri görerek yaşamış olan gençlerimizin bugün her zamankinden daha çok tecrübeli ve daha bilinçli olarak geçmişten gerekli dersi almış olduklarına inanıyoruz. Gençlerimiz, Atatürk’ü anlayabildikleri ve O’nun düşünce sistemini bütün boyutlarıyla kavrayabildikleri oranda, her türlü bölücü ve yıkıcı akımlara karşı koyacak gücü kendilerinde bulacaklardır.

Gençlerimiz bugün, her zamankinden daha fazla, Atatürk’ün direktiflerini yerine getirmek mecburiyetindedirler. Çünkü Türk milletinin Milli Mücadele ve sonraki yıllarda büyük imkânsızlıkların üstesinden geldiğini ve çeşitli engelleri aşarak makûs talihini yenip başarıya ulaştığını her zaman hatırlamaları gereklidir. Türk gençliği, Türk hayatına, Türk istiklaline kasteden Mondros ve Sevr’in ağır hükümlerini de asla unutmamalıdır. Gençlik, Türk toplumunun tarihi, sosyo-kültürel, iktisadi, siyasi, hukuki gelişimi içinde, Atatürkçülük hareketinin yerini ve önemini belirlemelidir. Her türlü katı dogmalardan, modası geçmiş doktriner düşüncelerden ve yabancı ideolojilerden uzaklaşarak gerçek Atatürkçülük anlayışına sahip çıkmalıdır.

Cumhuriyetimiz, Atatürk’le arkadaşlarının önderliğinde, Türk milletinin büyük çaba ve fedakârlıklarıyla burulmuştur. Ama onu yükseltecek ve devam ettirecek olanlar yeni nesillerdir. Bunlar, kendilerine bırakılan manevi emaneti, her türlü güçlük karşısında yılmadan sonsuza kadar yaşatmalı ve takip etmelidirler. Türk gençliği, Atatürk’ün yolunu izlemelidir. Böylece Türk gençleri, insanlık meziyetinin, vatan sevgisinin en değerli örneği olacaklardır.

Atatürk, Bursa’da gençlere şöyle seslenmiştir:

“Sizler, yani yeni Türkiye’nin genç evlatları, yorulsanız dahi beni takip edeceksiniz… Dinlenmemek üzere yürümeye karar verenler, asla ve asla yorulmazlar. Türk gençliği gayeye, bizim idealimize durmadan yorulmadan yürüyecektir.”

“Maksat bizim yaşamamız değil, maksat milletin yaşamasıdır” diyen Atatürk, sadece Türklüğü yaşatmakla yetinmemiş, büyük bir inkılapçı olarak ölünceye kadar fikirleri uğruna mücadele etmiştir. O’nun ilkeleri ve inkılapları sayesinde, Türklük gelecekte de yaşamasını devam ettirmek üzere yeni bir itici güce kavuşmuştur. Bu gücün temsilcileri ise, her dönemde Türk gençleri olacaktır. Gençlerimiz, Atatürk’ü yaptıkları ile değerlendirdikçe, düşüncelerini ve ilkelerini anladıkça ve bunları uyguladıkça Atatürk’ün işaret ettiği gibi: “En medeni ve en müreffeh millet olarak varlığımızı yükseltmek”, “Milli kültürümüzü medeni milletlerin seviyesi üzerine çıkarmak” hedefine ulaşılacaktır.

Ne Mutlu Türk’üm diyene!

Sevgi, saygı ve selamlarımla…