18 Aralık 2024 itibariyle Covid-19 ile mücadelede aşılanan sayısı kişiye ulaştı.

1xbetbetpasmariobet
escort konya
a
en iyi rulet siteleri
Yrd. Doç. Dr. Dyt. Esin Şeker

Yrd. Doç. Dr. Dyt. Esin Şeker

02 Aralık 2024 Pazartesi

Su yoksa sağlık da olmaz

Su yoksa sağlık da olmaz
1

BEĞENDİM

ABONE OL

İklim değişikliği, tarımsal verim düşüklüğü, tarım arazilerinin azalması, tarım girdi fiyatlarının artması, artan gıda enflasyonu, alım gücünün düşmesi, yanlış tarım politikaları sonucu gıda güvenliği için büyük tehlikedir.

Gıda güvenliği nedir?  

Besinlerde olabilecek fiziksel (taş, metal, cam vb), kimyasal (pestisit, ağır metal vb), biyolojik (zararlı mikroorganizmalar) ve her türlü zararların giderilmesi için alınan önlemlerin bütünüdür.

Gıda güvencesi ise,

Sağlıklı ve etkin bir yaşam sürdürebilmek için, herkesin her zaman, ekonomik ve fiziki açıdan yeterli ve sağlıklı besine ulaşabilmesidir. Besin güvencesinin sağlanabilmesi için yeterli besin maddesinin var olması, toplumun her kesiminden insanlarının besine erişebilmesi, beslenme gereksinimlerini karşılayabilmesi ve sürekliliği olması gerekir. Gıda güvencesi, aynı zamanda yeterli ve temiz suya ulaşabilmeyi de içerir.

Yerli ve yeterli üretime dayalı olmayan, özgün ulusal tarım politikaları geliştirilmemiş ve iç tüketim pazarını uluslararası olumsuz etkiden koruyamayan politikalar, o ülkenin yetmezliğini gösterir. Egemenlik kaybedilmiştir.

Yeterli besin maddesine ulaşmak için ulusal üretime öncelik vermek gerekir. Gıda güvencesi; yeterli besine erişme, hedefler ve gerektiğinde gıda ithalatını da sisteme dâhil edebilir. Gıda güvenliği, gıda güvencesinin bir parçasıdır.

Tehlikede kapımızda

Güvenli su, gıda güvenliğinin ve gıda güvencesinin olmazsa olmaz koşullarının en önemlisidir. Yeterli ve güvenli suyun olmadığı koşullarda tarımsal üretimin yeterliliğinden, gıda güvencesinden ve gıda güvenliğinden söz edilemez.

Güvenli suya erişim tüm insanlar için temel bir hak olduğu halde Dünya Sağlık Örgütü 2018 verilerine göre, dünyadaki insanların 5,2 milyarı güvenli suya erişebilirken, en az 2 milyar insan kirlenmiş su (159 milyonu hiçbir işlem görmemiş dere, göl, vb. gibi su kaynaklarını) kullanmaktadır. Her yıl yaklaşık 842 bin kişi kirlenmiş kullanım ve içme suyu ile yetersiz hijyenin sebep olduğu ishal, vb. hastalıklar sebebiyle hayatını kaybetmektedir ve bunların 361 bini 5 yaş altı çocuklardır. Gıdaya erişimde görülen dünyadaki dengesiz dağılım, güvenli suya erişimde de benzer şekilde görülmekte, yaklaşık 80 ülkede nüfusun %40‘ı su talebini karşılayamamaktadır.

Azalan su kaynakları ve kirlenme

Bir taraftan dünya nüfusu hızla artarken, diğer taraftan su kaynakları iklim değişikliği ve kuraklık başta olmak üzere çarpık kentleşme, aşırı nüfus artışı, sera gazlarındaki artış, tarımda bilinçsiz su kullanımı ve kontrolsüz/kuralsız sanayileşme gibi birçok nedenle azalmaktadır.

Bu tehlikeye karşı etkin önlemler alınmak yerine her geçen gün özellikle madencilik, metalürji, kimya, dericilik gibi çeşitli endüstri kollarının sanayi atıklarıyla, evsel atıklarla, tarımsal kirleticilerle kirlenme devam etmektedir. Bu nedenle yerüstü ve yeraltı su kaynaklarının kirlenmesinin önüne geçilmesi, atık suların içilebilir sulardan uzak tutulması, tüketim amaçlı kullanılacak suların dezenfeksiyon arıtım vb. işlemlerden geçirilerek tüketime sunulması büyük önem taşımaktadır.

Ülkemizde de atık suların bilinçsizce su kaynaklarına ve akarsulara aktarılması nedeniyle yeraltı ve yer üstü sularımızın kalite ve miktarında ciddi azalmalar olmaktadır. Plansız şehirleşme ile su sıkıntısı artmaktadır. Bu nedenle şehir planlamaları yapılırken su havzalarının dikkate alınması gerekir.

Dünyada herkes için güvenli su sağlandığında küresel düzeyde hastalık ve ölümlerde önemli derecede gerileme sağlanması mümkün olabilecektir. Sadece içtiğimiz suyun değil, kullanma sularının da (evsel, tarımsal) sağlık kriterlerine uygun olması, suların temas ettiği malzemelerin (evsel depolar, taşıma boruları, tüketiciye sunulan ambalajlar, vb.) gıda ile temasa uygun ve temiz olması gerekmektedir.

Ülkemizin kanayan bir yarası da HES’lerdir. Akarsular özelleştirilerek, tek bir akarsu üzerine birçok HES yapılmaktadır. Bu yanlış uygulama ile orada yaşayan canlıların sudan yararlanma koşulları kısıtlanarak yaşam hakları ellerinden alınmaktadır.  Suyun öz niteliği değişmekte, içerisinde yararlı organizmalar bulunan, tarıma ve içme amacıyla kullanıma uygun olan “su varlıkları” giderek yok olmaktadır. Akarsularımızın HES şirketlerine verilerek özelleştirilmesine, akarsu havzalarında işletilen madenler ve sanayi tesislerinin, tarım ilaçlarının bilinçsiz kullanımının su kaynaklarımızı kirleterek tahrip etmesine izin verilmemeli, bu yönde hızla önlemler alınmalıdır.

Sürdürülebilirlik

İnsanlar doğaya zarar vermeye devam ettikçe kaynaklar tükenmeye devam edecektir. Özellikle ormanlık arazilerinin toprak verimliliği, tarımsal üretimler için kullanılmaya başlanmıştır. Tarımsal arazilerde üretimdeki yönelim, miktar bazlı yapılmamalıdır. Sürdürülebilir üretim yapmaya yönelik uygulamalar yapılırsa toprak verimliliği artacak buna bağlı olarak da alınan ürünün verimliliği de artacaktır. Ekosistem insanlar tarafından oluşturulacak bir sistem değildir, doğa kendi kurallarını kendisi yapar. Yaşanabilecek olan ekolojik krizi önlemek için ekosistemin sınırlarına insanlar tarafından müdahale edilmemelidir.