18 Aralık 2024 itibariyle Covid-19 ile mücadelede aşılanan sayısı kişiye ulaştı.
20 Mart 2024 Çarşamba
Gümrükten Eşya İthalatında TSE Sonucunu Etkileyecek İşlemler
Ortadoğu'da bahar yaşanacak mı?
Rusya'nın saldırısı meşru mu?
Merkez Bankası'nın Faiz Kararı Ne Olacak?
Gıda atıklarından gübre nasıl üretiliyor?
Enflasyon %20’li Düzeylere İner mi?
Selçuk Şirin Hoca’mızın çok kıymetli “Yol Ayrımında Türkiye” kitabında güzel bir grafikle de desteklediği harika bir yazısı var. Bu yazısında Selçuk Hoca; 1960’ların başında aynı kişi başı milli gelir seviyesinde olan beş ülkeyi (Türkiye, Brezilya, Yunanistan, Güney Kore ve İspanya) mukayese ediyor. Yazıdan anlıyoruz ki, 2013 yılına gelindiğinde Brezilya nominal kişi başı gelirini bize göre biraz daha fazla arttırmışsa da, iki ülke arasında çok mühim bir fark gözlemlenmiyor. Öte yandan, Yunanistan, Güney Kore ve İspanya’nın kişi başı milli gelirleri ise sırasıyla bizimkinin yaklaşık iki, iki buçuk ve üç katı seviyesine kadar ulaşıyor. Elbette, bu gelişmeyi ortaya çıkaran birçok nedenden bahsedilebilir ancak bu durumun olası nedenlerinden bir tanesi bu ülkelerin yüksek öğretim kurumlarının daha yüksek performans sergilemeleri gibi görünüyor. Peki gerçekten de bahsi geçen bu ülkelerin üniversiteleri bizim üniversitelerimizden daha mı başarılılar?
Dünyada üniversitelerin performanslarını muhtelif kıstaslara göre ölçen ve bu doğrultuda üniversiteleri sıralayan çeşitli çalışmalar var. Zaman zaman bu üniversite sıralamalarına bazı eleştiriler de getiriliyor. Örneğin; sık sık bu sıralamaların mevcut eşitsizlikleri daha da perçinledikleri, bir çok sıralamada kullanılan verilerin üniversitelerin kendi beyanlarına dayanması (ve dolayısıyla üniversitelerin bilinçli olarak ya da herhangi bir art niyet olmadan paylaştıkları hatalı veriyi esas alabilmeleri) ve bir çok sıralama kuruluşunun kendileriyle paylaşılan verinin doğruluğunu kontrol etmemesi, farklı kategorilerde (“özel/vakıf/devlet”, “küçük ölçekli/büyük ölçekli”, “araştırma odaklı/eğitim-öğretim odaklı” vb.) yer alan üniversitelerin mukayese edilmesi, “üniversite itibarı” gibi sübjektif kıstasların bu sıralamalarda mühim ağırlıkları olan ölçüler olarak yer almaları, üniversite performansını tek bir rakamla ifade etmenin güçlüğü, sıralamaların kolayca manipüle edilebilecek doğada olabilmeleri, sıralama yarışlarına dahil olan eğitim kurumlarının fırsatçı davranışlara yönelerek kendi eğitim felsefelerinden feragat etmeleri bu eleştirilerden sadece ilk akla gelenler. Bu nedenle, bahsi geçen sıralamalara itidalli yaklaşmakta fayda var gibi görünüyor. Ancak yine de, bahsi geçen bu sıralamaların yöntemlerinin getirilen eleştiriler doğrultusunda güncellendiği ve neticede bu sıralamaların büyük ölçüde kabul gördüğü ve meşruiyet kazandığı da unutulmamalı. Nitekim, gün geliyor dünyaca nam salmış üniversiteler ve bu üniversitelerde görev alan akademisyenler dahi bu sıralamalardaki performanslarla iftihar edebiliyorlar.
Bu sıralamaların belki de en gözde olanlarından bir tanesi de “Times Higher Education (THE)”ın dünyadaki üniversiteleri sıraladığı çalışması. 2004’ten bu yana düzenli olarak gerçekleştirilen bu çalışma, üniversiteleri beş kategori (öğretim (%30), araştırma (%30), atıflar (%30), uluslararası görünüm (%7.5) ve endüstri gelirleri (%2.5)) altında toplanan 13 gösterge ile değerlendirip, sıralamaya tabi tutuyor. 2023 yılında 104 ülkeyi ve bu ülkelerdeki 1799 üniversiteyi kapsayacak şekilde gerçekleştirilen çalışma aynı zamanda en kapsamlı üniversite sıralama çalışması olma hüviyetine de sahip.
THE araştırmasının 2023 yılı bulgularına göre; Yunanistan, İspanya ve Güney Kore ilk 500 üniversite arasına sırasıyla iki, altı ve on üniversite sokmayı başarmış vaziyetteler. İlaveten, 2022 verilerine göre 200 civarında üniversitesinin faaliyet gösterdiği Güney Kore, listede ilk 100 üniversite arasına üç üniversite sokabilme başarısını da göstermiş. Güney Kore’nin en başarılı üniversitesi listeye 56. sıradan giren Seul Ulusal Üniversitesi. İspanya’nın ve Yunanistan’ın listede en üst basamakta bulunan üniversiteleri ise listeye sırasıyla 182. sırada ve 401-500 aralığında giren Barselona ve Crete üniversiteleri.
Kendi üniversitelerimize gelirsek, 2023 yılında ilk 500 üniversite arasına, 401-500 aralığında, maalesef sadece üç üniversitemizi sokabilmişiz. Bu üniversitelerimiz Çankaya, Koç ve Sabancı üniversiteleri. İlk 500’ü zorlayan bir diğer üniversitemiz de, 501-600 aralığında kendisine yer bulan, ülkemizin güzide üniversitelerinden Orta Doğu Teknik Üniversitesi. İlk planda, ilk 500 üniversite arasına üç üniversitemizi sokarak komşumuz Yunanistan’a kıyasla daha başarılı bir performans sergilemiş hissiyatı veriyoruz. Öte yandan Yunanistan’da faaliyet gösteren üniversite sayısının 20-25 civarında olduğu düşünülürse bu ilk intibanın pek de doğru olmadığı anlaşılıyor. Sırasıyla 80 ve 200 civarında üniversiteyi bünyelerinde barındıran İspanya ve Güney Kore’nin üniversitelerinin bizim üniversitelerimiz karşısındaki üstünlükleri ise daha net gibi görünüyor.
Peki, eğer iddia edildiği gibi bir ülkenin kalkınmasında üniversiteler anahtar role sahiplerse, ki şu ana kadar ki bulgular öyle olduğunu gösteriyor, üniversitelerimizin etkinliğini arttırmak için neler yapılabilir? Belki bu noktada ana görevlerden bir tanesi biz akademisyenlere düşüyor. Akademik çalışmalarımızı daha yoğun ve etkin hale getirmek hiç şüphesiz üniversitelerimizin performansı arttıracak bir faktör. Öte yandan, biz akademisyenlerin çabalarına ilaveten hiç şüphesiz üniversitelerimizin performansını tetikleyebilecek çok sayıda, başka mühim faktörler de mevcut. İsterseniz bu yazımızdaki durum tespiti sonrasında, bu potansiyel faktörler ve bunlara yönelik önerilerimiz de bir başka yazımızın konusu olsun.