23 Aralık 2024 itibariyle Covid-19 ile mücadelede aşılanan sayısı kişiye ulaştı.
16 Şubat 2023 Perşembe
Gümrükten Eşya İthalatında TSE Sonucunu Etkileyecek İşlemler
Ortadoğu'da bahar yaşanacak mı?
Rusya'nın saldırısı meşru mu?
Merkez Bankası'nın Faiz Kararı Ne Olacak?
Gıda atıklarından gübre nasıl üretiliyor?
Enflasyon %20’li Düzeylere İner mi?
Yaşanan afet ile yaraları sarmak için tüm kapasiteleri zorlayıcı bir süreç başladı.
Finans kapasitesi, yurt kapasitesi, otel konaklama kapasitesi, üretim kapasitesi, ödeme kapasitesi, eğitim kapasitesi…
Soğuk havalarda depremzedelerin ilk olarak barındırma sorununu çözmek gerekiyordu. Kaybolan barınma kapasitesi sebebiyle acil aksiyon alınması gerekti. Acil barınma ihtiyacı bulunan hane halkı sayısının 4 milyonu aştığı belirtiliyor. Türkiyecin dördüncü büyük ili olan Bursa’nın nüfusu 3,5 milyon kişiden oluşuyor. Yani 4. büyük kentten daha büyük bir yaşam alanına ihtiyaç var.
Bunun için yurt ve oteller tam kapasite kullanılsa bile ihtiyaç tam olarak karşılanamıyor.
Türkiye’deki konaklama tesislerindeki yatak sayısı 1.862.000, KYK öğrenci yurtlarının kapasitesi ise 850.000 kişiden oluşuyor. Otellerin mevcut müşterileri de var. Otelleri tam kapasite olarak kullanmak mümkün değil.
1 konteynerin 80.000 TL olduğu bir dönemde 250.000 adet konteyner üretilse 20.000.000.000 TL sadece konteyner maliyeti oluşuyor. (1 konteynerde 4 kişi yaşasa ve 1 milyon kişi konteynere yerleşse diye düşündüğümüzde en düşük maliyet bu şeklide çıkıyor)
Ayda 30.000 adet konteyner üretme kapasitesi olan Türkiye’de talebi karşılamak kolay görünmüyor.
Bu durumda yeni dönemin gelişen iş sahası konteyner üretimi olacaktır. Çünkü deprem korkusu insanların çelik ya da prefabrik evlerde yaşama talebini tetikleyecektir.
Depremin yaşandığı 10 ilde 13,5 milyon insanın yaşadığı düşünülürse, kentlerin göç verme kapasitesi, kaybolan üretim kapasitesi, kaybolan işgücü kapasitesi sebebiyle ülke çapında yeni kapasite eksikleri ya da kapasite artışları oluşacaktır.
Tek başına geçici barınma maliyetinin bile bu kadar yüksek olduğunu gözlemlersek kanalizasyon, su, okul, hastane, telekomünikasyon ve konut yapım maliyetlerinin bilançosu yüksek olacaktır. TÜRKONFED raporunda 84 milyar USD olarak deprem bütçesi açıklamış olsa da maliyetin 100 milyar $ ‘yi bulması muhtemel görünüyor.
Türkiye’nin ihracatı 254 milyar USD olarak rekor seviyede gerçekleşmişti. Depremin maliyeti ise 100 milyar USD ‘yi bulduğunda rakamın büyüklüğü gözler önüne seriliyor.
Bunun yanında ihtiyaç bitince atıl olacak konteynerlerin geri dönüşüm maliyeti, kötü niyetli kişilerin deprem bölgesinde yarattıkları finansal zararların maliyetleri ve ek olarak bir çok ürünün ziyan olma maliyetini de unutmamak gerekir.
Bir banka, ipotek ve diğer teminatlara güvenerek kredi vermek yerine, sadece kadınlara güveniyor ve %99,6 tahsilat sağlıyor.
Nobel Barış Ödülü’nü 2006 yılında Bangladeşli bu banka kazanıyor. Grameen Bank’ın kaynaklarını kadınlara aktarıyor.
Bankanın internet sitesinde “Kadınlara gittikçe artan bir önem vermekteyiz çünkü onların hayatta kalma güdüleri ailenin kalkınması için daha fazla ağırlık taşır” ibaresi yer alıyor.
08 Mart Dünya kadınlar gününde, kadın disiplinini hatırlamakta fayda var.
İş dünyasında kadınlar kendilerini kontrol etme konusunda çok başarılı.
Geniş ekonomik daralma yaşadığımız bugünlerde kadınlara yönelik finansman modelleri çeşitlenmeli ki , kalkınmamız hızlı olsun.
Grameen Bank ile anlaşması olan yerel Türk Bankaları da kadınlara yönelik mikrofinans ürünleri sunuyorlar. Özellikle dezavantajlı ve finansal sistemin bir parçası olmayan kadınları destekleyen projeler geliştiriyorlar.
Türkiye ‘de kariyer yolculuklarında kadınlar, kimliklerinden dolayı kendilerini dezavantajlı hissetmeye devam ediyor.
Faizsiz ve 12 ay vadeli mikrokredilerle, mikro anlamda iş kuracak kadın girişimcilere sermaye desteği sağlanıyor.
Türkiye’de dar gelirli kadınların aldığı mikrokrediler ticarette kullanılıyor. Kadınlar krediyi, kozmetik, takı, temizlik ürünleri, havlu ve süs eşyalarının satışında değerlendiriyorlar. Bu kapsamda mikrokredilerin yüzde 34,4’ü ticaret sektöründe yer alıyor.
Bugün gündemimiz her ne kadar Türkiye ve dünyanın enflasyonu olsa da , enflasyon yanında yaşanan işsizlik stagflasyon yaratır ve bu durumdan kurtulmak için yeni kurulacak işyerlerine ihtiyacımız var, kadınlar bize bu dertlerden çıkış sağlayacak
Kimilerinin kredi kartı yetersiz bakiye mesajı vermeye başladı, kimilerinin ise bankadaki hesabında bakiyeler yetersiz!
Faizler kamu bankalarında gerçekten düşük. Ama kredi yok. Olmayan kredinin faizi düşük olur tabi… Kredi kullandırım tutarları çok küçük yani kredi yok denecek kadar az kullandırılıyor.
Özel bankalar, leasing ve faktöring şirketlerinde faizler 40 seviyesini gördü.
Firmaların bankalarda limiti vardı. O limit eskiden 100 ton hammadde alıyordu, bugün 60 ton alıyor. Yani kredi limiti, mal almaya yetmiyor. Fabrikalar kapasiteyi dolduramıyor.
Bu sorunlar devam ederken doğalgaz sorunu yaşandı. İran doğalgaz veremeyeceğim dedi. 10 gün teknik arıza sebebiyle Türkiye ‘ye doğalgaz verilmiyor. Evlerde insanlar üşümesin diye gaz sanayiden kısıldı. Firmalara daha az doğalgaz verilmeye başladı. Doğalgaz olmayışı yani enerji yetersizliği üterim kapasitesini daha da düşürecek. Yine firmalar artan maaş zamları sebebiyle nakit sıkıntısı yaşarken doğalgaz ve elektrik zamları da firmaları darboğaza soktu. Sonuç artarak devam eden işten çıkarmalar olarak görünüyor.
2021’in son çeyreği ev halkına kur darbesi, 2022 yılı ise hane halkına enflasyon darbesi yaşattı. Herkesin işi zor.
Açıklanan genel enflasyon dışında her birey kendi evinin enflasyonunu hesaplayabilir.
Şahsi harcamalarım neydi, ne oldu?
Kimsenin %50 oranı altında enflasyon bulacağını düşünmüyorum. Kiminin ki %70’e varacak, kiminin %50 ye yakın olacak.
Evdeki alışveriş sepetimiz büyük zam gördü. Çünkü en çok temel ürünler enflasyona maruz kaldı. Üstelik en çok kullandığımız ürünlerimize zam gelmeye devam ediyor ve devam edecek gibi de duruyor. Maliyet enflasyonu ile baş başa kaldık.
Herkes bir çözüm yolu bulmak derdinde.
Ya ek gelir yaratılacak
Ya masraflar kısılacak
Tasarruf varsa korumaya çalışılacak
Ya da hepsi birlikte yapılmaya başlanacak!
Gelir artırmak, zaman ister plan ister yatırım ister. İlk iş, giderleri kısmak ve tasarrufların yönünü doğru belirlemekten geçer.
Masraf kısmaya nereden başlayacağız?
Pandemi sebebiyle zaten konser ve tiyatro etkinliklerini de kesmiştik.
Isınma masrafları yaşamda kaldığımız müddetçe devam edecek gibi duruyor. Kombiyi az yaksan da fatura çok geliyor.
Yemek yemeden yaşama şansımız ise yok.
Su bile parayla.
Belki bazı abonelik, kurs masrafları kısılabilir.
Ama ne ulaşım ne gıda ne barınma ne sağlık masrafları iptal edilebilecek harcama kalemleri değil! Zaten yollarda trafik azaldı, toplu taşıma ile gezip tozan insanlar da ortadan kayboldu.
Masrafları minimum seviyeye çekmek toplam maliyeti %10 bile düşüremeyince, ek gelir yaratmak acil ihtiyaç oldu. Asıl sorun burada başlıyor.
Herkes ek gelir yaratabilir mi? Üstelik işsizlik bu kadar fazlayken ek iş nasıl yapılabilir diye düşünen insanlar, kripto dünyasında hayallerini daha çok kurmaya başladı.
İşyerleri desteklenmeli ki, işsizlik oluşmasın.
Piyasa daralmaya devam ediyor.
Atasözlerimizi bolca anımsayacağız günler yaşıyoruz.
Canı yanan insanlar var etrafımızda
Kiminin kira artışından
Kiminin artan ekmek fiyatından
Kiminin araç alma hayallerinin kaybolmasından
Kiminin ev alma fikrinden vazgeçmek zorunda kalmasından
Kiminin işsiz kalmaktan
Kiminin yetmeyen gelirden ve saymakla bitmeyecek kadar çok sebepten dolayı çok canı yandı.
Herkesin çok ama çok canı yandı.
Enflasyon canavarı yeniden doğdu.
Artan USD’nin yarattığı panik önce herkesi döviz büfelerinin önüne attı. Bazıları ise kripto para dünyasında hayal kurmayı tercih etti. Borsada şaşkınlık yaşayanlar Forex reklamlarıyla kendilerini bilmedikleri dünyanın içine attı.
Her kriz döneminde, insanlar kaybolan umutlarını başka yerlerde yeşertmeye çalışırlar.
Genelde çaresizlik hissi ile başlar ponziye katılma hikayeleri ve sonu daima hüsrandır.
Canı yanan bir kimse çok öfkeli olur.
Öfke ve panik finansal hataları kartopu gibi büyütür.
Oysa ki olaylara dışardan bakmaya başlasak ekonomiyi yorumlamak kolay olacak. Ne yaşadığımızı anlamak yeterli.
Çok para bastık karşılığı döviz artışı olacak tabi ki. Merkez Bankası 14 seviyesini yeterli bulmuş olacak ki olmayan rezervi ile müdahaleye başladı.
Şimdi derdiniz dolar alıp, almamak mı?
Tek kazanç orada mı?
Paranı dolarda tutmayıp araba alsaydın da paran kazanacaktı belki de.
Hayatı yorumlayan daima kazanır.
Nedir hayatta son durum?
İklim krizi var. Demek ki gıda üretiminde sıkıntılar oluşacak, gıdada fiyatlar artacak demektir. Yani enflasyondan kolayca kurtulamayacağız. Önümüzdeki yıllarda gıda üreten firmaların hisseleri tüm dünyada değerlenecektir
Petrol çevreyi kirletiyor diye elektrikli araba geliyor! O zaman elektrikli arabaya gerekecek olan hammaddeler değerlenecektir. Bu konuya yatırım yapan şirketlerin hisseleri de değerlenecektir.
Kripto dünyası aynı heyecanla bir aşağı bir yukarı hareket edecektir çünkü panik yapanların hayal kurup umutlanacağı yatırım adreslerine ihtiyaçları var.
Borsamız dolar bazında ucuz kaldı ama şirketlerimizde dolar yüzünden değerini yitirdiler.
Kaldıraçlı işlemler ile forex sistemine merak salanlar bilin ki her çıkışın hızlı düşüşü olur tüm paranızı aktarmayın ki canınız yanmasın.
Yaşanan döviz artışı önümüzdeki yılın enflasyonunu artırdı bile diyebiliriz!
Artan asgari ücret enflasyona yenik düşmeye devam edeceği için yine insanların canı yanmaya devam edecek.
Ne demiştik,
Canı yanan bir kimse çok öfkeli olur. Öfkeyle kalkan zararla oturur. Sakin ve güvenli yatırım alanlarında kalanlar ayakta kalacaktır
Türkiye, iklim olarak kahve ağacı yetiştiremiyor böylece kahve meyvesini ithal etmek zorunda kalıyor.
Ülkemizde zaten yetişmeyen bir ürünü ithal etmek mantıklı tabi ama ucuza alsak güzel olurdu.
Dünyada kahve fiyatları 2 katı artmışken vergi olarak indirim kulağa hoş geliyor. Zaten 4 ülkeden (Brezilya, Kolombiya, Etiyopya, Guatemala) ithal edilen ve oraların ikliminde yetişen kahveyi ucuza tüketmek güzel olur ama çaya rakip olan kahve kültürü yaygınlaştıkça çay eken çiftçiyi küstürmeyelim…
Çünkü mevcut durumda çay fiyatları da çiftçinin yüzünü pek güldürmüyor. Halk kahveye ilgi duydukça çaya ilgi azalır oldu.
Kahve yetiştiremiyoruz yine de vergisinde indirim yapıyoruz yani vergisini sıfırlamıyoruz. Ülkemizde kahveden zarar görecek çiftçi yok, çünkü kahve üreticisi yok, sadece dolaylı olarak zaman içerisinde çay pazarından pay alarak çay üreticisini olumsuz etkiler ama ülkemizde hububat yetiştiriyoruz (mercimek, nohut, buğday vs) ve onun gümrük vergisini sıfırlıyoruz. Niye elin yabancısını bizim çiftçiye rakip yapıyoruz? Neden Ülkeye sıfır gümrük vergisi ile ürün sokuyoruz?
En yüksek enflasyon gıdada yaşanıyor.
Fiyatı en çok artan 20 üründen 15’i gıda olarak yer alıyor.
Enflasyon ile mücadele için üretim modelinin desteklenmesi gerekirken, çiftçileri güçlendirecek tarım politikası ihtiyacı varken gümrük vergisi indirimleri ile geçici çözümler yaratılıyor. Gümrük vergisi indirimi gıdada fiyat artışlarının önünü kısa süreli keser ve yıl sonu gıda enflasyon hedefini tutturabilmek için fırsat yaratır ama küsen çiftçi o ürünü ekmemeye başlar ise halimiz hiç iyi olmaz. Biz hububat üretiminde Avrupa 3’üncüsüyüz. Niye lider olmak varken çiftçiyi küstürüyoruz?
Çiftçi evlatlarını da şehire gönderiyor ve tarlayı işleyecek nüfus kayboluyor.
Dünya kıtlığa doğru yol alırken biz çiftçimizin kıymetini bilmek zorundayız.
Enflasyon en çok gıdada yaşanıyor diye hemen gıda fiyatlarına suni müdahale yapmak yapısal problemlerimizi çözmüyor.
Gıda Enflasyonu düşük gelirse faizi indirmek için güzel bir zemin hazırlanmış olur ama piyasa kendi dengesini bulmadan yapılan suni müdahaleler daha sonra daha büyük sorun olarak karşımıza çıkıyor.
Biz üretimde de, tüketimde de doğru sosyal politika uygulamalıyız.
Eskidir bizde kahve kültürü ama yeniymiş gibi davranıyoruz. Tüketim alışkanlıklarımız değiştiriliyor. Eskiden kahvehaneler vardı ama orada çay içilirdi. Şimdi çaya rakip olarak doğan kâğıt bardaklı kahve dükkanlarına ödenen bedeller çok yüksek. Kahve parasına, karın doyuran çeşitli yiyecek menüleri var ama kahve popülaritesini hiç kaybetmiyor
Mercimek, nohut, arpa ve buğdayın gümrük vergisinin “SIFIR” olarak belirlenmesi leblebi sevenleri sevindirmiş olabilir. Nohuttaki bu iyileştirme leblebi sevenleri mutlu edecektir. Nohuttan yapılan leblebi fiyatlarında artış olmayacaktır ama yine sevinen tüketici olmuş olacaktır. Küsen ise üretici.
Üretim durduğunda, tüketecek ürünümüz olmadığında ödenecek bedel ağır olur, o sebeple sevinen hem üretici hem tüketici olacak modellere ihtiyacımız var…
Tarım bakanlığının açıkladığı tarımsal girdilerin maliyetleri raporunda gübre fiyatlarında %148 ‘e varan fiyat artışları yer alıyor. Temel maliyetlerin fiyatları ile mücadele edelim ki üretim sürecimiz aksamasın. Girdi maliyetlerine bakalım çıktılara değil.