19 Mart 2024 itibariyle Covid-19 ile mücadelede aşılanan sayısı kişiye ulaştı.

1xbetbetpasmariobet
a
en iyi rulet siteleri

Düşük Ücret ve İhracat

Özetle şunu unutmayalım: böyle düşük ücret verip, basit mallar üretip satarak kalkınabilmiş bir ülke yok. Bu nedenle verimliliği arttıracak önlemler almak zorundayız.

Enflasyon maalesef kontrolden çıkmış bir şekilde artıyor. Kaçınılmaz bir sonucu olarak da alınan ücret zamları daha yılın ilk yarısında eridi. Bu nedenle de asgari ücrete Temmuz ayından itibaren zam yapıldı ve 5500 TL’ye çıkarıldı. Bu güzel bir artış olarak görünse de açıklanan resmi enflasyonun bile altında. Yani satın alma gücümüz her geçen gün eriyor.

Asgari ücretin döviz cinsinden değeri de düşüyor. Türkiye’de asgari ücret 313 euro civarında (bu günkü kurlarla). Tabii bu oldukça düşük bir ücret düzeyi. Bize en yakın ise Bulgaristan. Orada da asgari ücret 332 euro. Hollanda’da 1725 euro, yani 30 bin TL civarında. Almanya’da ise 1621 euro, yani 28 bin TL. Bu ülkelerde asgari ücret bizim asgari ücretimizin 5 katı. Ancak daha da önemli bir problem var. Bizim ortalama ücret düzeyimizde asgari ücret düzeyine çok yakın. Türkiye’de asgari ücretin ortalama ücrete oranının medyan değeri 0,70. Almanya’da bu oran bu oran 0.45, Hollanda da ise 0.40 civarında. Bu veriler OECD’nin 2020 yılına ait verileri yani 2022’de Türkiye’de asgari ücretle ortalama ücretin daha da yaklaşmış olduğunu da bekleyebiliriz.

Kısaca Türkiye’de ücret düzeyi Avrupa ile kıyaslandığında çok düşük. Bu bazı kesimler tarafından ihracatta rekabet avantajı sağlamak için savunulabiliyor. Ancak söylemek isterim ki bu bizi kalkınmış ülkeler düzeyine yükseltebilecek bir strateji olmaktan çok uzak. Keza yüksek ücret düzeylerine rağmen dünyada en büyük ihracatçı ülkeler sıralamasında Almanya üçüncü, Hollanda ise yedini sırada.

Ücretlerin bu düzeyde olmasının temel nedeni verimliliğimizin de düşük olması. Ya da bu şöyle de okunabilir. Verimlilikteki açığı kapatmak için düşük ücret veriyoruz. Bu maalesef yıllardır Türkiye’de böyle devam etti. Sonuç; düşük teknolojili, düşük katma değerli üretim. Yüksek teknolojili ürünlerin toplam ihracatımız içerisindeki payı Haziran ayında %3’ün bile altına düşmüş. Düşük teknolojili ürünlerin ihracatımızdaki payı ise %31. Buna bir de orta düşük teknolojili ürünleri eklediğimizde oran %64’e çıkıyor. Yani biz düşük verimliliği kompanse edecek düşük ücretlerle basit mallar üretip satmaya uğraşıyoruz. Haliyle katma değer yaratamıyoruz.

Düşük ücret vererek kalkınma modelinde genellikle Çin’in kalkınması örnek gösteriliyor. Ancak atlanan bir nokta var. Çin’in verimliliği bu dönemde oldukça yüksekti. 1980’li yıllarda dahi –ki kalkınma hamlesine yeni başladığı yıllar- Çin’in ihracatının %6’sı yüksek teknolojili mallardan oluşuyordu. 1990’lı yıllarda ise verimliliği birçok gelişmiş ülkenin üstüne çıkmıştı. Yani aslında Çin’in başarısı verdiği düşük ücrette değil verimliliği arttırmak için izlediği stratejide.

Özetle şunu unutmayalım: böyle düşük ücret verip, basit mallar üretip satarak kalkınabilmiş bir ülke yok. Bu nedenle verimliliği arttıracak önlemler almak zorundayız. Bu konuda teşviklerimizi, Ar-ge politikamızı yeniden gözden geçirmek durumundayız. Kamu kaynaklarını harcarken bunları göz önünde bulundurmak zorundayız. Ama öncelikle bakış açımızı değiştirmekle başlayalım. Kısa vadeli, miyopik bakış açısı bizi bir yere götürmüyor. Günü kurtarmak adına aldığımız önlemlerle maalesef olduğumuz yerde debeleniyoruz.

YORUMLAR

s

En az 10 karakter gerekli

Sıradaki haber:

Mahkemede delil sayılmadı

HIZLI YORUM YAP



Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.